Yeni öğretim yılı başladı. Değişik çevrelerden eğitimle ilgili görüşler ifade edildi.

En dikkat çekici olanı ise, eski Genelkurmay Başkanı şu anda da AKP milletvekili olan Hulusi Akar’a ait.

Sayın Akar, “Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusu aşılamak olmalıdır” demiş.

Bu görüş çok tartışıldı. Sözü söyleyen kişi sıradan biri değil, Önemli görevlerde bulunmuş bir zat.

Ayrıca şu anda ülkeyi yöneten siyasi anlayışın da aynı düşünceyi paylaştığı değerlendiriliyor.

Tabii sadece söylem değil, eyleme de bakmak lazım.

Allah korkusu olanların, neler yaptığı ve nasıl yönetim gösterdikleri bütün açıklığıyla ortada.

TÜİK’in emeklilerin ve memurların maaşlarının düşük hesaplanmasını temin için hileli istatistiklere göz yumanlar, açlık sınırının altında yaşayanların sayısının giderek artmasına neden olanlar, ihalelerde yaptıkları yandaş kollamalarını yapanlar hiç mi Allah korkusu yaşamadılar.

Ayrıca, çocuklarımıza neden Allah korkusu verelim ki? Onlara Allah sevgisi vermemiz daha uygun değil mi?

Böylesi bir anlayış kabul edilemez.

Eğitimde bilginin yanında, çocuklarımıza özgür ve bağımsız kişilik geliştirmeleri ve sorgulama yapabilme yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlanmalıdır.

Özgür ve bağımsızlıktan kastım, gençlerin aile mahalle ve toplumun baskıcı kurallarını da değerlendirebilen ve gerektiğinde özgün çıkışlarına fırsatlar tanınmalıdır.

Bu anlayıştan uzak bir eğitim verilmesi durumunda, topluma uyumlu ama kendisiyle çelişen mutsuz nesiller yetiştireceğimizi unutmamalıyız.

Çocuklarımızın içlerindeki coşku ve niteliği doğmalarla yok etmemeliyiz.

Çünkü yaşadığımız dönemde doğru olarak kabul edilen kurallar kısa bir süre sonra değişmesi kaçınılmazdır.

Değişecek kurallarla çocukları baskı altına almak, Gerçek yeteneklerini yok etmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Bu nedenle, çocuklarımızın sıra dışı bazı çıkışlarını hoşgörüyle karşılayıp, onların özgün ve bağımsız davranışlarını teşvik etmeliyiz.

Eğitim bir bütündür. Toplumsal yaşamda da bu tür fırsatları tanımalıyız.

Aksi yönde bir eğitim, yani belirli kalıplara uygun bir eğitime devam edilmesi durumunda sürüye dahil kişiler yaratmaktan başka bir iş yapılmamış oluruz.

Toplumları değiştiren üst insan, yani sürüye uymayanların olduğu çağdaş toplumlarda gözlenmiştir. Dünya tarihi bunların örnekleriyle doludur.

Ünlü filozoflar, yazarlar, bilim adamları bunların örneğidir. Bu kişilerin çoğu da kendi çağlarında toplumsal normlara uymayan ve bu nedenle cezalandıran kişilerdi. Ancak bilimin ve insanlığın gelişmesinde bu tür insanların çok önemli rolleri olmuştur.

Sorgulayıcı ve çocuk merkezli kastettiğimiz eğitimler mutlaka hemen böylesi bilim adamları ortaya çıkaracak diye bir iddiamız yok. Ancak dünyayı değiştirecek kişiler de böylesi kişiler içinden ancak çıkabilir.

Çağdaş eğitimde düşündüğümüz gibi yetiştirdiğimiz çocukların üst insan olmasalar bile, kendi dünyalarını ve hissettiklerini yaşayan, kendi yaşamını sorgulayan bireyler olacaktır.

Bu bireyler yaşlanınca geriye baktıklarında, çok sayıda keşkeleri ve pişmanlıkları olan değil, mutlu ve kendisiyle barışık yaşamış kişiler olacaktır.

Psikiyatr Prof. Dr. Irvin D Yalom’un dediği gibi, ölümden en çok korkan insanlar, yaşaması gerektiği gibi yaşamamış olanlardır.

Bırakalım çocuklarımız kendini tanısın, onlara yaşamını belirleme ve şekillendirme fırsatı verelim.