Yıl bitiyor, memlekette bir “asgari ücret” telaşı. Öyle ki; bu telaşımızı yurt dışı finans ve derecelendirme kuruluşları da paylaşıyor.

Asgari ücret artışı, “programın devamı için %30’u aşmamalı” beyanlarının ardı arkası kesilmiyor. Önümüzdeki yıl beklenen enflasyon oranı %21 olduğuna göre; bu oranın üzerinde artış yapılmamalı söylemleri de çok kuvvetli. Bu söylemlerde, “asgari ücrete zam oranı %25’i geçemez” diyerek katılan MÜSİAD Başkanı’nı da atlamayalım. Önümüzdeki yılın vergi zamlarını geçen yılın ekim ayı ile bu yılın ekim ayı arasında Yİ-ÜFE oranında (% 43.93) yapan devlete karşılık, “enflasyon oranını önümüzdeki yılın beklentisine göre dikkate alarak asgari ücrete zam yapılsın” diyen iki yüzlü anlayış.

Ülkemizde 16.500.000 sigortalı çalışan var. Bunların %43’ü asgari ücret alıyor. Asgari ücretin bir kat fazlasına kadar ücret alanları da hesaba kattığımızda; çalışanların %75’i 17.000 TL ile 35.000 TL arasında ücret alıyor. Açlık ve yoksulluk rakamları ile gerçek enflasyon rakamlarını dikkate aldığımızda; çalışanların ve emeklilerin beslenme ve barınma problemi yaşayarak yaşamını sürdürmeye çalıştığı tespitini yapabiliriz. İnsanlarımızı 30.000 yıl önceye döndürerek, barınma ve beslenme sorunu yaşayan hale getirdiler. Aylık sadece gıda enflasyonunun %5.4 olduğu ve yıllık gıda enflasyonunda birinciliği hiçbir ülkeye kaptırmadığımız gerçeği ortada iken asgari ücrete sınırlı zam, olsa olsa obezite ile mücadele ediyoruz gerekçesiyle savunulabilir!

ENFLASYONUN SEBEBİ ASGARİ ÜCRETLİ DEĞİL

Son bir yıldır asgari ücrete zam yapılmadı ama enflasyon devam ediyor, seneye de %40 ortalama ile devam edecek. Türkiye’de asgari ücrete yapılan her 10 puanlık artışın enflasyona etkisi sadece %1.2 (bu rakam Merkez Bankası’nın açıkladığı rakamdır).

Türkiye’de enflasyonun yükselmesi ve düşmemesinin en önemli nedeni; devlet harcamaları ve karşılıksız para basılmasıdır.

Türkiye’nin GSMH’sı 1.1 trilyon dolar ve 2025 bütçe büyüklüğü 420 milyar dolar. Almanya’nın GSMH’sı 4.5 trilyon Euro, 2025 bütçesi 481 milyar Euro ve Rusya’nın GSMH’sı 1.9 trilyon dolar, 2025 bütçesi 358 milyar dolardır.

Devleti, özelleştirme, bakanlık sayısının azaltılması ve teknolojik gelişmelere rağmen büyüttüler. Kamu görevlisi sayısını 2.4 milyondan 5.4 milyona çıkardılar. Daha iki hafta önce Hazine ve Maliye Bakanı, “bütçede elastikiyet yok, bütçenin %41.6’sı personel giderine harcanıyor” açıklaması yaptı. Her 5 TL verginin 1 TL’si faize gidiyor. Savurganlık, KÖİ sözleşmeleri ve şehir hastaneleri gibi vurgun projeleri ile bütçeyi 2048 yılına kadar yandaşa bağladılar.

Tasarrufun T’si yok, har vurup harman savuruyorlar. Vergilerimizi çıtır çıtır yiyorlar. İlk 11 ayda, para arzı %48.2 artmış. En büyük paramızın satın alma gücü 1 Ocak 2009’da 131 dolar iken, bugün 5.6 dolara düşmüş durumda. Yakın bir zamanda daha da aşağılara inmiş olacak. Bir ülkenin itibarını temsil eden paramız yerlerde.

Enflasyonun en önemli ikinci nedeni; fahiş şirket kârları. Konuya ilişkin Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda; “Reel sektörün karşılık göstergelerinin 2009 yılından pandemiye kadar olan dönemde yatay seyrettiği görülmektedir. Ancak 2021 yılından sonra enflasyon gerçekleşmeleri ve güçlü iç talep koşullarına paralel olarak reel sektör kârlılığı tarihsel ortalamalarının oldukça üzerine çıkmıştı. Parasal sıkılığın artmasıyla birlikte reel sektörde kârlılık oranlarının gerilemeye başladığı ancak 2023 yılı sonu itibarıyla halen güçlü seviyelerde olduğu gözlemlenmektedir.” denilmektedir. Üç ay önce TÜİK Başkanı da bu konuya dikkat çekerek; enflasyonun içinde ücretlerin payının %4.5 ve fahiş şirket kârlarının payının %45 olduğunu açıklamıştı. Sonrasında; “Sen işine bak, bu konulara girme, bunları söylemek sana mı kaldı” beyanları ile derin bir sessizliğe gömüldü.

Enflasyonun en önemli üçüncü nedeni; düşük faizli krediler, ballı ihaleler ve Kur Korumalı Mevduat ile ultra zenginleşen yaklaşık 2 milyon vatandaşın yaptığı lüks harcamalardır. Yıllık lüks tüketim malı ithalatımızın 70 milyar dolara ulaştığı, geçen ay en çok ithalat yapılan kalemin tüketim malı ithalatı kalemi olduğunu söylersem olayın doğruluğu daha kolay anlaşılacaktır. Zaten dünyada en çok dolar milyoneri artışı Türkiye’de.

Kur artışı enflasyonun altında olduğu için, kur kaynaklı maliyet artışı olmamasına rağmen fiyatların sürekli yukarı gitmesi de satıcıların kâr hırsının dizginlenemediğini gösteriyor.

Enflasyonun yukarıda özetlediğim temel nedenleri ortada iken; iktidarın, işveren ve dış güçlerin(!) asgari ücretin artırılmaması için verdiği mücadele takdire şayan. İşçiyi üç kuruşa çalıştır, ücret artışlarını enflasyon bahanesi ile sınırla, fahiş kârlarla gününü gün et, oh ne ala memleket.

Ülkemizde, imalatçı firmaların temsil ağırlama giderlerinin, işçilik giderlerinden daha fazla olduğunu biliyor musunuz?