1971 yılında İzmit’e öğretmen olarak atandım ve göreve başladım....
1977 yılında evlendim. Eşim de öğretmen olduğu için 2 öğretmen maaşı yaklaşık 12.000 TL idi. Aynı yıllarda İzmit bulvar semtinde 700.000 TL diğerinde 3 oda bir salon kaloriferli ev satın aldık.
Bir miktar peşin kalan içinde 5.000 TL aylık senetler halinde 5 yıl vadeli olarak borçlandık.
Bahsettiğim yıllar ülkenin 5 sente muhtaç olduğu yıllardı. Üstelik Kıbrıs sorunu nedeniyle ambargo uygulanıyordu. Aynı dönemde 2.000 TL kira ödüyoruz harcamak için kalan bedeli sadece 5.000 TL idi. Bu tutar toplam gelirimizin % 40’ıydı.
Günümüzde aynı durumdaki 2 öğretmen yaklaşık 60.000 TL gelire sahiptirler. % 40 tutarı 24.000 TL’dir.
Bizim dönemimizde 5.000 TL ile geçirmemiz bugünkü aynı durumda olan 2 öğretmenin 24.000 TL ile geçilmesinden çok daha uygundu.
Şöyle ki ; o yıllarda 1 kg ekmek 4 TL civarındaydı. Bugün işe 200 g ekmek 7,5 TL, kilogramı ise 38 TL’ye gelmektedir.
Biz gelirimizi % 40 ile 1.250 adet ekmek alırken, bugünkü öğretmenler % 40 diğeriyle 630 adet ekmek alabilmektedir.
Aynı şekilde, biz toplam maaşımız da 300 kg et alırken bugün 2 öğretmen 60.000 TL geliriyle ancak 85 kg et alabilmektedir.
Bu örnekleri değişik gıda ürünleri ile çoğaltmak mümkün. Kaldı ki bugünkü 2 öğretmen maaşının % 60 ile da ev sahibi olması oldukça zor.
Yaklaşık 50 yıl içinde gerek gayri safi milli hasılada ve gerekse fert başına düşen milli gelirde büyük artışlar görülmesine rağmen, neden şimdiki 2 öğretmen 1970’li yılların şartlarının gerisinde olduğunu düşünmek gerekir. Bu örnekler çok net olarak gösteriyor ki milli gelirdeki artışlardan öğretmenler geçmiş yıllara göre daha az pay almaktadır. Bu durum tüm çalışanlar için de geçerlidir. Onların alması gereken payları da bir başkaları sahiplenmiştir. Açık ve net olarak milli gelirin dağılımında yıllar itibariyle adaletsizlik çoğalarak devam etmiştir.
Bir diğer faktör de özellikle son 20 yılda uygulanan ithalat ve tüketime yönelik politikalarının olumsuz sonuçlarından doğmuştur. Özellikle tarımsal üretim tamamen ihmal edilmiştir.
Bir tarım ülkesi olmamıza rağmen en büyük enflasyon rakamları gıda ürünlerinden doğmaktadır. Tarımsal üreticiler, yani diğer ifadeyle çiftçiler tamamen kendi kaderlerine terk edilmiştir. En son buğdaya verilen tavan fiyat bunun açık örneğidir. Devletin resmi kaynaklarında bile enflasyon % 75 olarak ifade edilirken, buğdaya yapılan % 10 civarında bir taban fiyat artışı her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Geçen hafta içinde açıklanan buğday taban fiyatlarında buğdayın tonunun 9.750 TL olarak açıklanmış olması anlaşılır gibi değildir.
2.000 yılında bir ton buğday 26 gr altına denk gelirken, bugün sadece 3 gr altına denk gelmektedir. Üretimdeki gerilemenin somut bir örneğidir.
Aynı tür uygulamalar diğer tarımsal ürünler için de geçerlidir. O nedenle özellikle tarımsal üretimlere destek verilmeden ve üretim artışı sağlanmadan gıda enflasyonunu istenilen düzeye getirmenin mümkün olmadığını birilerinin anlaması gerekmektedir.