Yapılan bir dizi görüşmenin(!) ardından asgari ücrete %30 artış yapılarak, net 22 bin 104 TL olarak açıklandı. Öncelikle belirtmek isterim ki benim şahsi tahminimde bu oranda artış yapılacağıydı.
Yani artış oranını doğru öngörmüşüm. Ancak küçük bir farkla ben komisyondan %25 artış olarak açıklanacağını, Sayın Cumhurbaşkanı’nın devreye girip 25 olarak açıklanan artış oranını 30 çıkaracağını söylemiştim. Yani benim yorumum buydu. Tabi bu yorum hiçbir bilimsel temellere dayanmayan sadece bir öngörüydü. Şimdi siz diyebilirsiniz ki, sen birey olarak bir çalışma yapmadın sadece spor toto oynuyormuş gibi tahmin yaptın ama Asgari Ücret Tespit Komisyonu da herhangi bilimsel veriye dayanan bir çalışma hatta görüşme bile yapmadı onlarda toto oynar gibi bu oranı belirledi.
Ne diyebilirim ki bu konuda tamamen haklısınız...
Çünkü maalesef bu konuda tek yetkili olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu da bilimsel verilere dayanan hiçbir çalışma ortaya koymadan asgari ücrete ol dedi ve oldu. Oysa olması gereken asgari ücret tespit edilirken belli ekonomik verilerin gerçekleşmelerin belli oran veya tutarlarda dikkate alınarak gerekçesi ile birlikte kamuoyuna açıklanmasıdır. Yapılan bir dizi görüşmenin amacı da budur. Aşama aşama gelişmeleri ve verileri karşılıklı olarak kamuoyu ile paylaşmak. Maalesef biz böyle yapmadık. Oysa milyonlarca çalışanı ilgilendiren toplumsal düzenin ve huzurun kaynağı olan bir ekonomik gerçekliğin böyle bir çalışma-ma- ile açıklanmaması gerekirdi.
Gelelim açıklanan asgari ücretin oranına; şimdi yine sizler, “Senin de öngördüğün oranda asgari ücret artmış demek ki doğru oran bu tutarmış” diye bilirsiniz. Ama maalesef ben doğru oran olarak ne tahmin ettim ne de telaffuz ettim. Ama asgari ücret konusunda (işçi sendikalarının bile) açıklamalardan yola çıkarak maksimum bu olabilir diye düşündüm.
Yoksa açıklanan resmi enflasyon oranının %50 olduğu, devletin yeniden değerleme oranı ile kendi zam oranını %44 olarak açıkladığı bir dönemde asgari ücretin bu iki oranında altında kalması düşünülemez. Asgari ücretin artış oranı açıklanan enflasyon oranı kadar açıklansa bile satın alma gücünü korunduğu tartışılabilirdi. Çünkü hepimiz biliyoruz ki açıklanan enflasyon oranı gerçekleşen enflasyon oranının üstünde bir tutarda gerçekleşiyor.
Ayrıca hepimizin bildiği bir gerçekte enflasyon oranının hissedilmesi alt ücretlerde daha yüksek olurken kişinin gelirin artmasına bağlı olarak hissedilen enflasyon oranı daha düşük olmasıdır.
Ama bırakın bütün bunları, açıklanan oran üzerinden bile gitsek asgari ücretliye enflasyonun %20 altına bir artış yapıldı. Refah payı negatif, refah payı nasıl negatif oluyor derseniz işte bal gibi oluyor. Ama bunun adını tabii ki refah payı olarak adlandırmak artık mümkün olmuyor; sefalet payı, aç kalma payı, enflasyonun ezme payı, yoksullaşma payı gibi değişik şekilde adlandırmak daha uygun olacaktır.
Asgari ücretin bu oranda açıklanmasına da gerekçe olarak enflasyonunun azdırılmaması gösteriliyor. Evet, doğru asgari ücretin artırılması enflasyonun artış nedenlerinden biri olarak gösterilebilir. Ancak ülkemizdeki enflasyonun artış oranına asgari ücret artışının etkisi oldukça sınırlı bir oranda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü yapılan çalışmalar asgari ücret artışının enflasyon üzerinde yaklaşık %2-3 oranında bir artışa neden olduğunu göstermektedir.
Peki şimdi bu durumda ne oldu? Hemen söyleyelim Enflasyonun tüm yükü asgari ücretlerinin sırtında kaldı. Aslında bu da malumun ilanından başka bir şey olmadı.
2024 yılını yine yüksek enflasyonun yükünü ücretliye bırakarak tamamlamış oluyoruz. Ama 2025 yılının da farklı olacağı söylemek sanki mevcut şartlar altında mümkün gözükmemektedir. Merkez Bankası enflasyonu düşürmek adına dövizi baskı altında tutmaya devam edeceğini açıklamış durumdadır. Bu durumu kabullenen ve sonuçlarını öngören bankalar ise yurtdışından düşük faizli dövizle borçlanmak yoluna gitmişlerdir. Çünkü enflasyonun düşmeyeceğini ve dövizin bu nedenle baskı altında kalıp fiyatının artmayacağını öngörüsünden hareket etmektedirler. Bu durumun sonucu olarak da Kasım- Aralık 2024 döneminde bankaların döviz ile yurtdışına borçlanmaları zirve yapmış durumdadır. Yani benzer bir durumu yeniden yaşayacağız. Zaten eğer Merkez Bankası’nın ve bankaların bu planın tutmazsa o zaman vayyy halimize döviz kaç TL olur? Faiz hangi oranda olur tahmin etmek pek kolay olmayacaktır.
Evettttt… Ekonomik olarak durumumuz pek iç açıcı olmadığını görerek ve bilerek yeni bir yıla daha giriyoruz. Dilerim yeni yıl, 2024 yılını aratmayan, sağlığımızın yerinde olduğu, işlerimizin yolunda olduğu güzel bir yıl olur….
Kalın sağlıcakla…