Hayat hikayemizden kesitleri siz sevgili okurlarımıza sunmaktayız.
Bugünlerde askerlik anılarım yazı konusu.
Halen de Hakkari'deki askerlik günlerimi paylaşmaktayım.
Bunları okuduğunuzda ne kadar nişancı olduğumu, kovboy gibi colt tabancası taşıdığımı yazıyordum.
Bir ikinci merakım tavla oynamak idi. Bu konuda pek fazla bir şey yazmak istemiyorum. Tavlayı özellikle hapisi iyi oynarım ama galiba artık yaşlanıyorum. Bir bakıyorum, bir genç karşıma çıkıyor ve beni öyle bir yeniyor ki bilemezsiniz.
O gençlere sesleniyorum, bakın ben askerde böyle böyle böyle idim.
Korkun ve yenilin haa.!
Bir üçüncü merakım da çizgi roman okumaktır.
Yani benim tabirimle Tommiks Teksas okumaktır ki hakikaten ağır bir çalışma esnasında çizgi roman okumak insanı dinlendiriyor ve beyninizin daha da iyi çalışmasını sağlıyor. Bana göre halin de öyle.
Askerlik anıları derken bir çift tabanca anısına da geçelim.
1970 yılı sonlarında yazın epey yorulmuşum.
Bölük komutanı olarak yaptıklarımla Jandarma Genel komutanından hediye olarak bir dolmakalem aldım.
Van bölge komutanından da bir takım hediyeler aldım.
İtibarım çok ama çok yüksek. Bütün komutanlar da benim askerde kalacağımı zannediyorlar ha. Çünkü ben bir kitap hastasıyım ve bütün talimnameleri muvazzaf subaylardan çok daha iyi biliyorum. Ne yapalım okunacak onları bulduk.
Tabur ve alay komutanlarının uygun bulması ile bana izin verdiler. Yüksekova'dan Bursa'ya doğru yola çıktım. Tabii orası, o zamanlar tam bir mahrumiyet bölgesi. Kısım subaylarından birisi bazı belgeleri bulamıyor ve geçerken Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı'na uğrayıp bunları alır mısın diye rica etti. Tabii ki dedim.
Ama öyle alışmışım ki, askeri manevra elbisesi ile dolaşıyorum ve sağ tarafta bir kovboy kılıfı ile Colt tabanca sallanıyor. Ayrıca da koltukaltımda Kırıkkale tabanca. Bunlar olmayınca kendimi çıplak gibi hissediyorum. Bendeniz asteğmen Cevdet, Ankara'ya geldim. Jandarma Genel Komutanlığının kapısına dayandım.
Kapıdaki nöbetçi askerler ve nöbetçi astsubay hayretle bana bakıyorlar. Ben şuraya şuraya uğrayıp şunları alacağım ve Yüksekova'ya götüreceğim dedim. Tamam komutanım ama silahlarınızı vermeniz gerek dediler, verirdin vermezdin derken, nöbetçi odasının telefonu çaldı. Komutanım sizi şu kattaki paşa bilmem kimin yaveri bekliyor. Herhalde paşam görüşecek buyrun dediler.
O kata koşarak çıktım. Paşanın odasına geldim. Çakı gibi bir asteğmen, bir çakıldım ki o biçim. Paşanın arkası dönük. Döner koltuk döndü. Bizim Hüseyin YALDIZ DEĞİL Mİ? Hani uzun yıllar Bursa'da gümrük müdürlüğü yapan Hüseyin Yaldız. Meğer paşanın yaveri o imiş. Döndü ve kahkahayı patlattı. Tabii aradan 50 yıl geçti halen karşı karşıya geldiğimiz zaman dalga geçer de geçer. Ben ise yutkunmaktan ve bazen de hoş olmayan bir takım sözler söylemekten başka ve gülmekten başka bir şey yapamıyorum.
Hüseyin, istediklerimi halletti. Komutanı ile de görüştük ve ayrılıp sonra izin yapıp Yüksekova'ya döndük tabii.
Aradan 50 yıldan fazla zaman geçti. Şimdi Bursa'dayım. Türkiyenin başına ise bütün dünya ile birlikte COVİD 19 BELASI GELDİ.
Ben kurallara tam uyan bir insanım. Daha garanti olsun diye çift maske ile dolaşıyorum. Çift maske takamadığım zaman birini takıyor, ikincisini kolumda taşıyorum.
Neden böyle yapıyorsun dediklerinde de biliyorsunuz ben çizgi roman yani Tommiks Teksas okurum, oradakiler çift tabanca taşıyorlar, ben de çift maske taşıyorum.
Hatta sakın ola beni kızdırmayın MASKE ÇEKERİM HA DİYORUM.
Bakın tekrar söylüyorum, sevgili okurlar, kimse beni kızdırmaya kalkmasın, bugünlerde maske çekerim ha.
LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA