Özgürlükçü bir demokraside insan onuru en yüksek değerdir. Değer tiranlığında; yaşanılan toplum içinde değer dönüştürme ve yeniden değerlendirme, ölçülemez olan ölçülebilir hale getirir. Birilerinin bir toplum içinde, bir azınlığa yüce değerler vermesi diğerlerinin değer düşüklüğünün ifadesidir....

Değer tiranlığı; Sivil Toplum Kuruluşları arasında bir diğerine daha fazla değer verildiğinin, kanunlarla ayrı bir nitelik kazandırılması şeklindeki uygulamalardır ve bu da toplumda huzursuzluklara neden olmaktadır. Hiçbir meslek diğerinden daha fazla önemli değildir. Bir temizlik görevlisi, avukat veya mali müşavirin veya bir tesisatçının arasında farklı bir değerden söz edilemez. Modern toplumlarda her meslek eşit değer ve önemdedir.

Özgürlükçü bir demokraside insan onuru en yüksek değerdir. Değer tiranlığında; yaşanılan toplum içinde değer dönüştürme ve yeniden değerlendirme, ölçülemez olan ölçülebilir hale getirir. Birilerinin bir toplum içinde, bir azınlığa yüce değerler vermesi diğerlerinin değer düşüklüğünün ifadesidir. İktisadi açıdan mülk, milli iktisadi kurallarla mümkün olan tefrikine dayanır. Bu spesifik ölçü ise iktisadi bir değer olarak adlandırılan şeyin zemini oluşturulur. Şu halde iktisadi değer kavramının mantığı mübadele adaletinin rasyonel bir kısmını oluşturur. Hukuk açısından da borçlar hukukunda borç değeri, vergi hukukunda vergi alacak değeri, bir değeri ölçüsü oluşturur. İşte bunun gibi her hayat felsefesi için yaşam en yüce olmasa da üstün olan bir değerdir. Yaşamın değeri özgürlükle bir değer kazanır. Özgürlüğü en yüce değer ilan etmekle de yetinilmeyecektir. Bundan daha fazlasını kavramak mecburiyetindeyizdir. Değer felsefesi nezdinde sadece özgürlük en yüce değer değildir. Aynı zamanda değerden arınmışlık da en yüce özgürlüktür. Eşyanın bir değeri, kişilerin de bir haysiyeti vardır. Haysiyeti değerlendirmek haysiyetsizce addedilir. Buna mukabil bugün haysiyet de bir değer olmuştur. Bu değerin rütbesi bariz bir yükseliş manasına gelir. Tabiri caizse değere değerlendirme katmıştır. Toplumda; değerin, değer tiranlığına dönüştürülmesi sonucunda eşitsizliğe neden olunmuştur. Değer tiranlığının meşrulaştırılması ve eşitsizliğin yaygınlaşması da toplum içinde huzursuzluğa neden olmaktadır.

 Türmob'da egemen iradenin; çoğunluğa değil de yüce değer atfedilen azınlığın iradesine bırakılması, çoğunluğun değersizleşmesinin bir göstergesidir. Demokratik toplumlarda tüm bireyler eşit değerdedirler. Temsil iradeleri ve egemenlik hakları eşittir. Bir sivil toplum kuruluşundaki yönetiminin egemenliği ile bireylerin eşit olmayan bir şekilde temsili, bireyler üzerinde kısıtlamaya neden olmaktadır. Değer tiranlığının bir tarafı yüceltmesi ve diğer tarafa değer düşüklüğü yaşatarak boyun eğdirmesi bir hakkı imha etmesi anlamına gelmektedir. Nitekim Türmob’ da; azınlık olan YMM'lere üstün değer atfedilerek, SMMM’ lerin irade egemenliğini kısıtlanmış ve değersizleştirilmiştir. Değer tiranlığı egemenliğinin; kendine ayrıcalık tanımasıyla, iş ve işlemlerin bilgi ve ihtisasında mesleki açıdan ayrımcılık yapması daha kayda değer bir bilgiye sahip olunduğu izlenimini verebilir. Bu da diğer grupların bilgi beceri ve ihtisaslarını değersizleştirir. Örgütlü ve kitlesel kamu hizmetlerinin varlığıyla birlikte düşünüldüğünde günümüzün yüksek gelişim, endüstriyel bilgi teknolojilerinin, sivil toplum kuruluşlarının ileri düzeye taşınmasına rağmen, yasama hakkına yönelik ayrımcılıklar halen bir sorun alanı teşkil etmektedir.

 Esasen; “değerler olgusu” müstakil bir var olma haline sahip oldukları ve hiyerarşik bir düzen sistemi içinde ortaya çıktıkları iddialarına dayanılarak, toplumsal çözülmeye ve çatışmalara neden olmuştur. Odalarımızın Ymm mesleğine teveccühü sayesinde ve onun iş alanı hukuksuzluğuna karşı çıkılmayarak değer tiranlığının meşruiyetine neden olunmaktadır.

 Hukuk devletinde; YMM'lerin icra ettiği iş ve işlevlere, izin verilmemekle beraber ve yine hukuk devletinde vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin garanti altına alındığı “mülkiyet hakkına”, dokunulmasına da müsaade edilmemektedir. Diyebiliriz ki, vatandaşların “mülkiyet hakları” temel haklardandır. Bir meslek örgütünün, hukuk devletinde izin verilmemiş olan iş ve işlevleriyle bu temel hakka dokunmaları da olası değildir. Demokratik toplum ve hukuk düzeninde bireylerin tehdit ve şantaja açık iş ve işlevlerine müsaade edilemez. YMM'leri yücelten bir değer tiranlığı anayasa ve hukuka aykırı olmakla beraber, tam tasdik raporunun hukuksal olmaması ve bu raporların eleştirileri de bir ihbar niteliğine bürünebilir hale gelebildiği için, vatandaş açısından tehdit ve şantaja neden olabilmektedir. Hukuk devletinde bireyin bireye karşı böyle bir yetkisi olamaz. Thomas Hobbes'in dediği gibi herkes herkesle savaştadır. Bu savaşı durduracak bir devlet aklıdır. Dolayısıyla Türmob’un önerdiği tam tasdik sınırı, beyanname imza sınırları gibi öneriler YMM’lere değer tiranlığı kazandırmaktadır. Bu da çoğunlukta olan SMMM’lerin toplumsal saygınlığını ve değerini yitirmesine sebep olmaktadır. Max Weber'in değer düşüncesi dahil, değerlerin ve dünya görüşlerinin sonsuz bir kavgasına, herkesin herkese olan savaşına ve bununla mukayese edildiğinde öznelerin üstünü örtmediği ve değer taşıyıcılarını susturmadığından “değer tiranlığı” olgusu her zaman bir üstünlüğe sahip olacaktır.[1] SMMM odalarının; YMM mesleğine teveccühü ve onun iş alanını meşrulaştırması, bir değer tiranlığı yaratarak kendi meslek mensuplarını değersizleştirmekte ve kişiliğini kısıtlamaktadır. “Kişinin en yüce değeri özgürlüktür özgürlük ise değerden arındırılmış olandır”. Kişilik kendi iradesinin bir toplum içerisinde tam temsili ile değerini ortaya koyar. Bir toplum içerisinde yönetime katılımda egemenlik iradesi düşükse kişilik ve özgürlük alanında sınırlama ve değer düşüklüğüne neden olur. Kişinin özgürlüğü; kişiyi kimin yönettiği ve egemenlik iradesini ne kadar ortaya koyduğu ile ölçülür.

 Bir meslek topluluğu içerisinde değer tiranlığı var ise, bazı alanlarda fırsat eşitliği yaratmakla toplum içerisindeki eşitsizlik azaltılamaz. Bu ancak değer tiranlığına meşruiyet kazandırır. YMM mesleğine sirkülerle iş ve işlev kazandırarak ayrıcalıklı bir değer vermek ve bu değere ulaşılması için sınav ile SMMM' lerin bir kısmının bu mesleğe alınması, değer tiranlığını ve eşitsizliğini gidermemektedir. Aksine değer tiranlığına meşruiyet kazandırmaktadır. Böylece, sivil toplum kuruluşların demokratik yapılarının içi boşatılarak sadece beli azınlık gruplarının çıkarlarını gözetecek şekilde işlev gören bir aygıta dönüşmüş oluyor. Özgürlükçü bir demokraside insan onuru en yüksek değer olup dokunulmazdır. Anayasada temel hak ve özgürlükleri garantiye almıştır. Anayasanın 135. Maddesi, meslek erbaplarının kendi meslek dayanışmasını sağlamaya yönelik yönetme hakkını tanımasına rağmen, meslek yasası 3568 Sayılı Kanunla YMM’lere üstün değer tiranlığı ile, SMMM’ lerin kişisel hak ve özgürlüklerinin değerinin düşmesine neden olmuştur. SMMM odaları, TÜRMOB yönetiminde YMM leri de arkalarına alarak değer tiranlığına meşruiyet kazandırmıştır. Oysa binlerce SMMM, YMM’nin değer tiranlığı karşısında saygınlıklarının azalarak, değer düşüklüğünün huzursuzluğunu yaşamaktadırlar.
 

MÜKELLEF HAKLARININ İHLALİ

Gelir İdaresinin, tebliğ ve sirkülerle kendi bünyesinden emekli olmuş bürokratların teşekkülünden oluşan YMM grubuna değer addedilmesiyle, bunlar için iş ve yararlanılacak alan açmaktadır. Gelir İdaresinin; mükelleflerin ödev ve haklarını koruması gerekirken, bir meslek grubuna yararlanılacak alan yaratması neticesinde mal ve hizmet üretiminin şevkini de kırmaktadır. Gelir İdaresi; mal ve hizmet üretiminde kolaylıklar sağlaması gerekirken mükelleflere fazladan bir maliyet unsuru olarak yük yüklemektedir. Aşağıdaki dikkat çektiğimiz kurt-kuzu benzetmesi de bu duruma emsal teşkil etmektedir.

 Kuzuyu yiyen kurt, kurdun yaşam değeri karşısında kuzunun ‘’taşıdığı’’ yaşam değerinin düşük değerliliğine kıyasen aynı kuzunun kurt nezdinde taşıdığı besin değerinin üstün değerliliğini geçerli kılar. En azından burada kurt, kuzunun besin değerini inkar etmez ve kuzuyu, onu sadece imha etmek için öldürmez. Ancak kuzunun mutlak değer – dışı ilan edilmesinden sonra, aksi halde manasız olacak bir imha için kurda, değer eksenli kıyasi anlamlandırma imkanı sağlanmış olur.[2]Mükellefler; sadece ödevlerini yerine getirmek ve bir kesimin yarar sağlayacağı şekilde bir nesne olarak değil, ülke ekonomisinin gelişmesine refahına ve bu refahın sürekliliği yönünde değer katmaktadır.

 Mükellefler; ekonominin çarkının dönmesinde ülkeyi zenginliğine kavuşturan üretici konumunda değildir. Gelir idaresi; YMM mesleğini emekli bürokrasisinin yararlanacağı bir kazanç kapısı olarak görerek hukuka aykırı tebliğ ve düzenlemelerle mükelleflerin anayasal temel haklarını ihlal etmektedir. Bir benzetme ile anlatmak gerekirse; kör olan birisinin okuma hakkı, kör olduğu için elinden alınmaz. Onun da kitap okumaya hakkı var ve bu hak  engellenemez. İşte bunun gibi; mükellefin eğitim düzeyinin düşük olması da onun anayasal ödev hakkının yerine getirmesine mani olmaz ve bu konuda herhangi bir aracı zorunluluğu da getirilemez. Her mükellef, aracısız olarak ödev hakkını yerine getirebilir. Anayasada teminat altına alınmıştır, engellenemez.

 Roma’da milattan önce II. Yüzyılda vergi mükellefleri, sahip oldukları mal varlıklarını, yapılan sayım sırasında ayrıntılı olarak beyan ederlerdi. Ayrıca bu mal varlıklarına değer biçerlerdi. Mal varlığı beyanında bulunmak her vatandaşın görevi idi.[3] Ödev hakkı o dönemlerde dahi korunurken, bu çağda mükelleflerin kendi beyannamelerini vermesine mani olmak, hakkın kullanılmasına engel teşkil etmektedir. Bu teknoloji çağında insan hak ve hürriyetlerinin büyük önem kazandığı böyle bir dönemde anayasamızın güvence altına almış olduğu bu hakları bir meslek grubunun değer tiranlığı ile zedelemesine imkan verilmesinin izahatı gayri mukabildir.[4]Hak” ile “ödev” simetrik kavramlardır. Hak kavramının karşısında ödev kavramı bulunur. Tabiri caiz ise, hak ve ödev madalyonun iki yüzü gibidir. Bir hukuki ilişki veya durumda bir tarafın edimi, kendisi açısından ödev, karşı taraf açısından hak oluşturur. Ödevin olmadığı yerde hak da yoktur. [5]Dolayısıyla ödev kısıtlaması hakkın kısıtlanması anlamına gelir.

 Devlet, somut özgürlüğün fiil halindeki realitesidir. Somut özgürlük demek şahıs olarak birey ve bunun özel menfaatlerinin tam gelişmişliklerine varmaları ve kendisi için haklarının tanınması ve aynı zamanda kendiliklerinden genel menfaatle bütünleşmeleri yahut onu bilinçli ve iradi bir şekilde kendi cevherleri olarak kabul etmeleri ve onu kendi gayeleri olarak bu gaye uğruna faaliyet göstermesi demektir. Gelir İdaresi mükelleflerin menfaatlerinin korunması ve menfaatleri yönünde fiili harekette bulunmasına destek olması gerekirken fiili hareketlerin neticesinde doğan menfaatin sirkülerle tiran değerlerini kazandırmış bir meslek grubunun ödev ve yükümlülüklerin uhdesine bırakılması, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Vergi, anayasamıza göre ödev ve haktır. Ödev ve hakkın kullanılması hiçbir kişi ve kurumun imzasına ve uhdesine bırakılamaz. Vergiler,temel hak ve hürriyetlerin hayata geçirilmesi açısından önem arz etmekte ve temel hak ve hürriyetlere sınırlar niteliktedir. Vergi kanunlarında yer alan düzenlemeler ile söz konusu temel hak ve hürriyetlere ölçüsüz ve sınırsız müdahaleler hakkın özünü kullanamaz hale getirmektedir.

SONUÇ:

 İnsan onurunun birinci ilkesi eşit ilgi ya da eşit özen ilkesidir. Bu ilkeye göre, toplum, sınırları içerisinde yaşayan herkesin hayatına eşit özen göstermelidir. Bunun için de devletin sadece belli kişilere değil herkese eşit ilgi ile davrandığından emin olmamız gerekmektedir.[6] Kamu niteliğindeki sivil toplum kuruluşları, eşit değerde ve bunları teşkil eden bireyler de değerlerden arınmış bireylerden oluşmalı. Bireylerin temel hak ve ödevlerinin anayasal demokratik toplum düzeninde anayasada güvence altına alınmış kanunlarla dahi kısıtlanamayacak bir durumu tebliğlerle düzenleyerek, bir kısım meslek gruplarına menfaat sağlanabilir durumlara yol açabilmesi düşünülemez.

Tam tasdik zorunluluğu gibi mükelleflerin hak ve ödevlerine müdahale getirecek düzenlemeler mülkiyet ve temel haklara müdahale niteliğinde olup, bu yöndeki sirkülerlerin yayınlanmaması gerektiği inancındayım. VUK Mükerrer 227. Maddesinde belirtilen hususlar direk temel hak ve hürriyetlerle ilgili olup, buradaki idarenin teknik düzenlemesi sınır, anayasa norm ve kanunlara dokunulmaması sınırıdır. Kamu idaresinin düzenlemelerinin doğuracağı değer üstünlükleri toplumda değer eşitsizlikleri yaratmaktadır.

Bağımsız Denetçi &Mali Müşavir
Abdurrahman Filiz

 

[1] Schmıtt Carl, Değerlerin Tiranlığı, Çev; Ozansu Mehmeh Cemil,Pinhan Yayınları, İstanbul 2022, s.55

[2] Schmıtt Carl, Değerlerin Tiranlığı, Çev; Ozansu Mehmeh Cemil,Pinhan Yayınları, İstanbul 2022,s.28

[3] Sarıtaş duygu özer, Cumhuriyet Dönemi Roma Vergi Sistemi XII Levha İstanbul 2012 s. 73

[4] İşsevenler o. Vhadet, Kurucu İktidarın Eleştirisi, Pinhan Yayıncılık,İstanbul 2019 s.229

[5] Gözler Kemal, İnsan Hakları Hukuku, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Bursa, 2020, s.75

[6]Ersoy Nagehan Gürbüz, Çoğunluğun Tiranlığı, XII Levha İstanbul,2021,s.197

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)