Son zamanlarda benim iddiama göre Türkiye 3 yıldır gerek sıcak savaş ve gerekse ağır bir ekonomik savaş içinde. Bir çok yazımda söz konusu ettiğim gibi devlet bir takım tedbirler alıyor ancak bürokrasi devletin hızına yetişmekte güçlük çekiyor. Döviz konusunda bazı önemli yazılarımı bu yıl tekrar paylaşmak istiyorum.
2000 li yıllardaki yazdığım bir yazıdan pasajlar:
1994 KRİZİ VE ANILAR
Bugünkü yazımızın konusu anılar. Anlayana saz, anlamayana sivrisinek az (KamerGençin deyimi)
2000 ve 2001 krizlerini yaşadık. Halen kurtulamıyoruz. Döviz istikrarsız. Bir takım acemilikler dönüyor. İhracatçı perişan, sanayici üzgün, tüccar ne yapacağını şaşırmış durumda, tenkid kolay, çıkış nasıl bulunacak, kimse bilemiyor, bilenler dinlenmiyor.
Bu düşünceler insanın kafasında birbirini takip edip duruyor. Böyle düşünürken aklıma 1994 krizi geldi. O zaman ben neredeydim? Neler gördüm? Neler yaşadım, bunları hatırlamakta yarar olduğu kanısı ile bu yazıyı kaleme almak gereğini duydum.
1994 yılı Ocak ayının yanlış hatırlamıyorsam10 uncu günü idi. Bir Çarşamba günü, bu gün yine anılarım beni aldatmıyorsa KARA ÇARŞAMBA diye sonraları isimlendirildi.
Tesadüfen o gün İstanbulda, bir firmada idim. Firmanın yetkilisi ‘EYVAH dolar gidiyor ’ ne yapacağız, acaba dolar mı alalım, pozisyon mu değiştirelim’ dedi.
Ben, müsaade istedim. Derhal Eminönü’ne geldim. Kapalıçarşı’ya Mahmutpaşadan daldım. Dolar 15.000.- TL. yürüdüm, döviz 17.000.- , ilerledim, döviz 20.000.- TL. daha yukarı çıktım, artma devam ediyor. 20.000.- lira aşıldı. Arada bir yerde,kapalıçarşının içinde bir şeyler atıştırdım. Saat 3 civarında Beyazıt Meydanına çıkış kapısına ulaştım. Ancak, doların değeri 17.000.- liraya düştü.
Bunun üzerine, döviz büfelerine, Kuyumculara neden döviz değerinin düştüğünü sordum. Bana verilen cevap, herkes dövize hücum etti. Ceplerdeki paralar bitti. Kar eden etti. Para kalmadı, tabii ki doların değeri düşecek dediler.
O günkü yetkililer bunun farkına varamadılar. Tabii, halkın da farkına varamadığı bazı olaylar vardı. Merkez Bankası döviz rezervleri eksi bakiyede idi. Ertesi gün dolar yükselmeğe devam etti. Merkez Bankası dövize müdahale etmedi veya edemedi. Neticede Ocak ayında dolar17.000, Şubat ayında 18.000 Mart ayında 22.000 Nisan ayında 34.000 lira oldu. 5 Nisan kararları geç de olsa alındı. Dolar 1994 yıl sonunu 38.000 lira ile bitirdi.
O günkü yetkililerin yanlış ve zamansız hareketleri ülkeyi bir kaosa sürükledi. Ancak, bir müddet sonra her şey dengelendi. Büyümeye geçtik. O krizin etkileri atlatıldı ve ileri hamleler yapıldı. Ancak bu arada ölenler öldü, olsun kalan sağlar bizim oldu.
1994 yılında bir hata yapıldı. Tedbirler zamanında alınmadı, Bürokrat ve yetkililer halkın arasında değildi. Doğan sonuçlara ülke olarak katlandık.
2000 – 2001 krizinde aynı tip bürokrat ve yetkililerle karşı karşıya kaldık. Hele şimdikiler, hiçbir yetki kullanmıyorlar. (o günkü bürokratları ve yetkilileri kastediyorum) İşi (IMF) ve dünya bankasına ihale etmişler. Kararlar , dışarıdan dikte ediliyor ve yapılıyor. Bu dikte edilen kararlar ne dereceye kadar ülkeye uygun, halka tesiri ne oluyor? Bunlar nazara alınmıyor. Güya popülizm yapılmıyormuş
Yazık, ben tenkide devam edeceğim. Bilindiği gibi tenkid çok kolaydır. Asıl zor olan çözüm üretmektir. Ben çözüm yerine anı ürettim. Ancak, bu anılar da bir çözümdür. Bir atasözü vardır. TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR. TARİHTEN DERS ALINSA İDİ BU TEKERRÜRLER OLMAZDI.
Yukarıdaki anılarımı anlatarak, yazarak, tarihin bazan tedbir alındığında tekerrür etmeyebileceğini belirtmek istedim.
BU YAZIMDAN SONRAKİ GELİŞMELERİ DE İNCELEYELİM.
O gün iktidara gelen hükümet, IMF reçetelerine karşı koyarak IMF ‘e olan borcu sıfırladı, devletin borçları düştü. Döviz uzun bir müddet istikrarlı bir şekilde sabit kurda kaldı ve ülke 2009 yılına kadar görülmemiş bir kalkınma ve ihracat hamlesine girdi. Başardı, ancak başka bir FASİT DAİRE işin içine girdi. Ne oldu? Devletin borçları düşerken, özel sektör ve sıradan halk, dövizin bedeli sabit diye dövizle borçlanmaya başladı. Özel sektörün borcu böylece birkaç misli arttı ve devletin borcu 100 milyar dolar civarında kalırken özel sektörün borcu 300-350 milyar dolarlara çıktı. Bu defa bu borç ülkeyi ve sanayiini kırılgan hale getirmiştir.
Derken malum Gezi olayları saldırısı, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, Türk ordusunun Suriyeye müdahalesi veee son aylardaki ekonomik saldırılar.
Bana göre, bürokratlar yine görevlerini tam yapmıyorlar. Operasyonlara baktığımızda, özellikle piyasalar kapandıktan sonra, çok az bir döviz bedeli ile yabancı bankaların kendi aralarındaki sığ operasyonları ile döviz değerini yükselttiklerini görüyoruz.
Merkez bankası akşam saat 5 ten sonra da operasyon yapacak bir birimi nöbetçi bırakmalıdır. Birkaç yabancı bankanın bir operasyonla döviz değerini artırabildiği komplo teorisini bir düşünün. Bunu önleyecek olan TC Merkez Bankası ve yetkilileridir diye düşünüyorum
Merkez bankası döviz bakiyesi şu anda 94 yılındaki gibi ekside değildir. Sığ operasyonlara karşı koyabilir. Yoksa, kapsamlı bir saldırıya karşı koymak epey zordur. Adamın elinde karşılığı olmayan parayı basan matbaa makinesi var. Siz buna ne yaparsanız yapın kolay kolay karşı koyamazsınız, ancak ona geri adım attırabilirsiniz.
Şimdi bu yazıma: (ama bakın Rusya, elindeki 600 milyar dolara rağmen zor duruma düştü, dövizleri eridi veya İran petrole rağmen riyali devalüe etti diyebilirsiniz.) Türkiye, bu ülkelerden farklıdır. Her ne kadar bazı arkadaşlarımız aksini iddia etse de ülkemiz, güçlü ve rekabet edebilir bir sanayi yapısına sahiptir. Türkiye ve Türk milleti, sanayicisi bu günlere tırnakları ile kazıyarak gelmiş ve dünyaya rekabet eden bir sanayie sahip olmuştur.
Mühim olan konu, sığ ekonomik saldırıları atlatabilmektir. Devlet bürokrasisinin gece gündüz çalışması gereklidir iddiasındayım.
Cevdet Akçakoca
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi