Ve her ülke resesyonu önlemeye dönük önlemler almaya çalışıyor. Bu amaçla bir yandan faiz oranlarında indirime gidilirken, bir yandan da vergi mevzuatı gözden geçirilerek vergi indirimleri, vergi iadesi vb.lerle talebi artırmaya ve piyasaları canlandırmaya yönelik değişiklikler yapılıyor.
Ülkemize baktığımızda ise, alınan tüm önlemlere rağmen inşaat, sanayi, imalat gibi öncü sektörlerde üretim ve imalatın azaldığı, ciddi bir durgunluğun olduğu, satışların da yok denecek kadar az olduğu görülüyor. Hemen her sektörde istihdam daraldı ve daralmaya devam ediyor, işsizlik artıyor. Hükümet yeni teşvik, geçici süreyle vergi oranı indirimleri, finansal borçların yapılandırılması ve faiz indirimi silahlarıyla müdahale ediyor, yaşanan sorunu çözmeye çalışıyor. Bunda bir ölçüde başarılı da oldu, ancak mutlak başarı için yeni ve ek bazı düzenlemelere ihtiyaç var. Bunun için diğer ülke uygulamalarının örnek alınması yeterli.
Türkiye’de Reel Sektörün Şu An Canlı Olarak Yaşadığı Ana Sorun?
Yaşanan ekonomik kriz ve durgunluk nedeniyle cirolar düştü, reel sektör ciddi anlamda finansal bir krizin içinde. Banka, Maliye ve SGK borçları ödenemiyor. Hükümetin getirdiği 2. İstanbul Yaklaşımı olarak adlandırabileceğimiz finansal yapılandırma düzenlemesi nedeniyle reel sektörün büyük bir kısmı banka borçlarını yapılandırmaya çalışıyor, bir çoğu da yapılandırdı.
Vergi ve SGK borçlarının yapılandırılmasına yönelik yeni bir düzenleme yapılmadı, yapılandırma idari insiyatifle yapılmaya çalışılıyor, ancak şu ana kadar başarılı olunamadı. Çünkü, şirketlerde bunları ödeyecek finansal kaynak yok. Yani taksitlendirme yapılsa da, ödenemiyor.
Finansal kaynağa ulaşım ise çok zor, hatta imkansız gibi. Finansal kaynağa erişim için yeni bir nefes kredisi yada KGF kredisi şart gibi gözüküyor. Ama teminatsız ve ön şartsız. Teminat istenildiği takdirde, şirketlerde teminat verecek bir şey de kalmadı, ciddi teminat sorunu var.
Şirketlerin Devir KDV Stoku Artarak Devam Ediyor, Artık Taşınamayacak Noktaya Geldi !!!
Şirketlerin devir KDV stoku günden güne artıyor. Neden mi? Çünkü, ekonomik durgunluk ve buna bağlı olarak satışlardaki düşmeye bağlı olarak hesaplanan KDV azalıyor, devir KDV tutarı ise artmaya devam ediyor. Devir KDV tutarı arttıkça, şirketler üzerindeki KDV kaynaklı finansal yük de büyüyor. Devir KDV kaynaklı bu yük artık taşınamayacak boyutta.
Peki, Nedir Bu Devir KDV?
KDV, nihai tüketiciyi vergilemeyi amaçlayan bir işlem vergisi. KDV Kanununda mükellef olarak tanımlanan gerçek ve/veya tüzel kişiler satışları üzerinden hesapladıkları KDV’den, mal ve hizmet alımları ile diğer giderleri nedeniyle yüklendikleri (ödedikleri) KDV’yi düşerek, aradaki farkın pozitif olması halinde bu tutarı vergi dairesine beyan ederek ödüyorlar. Yüklenilen KDV’nin satışlar üzerinden hesaplanan KDV’den büyük olduğu durumlarda ise, indirilemeyen KDV, indirilmek üzere sonraki dönemlere devrediliyor.
Sonraki döneme devreden KDV’nin, Kanunda iade hakkı doğuran işlem olarak belirlenenlere ilişkin kısmı iade edilebilirken, kalan kısmı yani iade hakkı doğurmayan işlemlere isabet eden kısmı ise iade edilmiyor, indirilmek üzere sonraki aylara devrediliyor.
Maalesef şu an bu konuda bir şey yapılamıyor, çünkü, mevcut yasal düzenleme bu şekilde.
Devir KDV Tutarı Neden Artar?
Normal şartlarda karlı işletmelerde hesaplanan KDV, her zaman yüklenilen KDV’den büyük oluyor, hesaplanan KDV’den ödenen KDV indirildikten sonra kalan pozitif fark beyan edilerek vergi dairesine ödeniyor. KDV sisteminde alıcı, satıcı ve Hazine arasında kuvvetli bir ilişki var. Bu ilişki çerçevesinde KDV’ye tabi her işlemde, alıcı satıcıya KDV dahil ödeme yapıyor, satıcı da tahsil ettiği KDV’den, ödediği KDV’yi düştükten sonra kalan tutarı Hazineye ödüyor. Böylece, herkes sadece kendi aşamasında yarattığı katma değerin vergisini ödüyor, bunu da alıcılardan tahsil ediyor. Sonuçta, mal ve hizmetin nihai tüketicisi, KDV’nin tamamına katlanıyor. Kanunda KDV’nin mükellefi olarak tanımlananlar, aslında verginin sorumlusu (aracısı), verginin asıl yüklenicisi ise tüketiciler. Yani, Kanunda mükellef olarak tarif edilenler üzerinde teorik olarak KDV yükü kalması olanaksız.
Ancak,
- Yatırım yapan,
- Üretim süreci uzun veya stok devir hızı düşük olan ya da
- Maliyetinin altında satış yapan işletmelerde hesaplanan KDV, genellikle ödenen KDV’den az oluyor. Bu da, indirilemeyip devir eden KDV sorununa neden oluyor, devir KDV sorunu ise birkaç yıl hatta daha uzun yıllar sürebiliyor. Özellikle yatırım yapan işletmeler, devreden KDV’yi uzun süre bilançolarında taşımaları nedeniyle örtülü bir vergilendirmeye maruz kalıyorlar. Devir KDV, bu işletmeler üzerinde finansman yükü oluşturuyor.
Ülkemizde uygulanan KDV ise, esas itibariyle Alman KDV sisteminden alındı, ancak küçük bir farkla, devir KDV iade edilmiyor, sonraki dönemlerde indirilmek üzere devrediliyor. Bunun nedeni sorulduğunda ise, ülke gerçekleri bunu gerektiriyordu şeklinde izah ediliyor. Tamam da, 34 yıldır ülke gerçeği hiç değişmedi mi?
KDV, bir anlamda reel sektörün Devlete verdiği bir avans niteliğinde, ancak bu avans artık taşınamayacak boyuta geldi. Bu gerçeği de hemen herkes artık kabul ediyor.
Devreden KDV Tutarı Ne Kadar?
Türkiye’deki tüm vergi mükelleflerinin şu an itibariyle devir KDV’lerinin toplamı 200 – 220 Milyar TL düzeyinde. Devamlı olarak artan ve artmaya da devam eden bu tutar, reel sektör bakımından oldukça büyük, önemli ve anlamlı boyutta.
Peki, Diğer Ülkelerde Devir KDV’nin Durumu Ne? İade Ediliyor Mu?
Evet, KDV’yi uygulayan ülkelerin büyük bir kısmında devir KDV problemi bulunmuyor. Çünkü, devir KDV’nin iadesi uygulaması var, devreden KDV iade ediliyor. Örneğin AB ülkeleri, Singapur, Güney Kore gibi. Bu ülkelerde devreden KDV alacakları 30 gün, 3 ay, 6 ay veya izleyen yılın ilk aylarında şirketlere mahsuben ve nakit olarak iade edilmektedir.
En son olarak da, Çin 2019 yılında devir KDV’nin iade edileceği sisteme geçti. Nedeni ise, yavaşlayan ekonomik büyüme ve ABD ile yaşanan ticaret savaşları.
Reel Sektörün Heyecanla Beklediği Devir KDV’nin İadesine İlişkin Düzenleme, Bir Anda Tarih Oldu, Şok Etkisi Yarattı
Devreden KDV sistemi, bir anlamda vergi mükelleflerinin devleti finanse ettiği bir sistem haline dönüşmüş durumda. Banka kredilerinin kıt ve paraya ulaşmanın bu kadar zor olduğu bir dönemde ise, devreden KDV’nin yarattığı finansman sıkıntısı ve yükünü ise vergi mükellefleri taşıyor. Hemen herkes “devletten KDV alacağım var, hiç bir şey yapamıyoruz” diye serzenişte bulunuyor.
Devreden KDV tutarının artarak devam ettiği hususu gözönüne alındığında, günümüz koşullarında artık bu sistemin sürdürülebilirliği zorlaştı, hatta imkansız hale geldi. Artık, bu devreden KDV sorununun çözülmesi bir zorunluluk haline geldi diyebiliriz.
Çağdaş vergileme ilkelerine uygun olarak mevcut sistemde bilançolarda biriken bu devir KDV nedeniyle işletmelerin yaşadığı finansman yükü önlenmeli, KDV Kanunu, işletmeler üzerinde finansman yükü̈ oluşturmayan bir yapıya dönüştürülmeli.
Nitekim, 2018 yılında yasalaşan 7104 sayılı Kanunla ilgili taslak çalışmalarda, devreden KDV’lerin iade edilmesini öngören yeni bir sisteme geçilmesi planlanıyordu, ancak TBMM Genel Kurulu’nda “devir KDV iadesi tutarının bütçeye etkisinin hesaplanamaması” ve “diğer bazı yanlış anlamalar” nedeniyle son anda verilen önergelerle Kanun kapsamından çıkarıldı.
Eğer söz konusu düzenleme yasalaşmış olsaydı, çağdaş vergileme ilkelerine son derece uygun bir düzenleme olacak, reel sektörün (piyasanın) uzun süredir sıkıntı yasadığı bir konu çözüme kavuşturulmuş olacaktı. Ayrıca, bu şekilde mevcut sistemde işletmelerin bilançolarında biriken bu KDV’ler nedeniyle işletmelerin yaşadığı ciddi finansman yükü önlenecek, KDV Kanunu, işletmeler üzerinde finansman yükü oluşturmayan bir yapıya dönüştürülmüş olacaktı.
Ama bu büyük fırsat çok anlamsız bir şekilde kaçırıldı.
Devir KDV’nin İadesi Yapılarak Reel Sektöre Finansal Kaynak Yaratılabilir, Vergi ve SGK Borçları ile Teminat Mektubu Sorunu Çözülebilir!
Peki devir KDV konusunda ne yapılmalı? Müdahale edilmeyen her gün bu sorun artarak devam ediyor, artık bu sorunun çözümlenmesi gerekiyor.
Bize göre, devir KDV, reel sektörün finansman ihtiyacına ve teminat mektubu sorununa çözüm olabilir.
Reel sektörün beklentisi devreden KDV’lerin nakden iade edilmesi, ancak gerek ülkemizin gerekse Dünya ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik, mali ve siyasi durumlar dikkate alındığında bu kadar yüksek bir tutarın bir anda Hazine’den nakden çıkması mümkün görünmüyor.
Bize göre, tespit edilecek bir zaman süreci içerisinde (örneğin 5 yılda), devir KDV’nin;
- Bir kısmının nakit verilerek,
- Bir kısmının devlete olan vergi, SGK ve diğer borçlara mahsup edilerek,
- Kalan kısmının ise, teminat mektubu sorununun çözümü bakımından hazine bonosu ve devlet tahvili verilerek tasfiye edilmesi daha mantıklı görünüyor.
Böylece, reel sektör vergi ve SGK borçlarını ödeyebilir duruma gelecek, teminat sorunu da çözümlenmiş olacak.
Bundan sonra oluşacak devir KDV’lerin ise, diğer ülke uygulamaları esas alınarak 3,6,9 aylık dönemler halinde veya yıllık iadesine olanak sağlanmalı, bu şekilde devir KDV sorunu kalıcı çözüme kavuşturulmalı.
Son söz olarak;
Devreden KDV’nin kısmen nakit, kısmen vergi ve SGK borçlarına mahsup, kısmen de hazine bonosu ve devlet tahvili verilerek bunların vadesine kadar teminat olarak kullanılmasına olanak sağlanmak suretiyle iade edilmesi, şirketleri finansal açıdan rahatlatmasının ötesinde, Kredi Garanti Fonundan sonra uygulanan en önemli maliye politikalarından birisi olabilir.
Bunun için KDV Kanunu’nda küçük bir değişiklik yapılması yeterli.
Abdullah TOLU
Yeminli Mali Müşavir | OgünHaber