Yeni Ticaret Kanun’nun 2012 de yürürlüğe girmesi ile birlikte, ticaret hayatımıza yoğun olarak giren “Bağımsız Denetim” ne yazık ki, tarafları açısından hala istenilen ve beklenilen düzeyde gelişim gösteremedi. Gelin bu konuyu birlikte inceleyelim.
Türkiye de bağımsız denetim KGK’nın (Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu) kurulmasından önce de özellik arz eden işletmelerde ve sektörlerde yapılmakta idi. (Halka açık şirketler, Bankalar, enerji sektöründe faaliyet gösteren şirketler gibi ) Ancak yeni ticaret kanununda; “şirket denetçiliği” müessesesinden “ “bağımsız denetçilik” müessesesine geçildi. Dolayısıyla beklenti hem denetimi yapacak bağımsız denetçiler nezdinde, hem denetlenecek şirketler, hem KGK, hem de bağımsız denetimden fayda sağlayacak 3. Kişiler için çok yüksek tutuldu.
Türkiye de benim bildiğim ilk kez bir kanun yayımı tarihinden sonra birkaç gün içinde değişikliğe uğradı, o da Türk Ticaret Kanunu idi. Konu ise denetimi kimin yapacağı ile ilgili idi. Neyse bir şekilde uzlaşıldı ve şartları sağlayan yaklaşık 15 bin kişiye geçiş sürecinde bağımsız denetim lisansı verildi. Bu kişiler aktif olarak bağımsız denetim yaptıkları için değil, şartları sağladıkları için bu unvanı aldılar. Dolayısıyla ne bağımsız denetime tabi olan firmalar bağımsız denetimi biliyorlardı, ne de denetçiler hatta diğer tarafların bile konuya hakim olmadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Gelinen bu süreçte bağımsız denetim genel ekonomik seyrin iyi gitmemesine bağlı olarak (ciro, çalışan kişi sayısı, aktif toplamı) kriterler aşağı indirilmediği için tüm şirketler düzeyine indirgenemedi, yani şirket denetçiliği bitirildi ama bağımsız denetime geçilemedi. KGK geçiş sürecinde UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) esaslı değil VUK (Vergi Usul Kanunu) esaslı denetim yapılmasına onay verdi. Çünkü UFRS esaslı denetim yapılmasını bilen denetçi sayısı azdı. UFRS ve VUK esaslı bağımsız denetim aynı kefeye koyuldu. Her ikisi de aynı işe yarayan raporlar olarak değerlendirildi. Firmalar ise VUK esaslı bağımsız denetimi farkında olmadan tercih etti. Çünkü bunun maliyeti daha düşüktü ve sonuç olarak da bağımsız denetim yapılmış oluyordu. Firmalara bağımsız denetimin rolü, önemi ve anlamı anlatılamadı, birçok firma direnç gösterdi bağımsız denetime tabi olduğunu bile farkında olmadan ticaret hayatına devam etti. KGK olaya sonradan müdahil olarak bağımsız denetime tabi olup da yaptırmayanların ticaret sicildeki işlemlerini yaptırmadı ve yazılar yazarak firmaları uyarmaya başladı. Ancak firmalarının büyük bir çoğunluğu bağımsız denetimden bir fayda elde edemediğini düşündü (belki de edemedi) ve bağımsız denetimi bir yasak savma işlemi, firmaya ek bir maliyet olarak gördü ve değerlendirdi.
Bağımsız denetçi unvanını alanlardan büyük bir çoğunluk aktif olarak denetim yapmaması, bağımsız denetime tabi olan firmaların sayısının tabana indirilememesi, firmaların bu işlemi yasak savma işlemi olarak görmelerinden dolayı; piyasada bir doğal seleksiyon ve rekabet yaşanılmaya başlanıldı. Firmalar bağımsız denetim maliyetlerini aşağı çekmeye çalışırlarken, denetçi sayısının fazla olması ve kaliteli - kalitesiz denetim raporlarının faydalanıcılar tarafından anlaşılamaması sonucu, sektörde ister istemez kalite düştü. Bunun sonucunda KGK aktif olarak bağımsız denetime katılan denetçileri diğerlerinden ayırmak için, denetçiler için her sene mesleki eğitimi şart olarak belirledi. Bunun sonucunda aktif olarak denetim yapmak isteyen denetçiler belirli saat eğitimlere tabi tutuldular. Her sene bu eğitimlere katılmak zorunlu hale getirildi. Bunun peşine KGK dolaylı olarak özellikle Kamu Kurumlarının denetimi için belirli kıstaslar getirerek bu kıstasları yerine getirenlerin denetim firmalarının denetim yapmasına onay verdi. Ancak bu sınırlama tepki aldığı ve yerli ve milli ilkesini zedelediği için sınırlamalar yumuşatılmak zorunda kalındı.
Ama piyasa da hala denge sağlanamadı, rapor faydalanıcıları ve firmalar için yasak savmak olarak düşünülen raporun etkileri belki de yetkileri ortaya konulamadı.
Bu konuda düzenleyici ve denetleyici otorite olan KGK, bağımsız denetim firmalarına denetimlerine rutin olarak devam etti. Hatta bir dönem sadece Kamu Kurumlarına iş yapan bağımsız denetim firmalarına bu dosyaları nedeniyle inceleme yaptı.
Sonuç hepsine idari para cezası ve diğer yaptırımlar…
Bağımsız denetim de denetçinin tecrübesi, analizi, değerlendirmesi ve kanaatte ulaşması esastır. Bunun içinde belirli konular kendisinin takdir yetkisine bırakılmıştır. Ancak KGK yapmış olduğu denetimlerde denetçinin takdir yetkisini dikkate almayarak ve önemseyerek sadece kendi bakış açısına göre raporlar hazırlayıp ceza kesmek yönünde işlem yapmaktadır. Oysa yapılan denetimlerde asıl amacın sektörde kalitenin arttırılması olması gerektiğini düşünüyoruz. Amaç; hiçbir şekilde -her ne şekilde olursa olsun- ceza kesilerek, sektörün disipline edilmesine yönelik olmamalıdır. Çünkü amaç ceza kesmek olunca, faydalanıcılar için önemli olmayan rapor kalitesi, KGK içinde olmamaktadır. Dolayısıyla sektörde istenilen ve beklenilen denge ve kalite de asla sağlanamamaktadır. Bunun sonucunda da maalesef kaliteli işlem yapmaya çalışan denetçiler cezalandırılıp, küstürülmektedirler.
Bize göre KGK’nın yaptığı denetimlere bu açıdan yaklaşması ve sektörde kalitenin artırılmasına yönelik denetim yapması gerekmektedir. Aksi takdirde yaklaşık 10 yıldır dengeye gelmeyen sektörün dengeye gelmesi daha çok uzun yıllar alacaktır.
Dünya | Yılmaz SEZER