1960-70 li yıllarda, patronların büyük kısmı iyi eğitimli değil, mühendis değil fakat çekirdekten yetişme insanlardı. Bu kişiler, sizin muhasebeci olarak yaptığınız hesaplara önem vermez, kendileri de bir takım hesaplar yaparlardı ve o hesaplarına göre karar verirlerdi.
Sonuç, eğer firma zarar ederse veya iflas ederse, suçlu muhasebeci idi. Çünkü muhasebeci yanlış kayıtlar yapmış, fazla vergi verdirmiş veya en kötüsü de muhasebeci firmadan çalmış iddiaları gündeme gelirdi.
Bu insanlar nasıl hesap yaparlardı? Onu da bir hatırlatalım.
Yapılan işte sarfedilen hammadde miktarını alırlar, bu hammadenin alış fiyatına ve kullanılan miktarına göre bir hesap yaparlar. Buldukları hammadde tutarına bir de işçilik hesaplarlar ve kendilerine göre imal ettikleri malın maliyetini tesbit etmiş olurlardı. Bu tesbit ettikleri maliyetin üzerine yüklüce bir kar, mesela %25 kar da koyarlar ve piyasaya çıkar, satışa başlarlardı. Tabii bir müddet sonra da para sıkıntısına düşer ve batarlardı.
Dikkat ederseniz bu maliyetlendirme ve fiyatlandırmada bir çok maliyet unsuru yoktu. Neler var, Neler yok? Bir bakalım.
Var olanlar:
Direkt kullanılan hammadde miktar ve tutarı
Direkt işçilik
Belli oranda kar
Yok olanlar:
Fire miktarı
Endirekt işçilik
Genel idare giderleri
Genel imal giderleri
Satış ve pazarlama giderleri
Amortisman
Banka faiz giderleri (veya tefeciden alınan borca ait giderler)
Tabii, bizim bu iddiamız biraz da fantezi bir iddia, yoksa o çekirdekten yetişme insanlar bizim burada dediğimiz kadar büyük hatalar yapmıyordu. Ancak, bir kısmı da böyle hesaplamalar yaparak batıyorlardı.
Dikkat edilirse, yukarıdaki hesaplama şeklinde, maliyetlere giren iki unsur ile bunlar üzerinden hesaplanan kar göz önüne alınıyor, direkt maliyet ve karı ilgilendiren diğer beş unsur ise hiç nazara alınmıyor.
Bunun dışında, kayıt dışı masraflar, kayıt dışı gelirler veya diğer bir ifade ile faturasız yapılan işlemler de hiç göz önüne alınmıyor.
Nasrettin Hoca’nın ticaret yapmasına benzer bir şekilde 10 liraya mal olan bir mal, kar dahil 8 liradan satılıyor, bunu yapanlar da Nasrettin Hoca gibi dostlar alış verişte görsünler cevabını vermek yerine ben kar ediyorum ya, benim maliyetim 10 lira değil de 5 lira diyor ve muhasebecinin yanlış maliyetlendirme yaptığını, piyasayı bilmediğini vs. gibi iddialar ileri sürüyorlar. Bir müddet sonra, para bakımından tıkandığında ise ya muhasebeciyi vurmaya kalkıyor veya bütün mal varlıklarını kaybederek piyasadan çekiliyorlardı.
Bu olaylar 50 yıl önceki olaylardı.
Gelelim şimdiki zamanımıza.,
Girişimciler, sanayici veya tüccarlar, artık mühendislik veya ticari eğitim almış kimseler. Yukarıdaki 50 yıl önce yapılmış olan hataları yapmazlar diyoruz değil mi? Ama maalesef, bırakın küçük servis veya atölyeleri, büyük fabrikalar kurmuş olan kişilerin bile yukarıdaki gibi hatalar yaptığını görüyoruz.
Maliyetlendirme ve fiyat tesbitinde yukarıda 50 yıl önce anlattığımız gibi hatalar yapıyorlar, kendi kararları ile bilmeden batıyorlar ve sonra da muhasebecileri suçluyorlar veya daha da kötüsü ortaklarını suçluyor, çaldıklarını iddia ediyorlar. Oysa maalesef cehaletten battıklarını anlamıyorlar.
Cehalet kelimesini özellikle kullanıyorum. Okumuş olmak, üniversite bitirmek, belli bir eğitim almış olmak bir konuda cehaleti önlemiyor. Buna özellikle dikkatinizi çekmek isterim.
Ey girişimciler, ey fabrikatörler, ey tüccarlar,
Özellikle teknik nosyonlu arkadaşlar, sizler rakamlarla ilgili eğitim almış kişilersiniz, amma işletme bilgileriniz, muhasebe bilgileriniz, maliyet bilgileriniz, pazarlama bilgileriniz eksik.
Bu konuda da eğitim almalısınız. Özellikle mühendis kökenli patron ve işletmeciler kesinlikle işletme eğitimi almalı ve yukarıda belirtilen hataları yapmamalıdır.
Her bir işletme sahibi, biraz maliyet okumayı, bilanço okumayı, mizanı incelemeyi, gelir gider tablosunu okumayı öğrenmelidir.
Yoksa halen olduğu gibi 50 yıl önceki hatalar tekrarlanmaya devam edecektir. Benden söylemesi.
Yeminli Mali Müşavir
Cevdet Akçakoca