Katılımcıların sadece Türkiye’deki vergilendirme adaletsizlikleriyle değil genel olarak ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarıyla da ilgili olduklarını ve ciddi kaygı duyduklarını gözlemleme fırsatım oldu. Panelde muhalefetin etkili önderlik yapmadığı da dillendirilen yaygın bir serzenişti. Bütün siyasi algı manevralarına rağmen toplumun önemli bir kesiminin hâlâ sorunların kök nedenleriyle ilgili yüksek bir farkındalık düzeyine sahip olduklarını gördüm. Bu bilinç halinin, Cumhuriyetin kültür devrimiyle atılan tohumların sonucu olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 86’ncı ölüm yıldönümünde saygı ve minnetle anıyorum.
Egemenliğin sahibi millettir.
Vergi, kabaca devletin egemenlik hakkına dayanarak karşılıksız aldığı bir zor alım olarak tanımlanır. Ancak bu tanım; amaç, adalet ve toplumsal rıza içermediği için eksik bir tanımdır. Tarihi süreç içinde vergi bilinci, yurttaş olma bilinciyle anayasal hukuk devleti olmanın dönüştürücü gücü olmuştur. Çünkü en önemli yurttaş olma sorumluluğu olan vergi ödeme sorumluluğu, aynı zamanda yurttaşın hak arama özgürlüğünün ve karşılıksız kamu hizmetlerini (adalet, güvenlik, sağlık, eğitim vb.) talep edebilmesinin de dayanağı olmuştur. Bu nedenle; vergi gelirleri toplanırken, vergilendirmenin temel ilkelerine riayet edilmesi, kamu harcamaları yapılırken de bütçe ilkelerine uyulması ve bütçe hakkının etkin kullanımına imkân sağlanması çok önemlidir. Unutmayalım ki egemenlik hakkı devlet eliyle kullansa da egemenliğin gerçek sahibi millettir.
2025 BÜTÇESİNDE VERGİLENDİRME ADALETSİZLİĞİ DEVAM EDİYOR
Peki Türkiye’de uygulamada durum nedir diye sorarsanız, maalesef hem vergilendirme adaletinde hem de bütçe hakkının kullanılmasında sözün bittiği yerdeyiz. Meclis’te görüşülmekte olan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi, Türkiye’de vergilendirme adaletsizliğinin artarak devam edeceğini, enflasyonla mücadeleye bütçe tarafından herhangi bir desteğin gelmeyeceğini gösteriyor.
Bütçe teklifinde harcamaların yüzde 70.2 oranında artarak 14 trilyon 731 milyar liraya ulaşacağı öngörülüyor. Bu bütçede tasarrufun adı yok. Ayrıca ne yazık ki bu harcamaları Meclis adına denetleyen ve bütçe hakkının kullanılmasını imkân sağlayan Sayıştay ve Meclis, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde etkinliklerini yitirmiş bulunuyorlar.
Vergi gelirleri yüzde 69 oranında artırılarak 11 trilyon 139 milyar liraya çıkarılmış, ÖTV, KDV gibi mal ve hizmetler üzerinden alınan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 65.1 seviyesinde, bunlara gümrük vergisi, harç ve benzerlerini de dahil ettiğimizde bu oran yüzde 70’e çıkıyor.
Gelir ve kazanç üzerinden alınan dolaysız vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki oranı ise sadece yüzde 30 seviyesinde bulunuyor. Oysa OECD ülkelerinin dolaylı vergi gelirlerinin ortalaması yüzde 40’lar civarında bulunuyor, aksine vergilerin büyük çoğunluğu gelir ve kazançlar üzerinden alınan doğrudan vergilerden oluşuyor. Hatta giderek artan sayıda daha fazla ülke, ultra zenginlerden çeşitli oranlarda servet vergisi alma düzenlemeleri yapıyor. Son olarak Fransa 2025 yılında, 1 milyar Avro’nun üzerinde varlığı olan herkesten yüzde 2 servet vergisi alacağını açıkladı.
HALK EZİLİYOR, ZENGİN SAYIMIZ ARTIYOR
Menkul sermaye iratları, gayri menkul sermaye iratlarının tabi olduğu istisna, muafiyet ve düşük oranlı vergilemelere baktığımızda, Türkiye’de sermaye sınıfının mali gücüne göre vergi vermediğini görüyoruz. 2025 yılında; vergi istisnası, muafiyet, indirim ve teşvikler nedeniyle alınmayacak vergilerin toplam tutarı 3 trilyon liranın üstünde olacağı öngörülüyor. İki yılda bir çıkan vergi aflarından olduğu gibi bunlardan da büyük oranda sermaye sınıfı yararlanıyor.
Türkiye’de emekçiler, emekliler ve sabit gelirliler, halkın geniş bir kesimi bir yandan enflasyonun getirdiği hayat pahalılığı altında ezilirken, bir yandan da mali güçlerine göre yüksek olan vergi yükleri altında eziliyorlar. Üstelik birçok temel kamu hizmetini bile satın almak zorunda kalıyorlar. Buna karşın üretmeden, risk almadan sırf enflasyonist ortam nedeniyle servetleri, rantları ve kârları artan ultra zenginlerimizin sayısı artmaya devam ediyor.