Yasal düzenleme gereği olarak 6183 sayılı AATUHK’nun 35. maddesinde limitet şirket ortaklarının kamu alacaklarından sorumluluğu düzenlenmiş ve diğer şirket ortaklarından ayrılmıştır. Maddenin ilk hali ile düzenleniş şeklinde limitet şirket ortakları için kamu alacakları için koydukları veya koymayı taahhüt ettikleri sermaye kadar ayrı bir sorumluluk getirilmiş idi. Ancak şirket sermayelerinin çok düşük tutularak bu mesuliyetten kaçma veya kaçınma, bununla beraber şirketin yasal temsilcilerinin de mal varlıkları bulunmayan şahıslardan özellikle tercih edilmesi şeklindeki uygulamaların çoğalması üzerine 4369 sayılı yasa ile maddedeki hüküm değiştirilmiştir. Maddenin yeni şekline göre, limitet şirketlerden tahsil edilemeyen kamu alacaklarından ortaklar payları oranında sorumludurlar.
Yapılan bu düzenlemeye göre limitet şirket ortakların şirketten artık tahsil olanağı kalmayan amme alacaklarından direkt olarak sorumludurlar. Öte yandan, 213 sayılı VUK’nunda düzenlenen bir başka sorumlulukta, madde 10’da yer alan kanuni temsilerin ödevi başlıklı bir sorumlulukta bulunmaktadır.[1] Bu hükme göre, tüzel kişiliklerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği bulunmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler yasal temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.[2]
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'nın “Limited şirketlerin amme borçları” başlıklı 35. maddesinde 5766 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucunda söz konusu madde metni “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulur” şekline dönüşmüştür.
6183 sayılı Kanunu’nun 35. Maddesinin 5766 Sayılı Kanunla yapılan düzenlemeye göre;
“Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsile sorumlu tutulur.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
Bu maddeye göre limited şirketten ve kanuni temsilciden tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları sermaye hisseleri oranında limited şirket ortaklarının mal varlığından alınmaktadır.
Limited şirketinin ortağının şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devretmesi halinde, payı devreden ve devralan kişiler devir öncesine ait kamu alacaklarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulurlar. Ayrıca, kamu alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı kişiler olmaları halinde bunlarda müteselsilen sorumlu tutulur[3].
Bu durumda asıl kamu borçlusu limited şirket olduğu için şirket ortakları üçüncü şahıs niteliğindedir. Limited şirketten tahsil imkanı kalmadığı durumlarda şirket ortaklarına başvurulduğu için ortakların şirketten ödedikleri kamu borcunu rücu etme olanakları kalmamıştır.
Diğer taraftan, 6183 Sayılı Kanunu’nun 34. maddesine göre; “Borçluya ait mal bulunmadığı veya amme alacağını karşılamaya yetmediği yahut borçlu veya ortaklık tarafından bu kanuna göre teminat gösterilmediği takdirde, borçlunun sermayesi eshama münkasim olmayan ortaklıklardaki hisselerinden amme alacağının tahsili için genel hükümler dairesinde ortaklığın feshi istenebilir.
Sermayesi eshama münkasim komandit şirketlerinin komandite şeriklerinin borçları için bu madde hükmü mezkur şirketler hakkında da tatbik olunur.”
Bu madde hükmü, şahıs şirketi ortaklarının şahsi kamu borçları için, ortaklık hakkında yapılacak takibat esasları düzenlenmiştir.
Ortağın şahsı borcu dolayısıyla ortaklığa yönelmek için, borçluya ait mal bulunmamalı veya borçlunu malının malı karşılamaya yetmemeli veya borçlu veya ortaklığın bu kanuna göre teminat göstermemiş olması gerekir[4].
Yine, 6183 sayılı kanunun 34. madde hükmüne göre ortağın şahsi borcu için ortaklık üzerinde ihtiyati haciz veya haciz uygulanamaz. Alacaklı kamu idaresinin ortaklığa yönelmesi sadece fesih isteme imkanı verir. Şirketin feshedilmesi sonucu ortak adına belirlenecek tasfiye payına alacaklı tahsil dairesi haciz koydurabilir.[5] Diğer ortaklar, alacaklının alacağını ödemek veya borçlu ortağı şirketten çıkartarak ortaklığın feshine engel olabilir[6]. Bu durumda asıl kamu borçlusunun yerine alacaklı kamu idaresine borcu ödeyen ortaklar üçüncü şahıs niteliğindedir.
Sonuç olarak, kamu alacaklarının tahsilinde taraflar, alacaklı kamu idaresi ve asıl kamu borçlusu ile kamu borçlusu ile ilgili olan üçüncü şahıslardır.
Üçüncü şahısların, kamu borçlusunun borcundan dolayı, alacaklı kamu idaresine karşı sorumlu olduğu durumlar üçüncü şahsın aleyhine sonuçlanacağı gibi, asıl borçludan rücu edebildiği takdirde üçüncü şahıs açısından bir zarar meydana gelmeyecektir.
Kanuni temsilciler, vergi sorumluları, tasfiye memurları, ilgili kamu borçlusu adına teminat gösteren üçüncü şahıslar, şahsi kefil, ihtiyati haciz ve kesin hacizde mallarına haciz konulan üçüncü şahıslar, asıl kamu borçlusundan tahsil edilemeyen veya tahsile edilmeyeceği anlaşılan kamu borcunu ödemeleri sonucunda, asıl borçludan rücu edebilirler.
Kamu alacağından önce haciz koyan üçüncü şahsın haczine iştirak edilmesi halinde, üçüncü şahıs ile alacaklı kamu idaresinin alacağı garameten paylaşılacaktır.[7] Bu durum ilk haczi koyduran üçüncü şahıs açısından alacağının tamamını almasına engel teşkil etmekte ve bunu asıl borçludan rücu etme hakkına sahip değildir. Ayrıca limited şirket ortakları ve ortaklığın vergi borcunu ödememesi sonucunda ortaklığın sorumluğu açısından ele alacak olursak, şirket tüzel kişiliğinden alınamayan kamu borcu için limited şirket ortaklarının başvuracağı tüzel kişiliğin bir mal varlığı bulunmadığı için rücu edemeyecektir.
HukukiHaber | Av. Nazlı Gaye ALPASLAN
------------------
[1] 213 sayılı VUK md. 10
[2] 213 sayılı VUK md. 8, 19, 162, 332, 334, 341, 359, KVK md. 17, MK md. 11, 12, 13, 262, 263, 381, 6183 sayılı AATUHK mük. md. 35
[3] GERÇEK Adnan, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa, 2010, s.41
[4] ÖZBALCI Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Mayıs, 2008, s. 351.
[5] Tasfiye, ticari bir kurumun ticari faaliyetlerini sona erdirmeye yönelik yapılan işlemler dizisidir. Tasfiye öncesi kurumun kar amacıyla kurulmuş olmasına rağmen, tasfiye döneminde amaç, alacakların tahsili, varlıkların paraya çevrilmesi ve borçların ödenmesidir. Bu amacın üçüncü kişiler tarafından da bilinebilmesi için kurumun ticaret unvanında tasfiye halinde olduğu belirtilir. Kurumun tasfiye halinde yönetimi, tasfiye memurları tarafından yerine getirilir. Tasfiye memurları, alacaklı kamu idaresi ve komu borçlusu arasında üçüncü kişidir. Tasfiye memurları yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi halinde bu vergilerin aslı ve zamları ile vergi cezalarından şahsen sorumlu olurlar. Tasfiye memurları, şahsi yani tüm mal varlığı ile sorumludur. Eğer birden fazla tasfiye memuru varsa sorumlulukları müteselsildir. Tasfiye memurları ödemek zorunda kaldıkları kamu alacağını vergi borçlusundan rücu edebilir.
[6] BAYRAKLI Hasan Hüseyin, Vergi İcra Hukuku, Celepler Matbaacılık, Afyonkarahisar, 2009, s.86
[7] Garameten paylaşma, herkese alacağına göre eşit oranda ödeme yapılmasıdır. Satıştan tahsil edilen para toplam alacak tutarına bölünür. Bütün alacaklılara bu orana göre ödeme yapılır. Örneğin; hacze iştirak eden alacak miktarı 100 TL olduğunu varsayalım, satıştan ise 70 TL tahsil edildiğini kabul edelim. Bu durumda her alacaklı 70/100 esasına göre ödeme yapılacaktır. Amme idaresi ise alacağının %70’ini alacaktır.