Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi, yazımız matrah ve vergi artırımı başta olmak üzere içinde birçok önemli düzenlemenin yer aldığı 7326 sayılı Kanunla ilgili. 7326 sayılı Kanun, 9 Haziran 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Uzatılan başvuru süresinin (30 Eylül) bitmesine de tam olarak 10 gün kaldı! İnanır mısınız bilmiyorum ama, sanki Kanun yeni yürürlüğe girmiş gibi, sorular yağmur gibi gelmeye devam ediyor. 9 Haziran’dan bugüne kadar hiç hız da kesmedi. Son güne kadar da süreceğini düşünüyorum.
Bugünkü yazımızda, son günlerde soruların yoğunlaştığı birkaç konuyu ele alacağız.
Stok beyanında ödenen KDV, 1 No.lu KDV beyannamesinde hangi satırda gösterilerek indirim konusu yapılacak?
Son günlerde yoğun olarak gelen sorulardan birisi de, stok beyanı yapılan emtia ile ilgili olarak beyan edilip ödenen KDV’nin, mükellefin kendi 1 No.lu KDV beyannamesinde hangi satırda gösterilerek indirim konusu yapılabileceği ile ilgili!
Hemen belirtelim, stok beyanı ile kastedilen husus; işletmelerde mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan yani faturasız emtiaların yasal kayıtlara intikal ettirilmek suretiyle, kayıtların fiili duruma uygun hale getirilmesi. Buna ilişkin düzenleme, 7326 sayılı Kanunun 6. maddesinde yer alıyor.
Maliye tarafından yayınlanan Tebliğde, 7326 sayılı Kanun kapsamında beyan edilen emtiaya (basılı kitap ve süreli yayınlar dahil) ait hesaplanarak sorumlu sıfatıyla ödenen KDV’nin, 1 No.lu KDV Beyannamesinde genel esaslar çerçevesinde indirim konusu yapılabileceği belirtilmiş bulunuyor (1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yenı̇den Yapılandırılmasına İlişkin7326 Sayılı Kanun Genel Tebliği).
Söz konusu Tebliğde, bu şekilde ödenen KDV’nin, 1 No.lu KDV Beyannamesinin “İndirimler” bölümünde hangi satırda ve “Bu Döneme Ait İndirilecek KDV Tutarının Oranlara Göre Dağılımı” bölümünde nasıl gösterileceği konularındabir açıklama bulunmuyor. Bu da, stok beyanından yararlanan mükelleflerde tereddütlere neden oluyor.
Stok beyanı yapılan emtialarla ilgili olarak sorumlu sıfatıyla beyan edilerek ödenen KDV’nin, 1 No.lu KDV beyannamesinin “İndirimler” başlıklı bölümünde yer alan “Sorumlu Sıfatıyla Beyan Edilen KDV” satırında gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılması gerekiyor. Ancak, burada, beyan edilen KDV’lerin ödenmesi halinde indirim konusu yapılabileceği hususuna dikkat edilmesi şart. Çünkü, bu KDV’ler ödenmediği sürece indirim konusu yapılamıyor, aman dikkat! Ayrıca, ödenen bu KDV’lerin, yine 1 No.lu KDV beyannamesinin “Bu Döneme Ait İndirilecek KDV Tutarının Oranlara Göre Dağılımı” bölümünde yer alan KDV Oranı sütununda, tabi oldukları oranlara göre ayrıştırılarak gösterilmesi gerekiyor. Örneğin, stok beyanında yüzde 8 KDV oranına tabi olan malın KDV’sinin yarısı ödenmiş olsa da, indirilecek KDV’nin dağılımında yüzde 8’lik kısımda gösterilmesi gerekiyor.
Cari hesap ve kasa düzeltmesinden vazgeçmek veya düzeltmek mümkün mü?
Bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri, 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla düzenledikleri bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan;
- Kasa mevcutlarını,
- İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara boçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını,
- Bunlarla ilgili diğer hesaplarda yer alan işlemlerini
30 Eylül 2021 tarihine (bu tarih dahil) kadar vergi dairelerine beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltebiliyorlar (7326 sayılı Kanun Mad. 6/3). Ancak, bunun için mükelleflerin beyan edilen tutarlar üzerinden yüzde 3 oranında vergi hesaplayarak beyanname verme süresi içinde ödemeleri gerekiyor. Verginin bu süre içerisinde ödenmemesi, yapılan düzeltmeyi geçersiz kılmıyor, ancak ödenmeyen vergi, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme zammıyla birlikte takip ediliyor.
Ancak, bu şekilde bir beyanda bulunulduktan sonra, yine başvuru süresi içerisinde cari hesap ve kasa düzeltmesinden vazgeçilip vazgeçilemeyeceği veya bu beyanda düzeltme yapılıp yapılamayacağı konusunda gerek 7326 sayılı Kanunda gerekse Tebliğde herhangi bir açıklama yer almıyor.
Maliye tarafından 7326 sayılı Kanun uygulaması ile ilgili olarak yayınlanan İç Genelge’de ise, sadece Kanunun pişmanlıkla veya kendiliğinden verilecek beyannameler ile matrah ve vergi artırımına ve stok beyanlarına ilişkin hükümlerinden yararlanmak üzere beyan ve bildirimde bulunanların başvuru süresinin sonuna kadar bu beyan ve bildirimlerini düzeltebilecekleri ve ödeme seçeneklerini değiştirebilecekleri belirtilmiş bulunuyor.
Maliye, bu şekilde bir beyanda bulunulduktan sonra, yine başvuru süresi içerisinde cari hesap ve kasa düzeltmesinden vazgeçilemeyeceği veya bu beyanda düzeltme yapılamayacağı görüşünde. Nitekim, bu konuda verdiği bir özelgede, “bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ve ortaklardan alacaklar tutarları ile bunlarla ilgili diğer hesaplarda yer alan işlemlerini düzeltmek için beyanda bulunan mükelleflerin, bu beyanlarını düzeltmeleri veya söz konusu beyanlarından vazgeçmelerinin mümkün bulunmadığı” şeklinde görüş bildirmiş bulunuyor (GİB’in 12.11.2018 tarihli ve 145979 sayılı Özelgesi).
Maliye’nin bu yaklaşımı son derece hatalı! Bize göre, stok beyanı ve matrah/vergi artırımında olduğu gibi, mükellefler başvuru süresi içerisinde kasa ve cari hesap düzeltmesine ilişkin beyanlarından vazgeçebilmeli veya bu beyanlarında düzeltme yapılabilmeli. Maliye’nin bu katı tutumunu yeniden gözden geçirmesinde fayda var!
Kazanılmış davadan feragatta ciddi tereddütler yaşanıyor!
Vergi mahkemesi tarafından 7326 sayılı Kanunun yayım tarihi olan 9 Haziran 2021 tarihinden önce mükellef lehine verilen ancak 9 Haziran’dan sonra mükellefe ve vergi dairesine tebliğ edilen kararlarla ilgili olarak, mükelleflerin davadan vazgeçerek 7326 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak istemeleri halinde, vergi aslının yüzde 10’unun mu, yoksa yüzde 50’sinin mi ödeneceği hususunda oldukça ciddi tartışmalar yaşanıyor.
Kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan alacaklar, 7326 sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alıyor.
Söz konusu maddeye göre, bu Kanunun yayımı tarihi olan 9 Haziran itibarıyla ilgisine göre istinaf veya temyiz süreleri geçmemiş ya da istinaf/itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş ya da karar düzeltme talep süresi geçmemiş veya karar düzeltme yoluna başvurulmuş olan ikmalen, resen veya idarece yapılmış vergi tarhiyatlarında bu maddeye göre ödenecek alacak asıllarının tespitinde, bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla tarhiyatın/tahakkukun bulunduğu en son safhadaki tutarı esas alınıyor, bu Kanunun yayımı tarihinden (9 Haziran) önce verilmiş en son kararın terkine ilişkin karar olması halinde, ilk tarhiyata/tahakkuka esas alınan vergilerin yüzde 10’u ile bu tutara ilişkin faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla vergilerin kalan yüzde 90’ının, faiz, gecikme faizi, gecikme zammı ve alacak aslına bağlı olarak kesilen vergi cezaları/idari para cezaları ile bu cezalara bağlı gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçiliyor.
Ancak, Tebliğde, tarhiyatın bulunduğu en son safhadaki tutarın, Kanunun yayımından önce verilmiş ve taraflardan birine tebliğ edilmiş kararlar dikkate alınarak tespit edileceği belirtiliyor. Yani, Kanunda yer alan “bu Kanunun yayımı tarihinden (9 Haziran) önce verilmiş en son karar” şartına ilave olarak, “Kararın taraflardan birine tebliğ edilmiş olması” koşulu da getirilmiş bulunuyor.
Kararın “taraflardan birine tebliğ edilmiş olma şartı” çok sayıda mükellefi mağdur etti!
9 Haziran’dan önce mükellefler lehine sonuçlanan ancak mahkemeler tarafından bu tarihten sonra taraflara tebliğ edilen kararlar çok sayıda mükellefin mağduriyetine yol açtı. Davadan feragat ederek 7326 sayılı Kanundan yararlanmak suretiyle ihtilafını sona erdirmek isteyen çok sayıda mükellef, vergi aslının yüzde 10’u yerine yüzde 50’sini ödeyeceklerini öğrenince, büyük hayal kırıklığına uğradı. Bunun nedeni ise, Kanunda olmayan ancak Tebliğ ile getirilmiş bulunan “Kararın taraflardan birine tebliğ edilmiş olma” şartı!
Kararın geç tebliğ edilmiş olmasında mükelleflerin bir hatası veya kusuru bulunmuyor. Yani, kararların taraflara geç tebliğ edilmesi tamamen mahkemelerin hatası. Mahkemelerin hatası nedeniyle, davayı kazanan mükellefler vergi aslının yüzde 10’unu ödeyecekken, neden yüzde 50’sini ödesinler ki?
Maliye’nin bu hususu da yeniden değerlendirmesinde fayda var! Aksi halde, bu konuda da çok sayıda dava açılacak gibi görünüyor.
Dünya | Abdullah TOLU