Mevlana zamanında, "Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!" dediğinden bu yana çıkar grupları, bu söylevi hep yanlış kullandı.

Oysaki burada ileriyi gösteren bir hedef ve o hedefe uzanacak dil ve eylemin gelişerek genişlemesine atıfta bulunduğu hep kulak arkası edildi.

İnsan her anlamda kendini yetiştirebilen ve geliştirebilen maharetlere tabidir. Buna doğuştan gelen yetenekler denkleminde insan türüne ait bir hazır oluşculuk da denilebildiği gibi sonrasında öğrenilebilen kendi kendini geliştirme durumu da denilebilir.

Bu ifadeyi muğlak bırakmak istemediğimden hayata dair çok fazla bilinen bir örneklemin de akıllara yazılmasını isterim. Şöyle ki; elimizde iki adet düşünebilme içgüdümüzü çalıştıracak canlı olsun: Balık ve kuş.
Balığa hangi amaçla olduğu belki saçma gelebilir ama uçmayı öğretmeye kalkarsak başarılı olabilir miyiz?

Peki, kuşa yüzmeyi öğretmeye kalkalım (!) Ne düşündüğünüzü tahmin ediyorum.

Ne balığa uçmayı ne de kuşa yüzmeyi bizler öğretemediğimizden değil, o türlerin bunları yapabilecek var oluş teoremindeki genlerinden gelen bir başarabilme durumları mevcut değildir. Hali ile öğrenerek bu yetenekleri kazanım şansları da yoktur. Tabi olarak insanlar da buna benzer bazı özellikleri gösterir.
Buradan bir çıkarsama yapacak olursak, insan da aynı şekilde ya doğuştan veya sonradan kazanımları olan türdür. Doğuştan olan yeteneklerinin yanında sonradan öğrenmeye elverişli bir yapıya sahip olması avantajıdır.
Yine de resim yapmaya yeteneği olan birine, istemediği halde müzik enstrümanını çaldıramazsınız.

Kendi istediği yeni kazanımları öğrendikçe ve yerine getirdikçe hayatı kaliteli yaşamaya başlayacaktır.

Bu vesile ile insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik aslında doğuştan yetenekleri olan bir beşer iken, hemen öğrenme faslına yönelmesidir. Bu da diğer disiplinler ile beraber hem kendine hem de kendi türündekilerle paylaşmak sureti ile bir gelişim, geliştirme ve öğrenme, öğretmeyi beraberinde getirir.

NE KADAR SÖZ VARSA DÜNE AİT, ŞİMDİ YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM.

Gelelim şu yazının girişinde bahsini ettiğimiz “bugün yeni şeyler söylemek lazım” meselesine!

O halde insanın yaşamış olduğu dün, yaşadığı bugün ve projelendirdiği bir yarını mevcuttur. Dünü nasıl yaşadıysak yaşadık, artık geriye dönük bir şey yapamayız. Ve fakat dünden ders alarak an itibari ile yaşadığımız bugünü ve yarını daha iyi planlayabiliriz. Yaşamaya devam ettikçe bahsini ettiğimiz diğer disiplinler ile öğrendikçe ve öğrettikçe, geliştikçe, geliştirdikçe… Kısaca hayatı paylaştıkça biraz sonrasına, hatta yarınına yeni sayfalar açarak, yenilikler ile güneşe merhaba deriz.

Hazret’in sözlerinden anlamamız gereken; sorgulama yapmasını bilen birey veya toplumun sürekli yenilenerek değişime tabi olacağıdırRenk ve ahenkte farklılıklar olabilir. Ancak bu doğru kaideyi bozmaz.

Hayat standardı sorgulama üzerine kurulu birey, mantık dışı hareketler etmez. Daima kendine yeni öğrenilecek alanlar açar ve bilginin sonsuzluğunda, bilmenin doruklarına ulaşmaya çalışır. Elbette bu kolay gibi görünmekle beraber, zordur. Farklı bir duruşun erdemliğinde, ilkeli ve prensip sahibi olunarak özgüveni yüksek ve disiplinli bir yaşam sürmek herkesin harcı değildir.

Kimseye göbeğinden bağlı olmadan, özgürce yaşamasını bilmek, kişiliğinden ödün vermeden dikleşmeden dik durabilmek, onurlu, kültürlü ve saygılı olmak, görgülü ve sevecen olmak, günü kurtarmak adına ucuz hesapların adamı olmamak, gelene ağam gidene paşam demeden kendine doğru, başkalarına dürüst adil insanın işidir.

Dolayısı ile iyi yetiştirilen kişi, insanlık için neyin yanında neyin karşısında olması gerektiğini bilir. Kararını bukalemun gibi fikir değiştirerek vermez. İnsandır. İnsan olmanın gereklerini yerine getirir.

Kısaca; ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım..

"NİSYAN"A SIĞINMADIĞIMIZ ZAMAN.

Allah rahmet eylesin, büyük siyaset ve devlet adamımız Süleyman Demirel, “dün dündür, bugün bugündür”

derken siyaset sığlığında söylenen ve verilen vaatlerin ne kadar berhava olduğunun da en iyi örneğini oluşturuyordu.

Nereden nereye geçtik diye iç geçirenleriniz olabilir. Lakin bu lafzın etrafından dolanarak aksettirenler, yanlış temel üzerinden ne kadar nisyan!a sığındıklarının farkında değiller. Herkesi kör, âlemi sersem sanıyorlarsa o başka.

Zamanın bu boyutunda nesnelerin internetinden ve otonom süreçten bahsederken, bireylerin merkez alınarak tüm datalarından karakter analizinin yapıldığı bilinen vakadır. Maddi ve manevi âleme olan ilgi ve alakaların big data diye adlandırılan bu sistemde hafızaya alınması, neticesinde gerçek ve sanal iz bırakımlarına neden olmaktadır. Kesin olarak bilinen o ki, hafızalarımız artık mutlak olarak vardır. Nisyan’a imkan vermeden her ne yapılan varsa yedeklenerek daha da mükemmel arşivlenmesi dolayısı ile dünde söylenen sanki an itibari ile konuşuluyormuş gibi algı devamlılığını oluşturuyor.

Yani geçmişte kim ne yaptıysa iyi yaptıkları hariç ayağına dolanacaktır.

İnsan, kendi ile alakalı maksimum bilgelik, yani Nirvana zamanının nerede ve ne zaman başlayarak biteceğini bilmeli.


Hây u hûya gönlün peylemiyesin
Lâ-mekân elinde dürdâneyiz biz (Âmil Çelebioğlu)

Saygılarımla.16.07.2019


Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)