Bizim kuşak yıllarca bu tip hikayelerle büyüdü.  Eski Türk ve Ahi geleneğinde, çarşıda bir kişi henüz siftah etmedi ise siftah edenler müşteriyi ona gönderirlermiş.

Haber_Resim_tasarım_Yazar_Cevdet_AKÇAKOCA_2@1280x720_2-3

Bu yazıyı internette bir sitede okumuştum ve çok beğenmiştim.

Yazı en az yarım asır önce, bizim kuşağa anlatılanları içeriyordu. Ayrıca olması gereken ahlak anlayışını hatırlatıyordu. 

Bizim kuşak yıllarca bu tip hikayelerle büyüdü.  Eski Türk ve Ahi geleneğinde, çarşıda bir kişi henüz siftah etmedi ise siftah edenler müşteriyi ona gönderirlermiş.

Bir malın fiyatı arttığı zaman gerek eski Türk geleneğinde ve gerekse 1950-60'lı yıllardaki Avrupa’da mağaza sahibi iki malı yanyana koyarmış. Üzerinde de fiyatları yazarmış. Birisi örneğin 5 lira, diğeri 10 lira. Niye bu fiyatlar böyle? Diye sorduğunuzda verilen cevap: 5 lira olan eski fiyattan aldığımız stoktaki malımız. O malın satışı bitinceye kadar fiyatı 5 liradır. 10 lira olan ise yeni aldığımız bir mal. Her ikisinin de kalitesi aynı. İstediğinizi alın. Fiyatlar böyle derlermiş. 

Bu şekilde hareketin sonucu ise fiyatların değişmemesi, sebepsiz zenginleşmenin önlenmesi, spekülasyonun ve en önemlisi enflasyonun önlenmesi oluyor. Ayrıca da ahlakda bozulmanın önüne geçilmiş olmaktadır. Tabii herkes uygularsa….

Yararlandığım yazı konusu FAZIL BEY VE BİR DAKTİLO HİKAYESİ idi. Yazmış olduğu bu yazıdan ve yazıdan yararlanıp benim de bir makale yazmama izin verdiği için Mahal Evrenos hanıma sonsuz teşekkürlerimi buradan iletmek isterim. 

1900’lü yılların başı...

Yunan yine şımarmış. Sonunda Padişah Abdülhamit bile o çekingenliğini bırakarak Yunanla savaş kararı almış. Ordu, Abdülezel Paşanın şehadetine rağmen harikalar yaratmış ve Dömeke meydan muharebesinde Yunanı ezdiği gibi taaa Atinaya kadar girmiştir. İşte burada tabii ki Böyyük böyyük Avrupa Devletlerinin müdahalesi başlamış ve sonunda masada kazanamayan bizler olmuşuz. Bu başka bir tarihi hakikat. Biz gelelim hikayemize. 

İşte bu 1900'lü yıllarda Giritte Tütüncüzade Fazıl Bey adında bir Türk bulunmaktadır. O tarihteki her Osmanlı münevveri (aydını) gibi Fazıl Bey de hali vakti yerinde, çokça ülke gezmiş, birkaç dil bilen, sözü dinlenen bir Türk’tür. Girit o günlerde Türklerin yaşadığı bir imparatorluk adasıdır. 

Fazıl bey, bir gün her zamanki gibi, gazetesini okurken gözüne bir haber veya ilan çarpar. Amerika’da ‘’Hammond Typewriter’’ isminde bir firma ‘’daktilo’’ adı verilen bir makine üretmiştir. Bu makine matbaa gibi harf ve baskılarla yazı yazmanızı sağlamaktadır.

Yazımızın kahramanı Fazıl Bey firmaya ‘’Bizim de böyle bir makineye ihtiyacımız var, elinizde Osmanlıca klavyeli olanı var mı acaba?’’ şeklinde talebini belirten bir mektupla müracaat eder.  ’Hammond Typewriter’’ firması ‘’şimdilik Osmanlıca klavyeli makinemiz yok, fakat gerekli çalışmaları yapıp üretiriz, sizin adresinizi not ediyoruz, ürettiğimizde size haber veririz’’ şeklinde bir cevap gönderir..

Aradan birkaç sene geçer. Fazıl Bey, işlerinin arasında  daktilo mektuplaşmasını unutmuştur bile. Fakat firma bu talebi unutmamıştır. Osmanlıca klavyeli bir daktilo demek, bütün İslam alemindeki ülkelerin kullanacağı bir ürün demektir. Boş durmaz firma ve Osmanlıca klavyeli bir daktiloyu üreterek satmaya başlar. 

5 Aralık 1913 tarihinde de Fazıl beye durumu bir mektupla bildirir. Mektupta, Osmanlıca klavyeli daktiloyu ürettikleri, bedelinin 125 dolar olduğu, isterlerse daktiloyu gönderebilecekleri yazar. Yeniliklere açık Osmanlı aydını Fazıl Bey, hemen  parasını göndererek daktilonun Giritteki adresine teslim edilmesini ister. Firma daktiloyu bir gemi ile Girit’e gönderir. Fakat gemi batar ve daktilo Fazıl Bey’e ulaşmaz. Günümüzdeki modern firmalarda olduğu gibi satıcı firma bunu da unutmaz. 

Tekrar yıllar yıllar ve yıllar geçer. Birinci Cihan harbi, sonra Atatürkün önderliğinde Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş savaşı olur. Yepyeni bir ülke kurulur. Türkiye Cumhuriyeti. Cumhuriyetin ilk işlerinden birisi de mübadele olayıdır. Türkiyedeki Yunanlılarla, Yunanistan ve adalardaki Türkler mübadele edilir. Yani zorunlu bir göç olur her iki ülke vatandaşları için de. 

10 yıl sonra gerçekleşen bu zorunlu göç sonucunda, Fazıl Bey ve ailesi Mersin’e yerleşir. Fazıl bey, daktiloyu da, siparişini de, firmayı da unutmuştur bile. Ama firma Fazıl Bey’in izini sürüp Mersin’deki adresini bulur ve ona bir mektup daha gönderir.  Mektupta ‘’Biz daktiloyu size gönderdik ama Girit’e ulaşmadı, çünkü gemi battı, fakat siz ücretini ödediğiniz için biz size borçluyuz, daktiloyu yeni adresinize gönderiyoruz’’ şeklinde bir açıklama bulunmaktadır.

 İlk mektuptan 10 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen 1924’ten sonra nihayet, daktilo Fazıl Bey’e ulaşır. Fazıl bey 1952 yılında vefat edince daktilo ailesi tarafından muhafaza edilmektedir. 1990’lı yıllarda daktilo Fazıl beyin ailesinin ikamet ettiği konaktan çalınır. Bütün aile bu daktilonun hikayesini de bilmektedir. Aile için ata yadigarıdır ve çok kıymetlidir. Derhal daktiloyu bulmak için geniş çaplı bir araştırma başlar. 

 Aile antika meraklısı bir dostlarından da yardım ister. Bir süre sonra daktilo,  kâğıt toplama deposunda hurdalar arasında bulunur ve aileye teslim edilir. Şu an ise daktilo ve firmanın gönderdiği ilk mektup, Fazıl Bey’in Mersin’de yaşayan torunu tarafından gururla muhafaza edilmektedir.

Daktilonun bir resmini yazımızda görmektesiniz. Hakikaten çok nadir, müzelik bir parçadır. Çok çok kıymetli bir antikadır diye düşünüyorum. 

Ama benim için o daktilo ve Sayın Mahal Evrenos’un yazısı bir Ahilik uygulaması, ticari ahlakın nasıl olacağını göstermektedir. İnşallah, bu yazım da okuyanlara bir örnek olur da, herkes hakkından fazlasının peşine düşmez, kolay zengin olma heveslerinden vazgeçer diyorum. 

LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA