13 Temmuz 2021 Tarih ve 31540 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanarak 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği(Tebliğ) Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan yürürlüğe girmiştir.

Tebliğ beraberinde, içeriği bakımından ve kavramsal ifade şekliyle, gerçek faydalanıcı tanımı vergi mevzuatımıza girmiştir. Vergi mevzuatında eskiden beri var olan uyum çalışmaları, zamanın getirdiği yeni zorunluluklara karşı yapılanma sürecinde de, gerçek faydalanıcı merkezli olarak yeni düzenlemeleri beraberinde getirmesi bakımından önemli ve umutla beklenen bir geleceğe akmamıza sebep olacaktır.

Söz konusu Tebliğ, amaç ve kapsam itibariyle gelirlerin ve servetlerin arkasındaki gerçek isimlerin bilinmesi vergi kaçakçılığı ile mücadele açısından nihai olarak faydalanan kişilerin yani gerçek faydalanıcıların tespiti büyük önem arz etmektedir. Gerçek faydalanıcıların tespiti hususuna aşağıda tekrar değineceğim. 

Ne yazık ki 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği Resmi Gazete ‘de yayımlandıktan bu yana devamlı eleştirilere konu edilerek her ortama girmesi sağlanmıştır. Bu sayede bizlerde gördüğümüz eksiklikleri ve veya önümüze saçılan sorunları kâh eleştirerek, kâh çözüm önerileri sunarak, halline karınca kararınca faydamız olabilmesi için çalışmaktayız. Bu yazının başatı da işte bu görünmeyen ve fakat sonrasında sıkıntılara neden olabilecek durumun özellikle meslek insanları yoluyla genele ifşa edilmesinden ibarettir.

Özellik arz eden konu Tebliğ, "Tanımlar ve Kısaltmalar" alt başlığında yer almaktadır: “Gerçek faydalanıcı” tanımını tekrar tekrar okuduğumuzda zımni ifadelerin varlığını göreceğinize eminim(!)  

" MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ uygulamasında;

a) Gerçek faydalanıcı: Tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri nihai olarak kontrolünde bulunduran ya da bunlar üzerinde nihai nüfuz sahibi olan gerçek kişi veya kişileri,
ifade eder.”

Masum ve mahzun gibi duran bu tanımlama aslında ne kadar tehlikeli sonuçları barındırıyor, kaleme sırrını vererek bakmaya çalışalım.

NEDEN BU KONU BİZİ BU KADAR İLGİLENDİRİYOR

İlk defa Türk Vergi Mevzuatına giren gerçek faydalanıcı konusundaki bir tanımlama da ne var ki sıkıntı olsun diyorsanız, hemen yazıyorum. Tebliğ ile ihdas edilen bu konuda gözden kaçan ve mükellefleri bekleyen esaslı tehlike ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz konusudur.

Bildiğiniz gibi, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ‘un(6183 sayılı Kanun) Madde-17-3 üncü bendi aşağıdaki gibidir:

“3. Teşebbüsün muvazaalı olduğu ve hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse. “

Diye biten maddesi içeriği itibari ile bu gibi durumun tasvirini bize göstermektedir.

Peki, şimdi yeniden “Gerçek faydalanıcı” tanımını okuyarak 6183 sayılı Kanun ‘un 17 nci Maddesi, 3 üncü paragrafı ile kıyas edin. Eminim ki yazarda hâsıl olan aynı bu kanaatin sonucunda sizlerde de doğal olarak İHTİYATİ TAHAKKUK yapılabilir sonucu çıkacaktır.

Çünkü tanım dikkate alındığında, ihtiyati tahakkuk sebebi oluştuğunu tanımdan çok rahat söylemek mümkündür. İhtiyati tahakkuk sebeplerinin varlığı halinde ihtiyati tahakkuk yapılması zorunlu değil, fakat mükellef hakkında ihtiyati tahakkuk yapılması halinde, ihtiyati haciz zorunludur. 

İHTİYATİ TAHAKKUK sonucuna vardık ve fakat bunun birde NETİCELERİ olacaktır. Öyleyse 6183 sayılı Kanun ‘dan ilerlemeye devam edelim. Madde 18-3 üncü paragrafı bizlere yol gösterecektir.

Bu esasa göre (ihtiyati olarak) tahakkuk eden vergi ve resimler ve bunların zam ve cezaları kanunlarına göre ödeme zamanları gelmeden tahsil olunmaz. Ancak bunlar için derhal ihtiyati haciz tatbik olunur. 17 nci maddenin 3 üncü bendine giren hallerde ihtiyati haciz muvazaalı teşebbüsten vergi ve resim bakımından faydalananların malları hakkında tatbik olunur.

Buradan da şu hüküm çıkmaktadır: İhtiyati tahakkukun varlığı halinde haciz yapılması ZORUNLUDUR.

Bu arada bu konuyla ilişkilendireceğimiz bir tecrübemiz var ki, Meslek Mensupları içinde yaş olarak gençler belki hatırlayamaz ama yaş almış meslektaşlarım bilirler. Eskiden Vergi Usul Kanunu 3 üncü maddesi ile zımni ve veya açık olarak “servet vergisi” salınmaya çalışılmıştı. Kısaca nereden buldun yasası. Uygulama maddesini hatırlayalım.

Vergi Usul Kanunu alt başlığı olan, Vergi Kanunlarının Uygulanması Ve İspat: Madde 3 – İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.

Benzerlikleri bularak kıyasla karşılaştırma yapmaya çalışalım. Ne kadar benziyor değil mi? 

Dönemin Mali İdaresi konunun üzerine şiddetle gitmesine rağmen, muvaffak olamamıştır. Fakat konu tozlu raflardan tekrar tekrar indirilerek ad veya şekil değiştirilip gündeme alınmaya devam etmektedir.

Uygulamanın başarılı olamayışının çok sebepleri var elbette. Bunların başında çokça ifade ettiğim gibi vergi bilincinin yerleşmesi ve Ülkemiz düzleminde Vergi Hukuku ‘nun olmayışı yatmaktadır. Üstelik “feodal” bir yapının mali sistemin omurgası olması ise ayrı bir garabettir(!) Yani işletme yapılanmaları ve bunların ülke çapındaki zincirleme ağ biçimindeki pozisyonlarına baktığımızda, üretim ve hizmet olgusunda mali sistem hakkında bir kanaate varmış oluruz. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.

ARACILIK VE SORUMLULUK SÖZLEŞMESİ İLE VERİLEN BİLDİRİM FORMLARINDA SIKINTI

Bildirim formu yükümlülüğünün mükellefte olduğu üzerine vurgu yapılarak ifade edilirken, konuyu fazla açmadan yazmamız gerekirse, 3568 sayılı Kanun ile yetki almış Serbest Muhasebeci Mali Müşavir veya Yeminli Mali Müşavir tarafından gönderilmesinden sıkıntı doğmaktadır.

Sözleşmesi gereği formu düzenleyen ve gönderen Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavir “gerçek faydalanıcıyı tespit eden.” Değil midir? Kanaatimize göre EVET.

Tebliğ içeriği farkındalık noktasında Mükellef ile SMMM ve YMM çatışmasını körükleyerek, yeni bir kaosun fitilini ateşler gibi, meseleyi kadük bırakan bir “naiflik” ile hareket etmiştir. Gereği için Mali İdare tarafından düzeltme yapılmasının şart olduğunun altını çizerek arz ediyorum. Belki de konu anlamadığım biçimde gözümden kaçmışta olabilir. Ya da tebliğ yazımında detaylandırmada bir hata da olabilir. Neticede vurgumuz bu yönüyledir.

GERÇEK FAYDALANICI BİLDİRİMİ VE 7326 SAYILI KANUN ÇAKIŞTI

Küresel Forum(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Vergi Amaçlarına Yönelik Şeffaflık ve Bilgi Değişimi Küresel Forumu), faaliyetleri gereği şeffaflık ve bilgi değişimi konusunda ülkelerin uyması gereken uluslararası asgari standartlar oluşturmuş olup tüzel kişiliklerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin gerçek faydalanıcısının bilinmesi hususu standardın unsurlarından biridir. Bu konu, suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla Mali Eylem Görev Gücü tarafından belirlenen tavsiyelerde de karşılık bulmaktadır. Temennimiz uygulamanın revize edilerek, genel ahlak ve hukuk kurallarını da içeren etik ve normlar dikkatle gözetilerek yeniden devreye alınmasıdır. 

Konu hakkında gezinmeye devam ettiğimizde Küresel Forum amaçlarının, Ülkemizde uygulanış biçimiyle çıkmaza girdiğine tanık oluyoruz. Şeffaflığa vurgu yapılması dolayısıyla, aynı şekilde Devlet denilen erk, orantısız bir sansürle sahada yerini almaktadır. 7326 sayılı Kanun ortada ve uygulama görürken, 529 nolu Tebliğ ‘in daha henüz çıkarılması manidar değil midir? Müthiş bir zamanla hatası değilse, yukarıda adı geçen örgütlerin ön gördüğü zamanlarda çıkarılamayan yasaları dayatması ile çarçabuk çıkarılmasının açıklamasında insan zorlanmaktadır. Bir yandan gerçek kullanıcı ve veya faydalanıcının bildirimini isteyeceksiniz, diğer yandan, tefecinin ve naylon faturacının yerine siz aynı istenmeyen kazançlara çanak tutacaksınız(!) İlginç. 

7326 sayılı Af(!) Kanunu yürürlükte iken yine varlık barışı adı altında, her türlü kayıt dışının kayıt altına alınması için verilen teşvik ikramiyesi aslında doğrudan doğruya gerçek kullanıcının belirlenmesi olarak ifade edilebilir.  Buradan elbette şöyle bir doğruya da kuyruk olabilir ve Ülkede hangi şirketlerin vergi dışı kazançlarının yurt dışına çıkarılmasını öğrenebiliriz. Mi acaba?

Ya da genel olarak küçük ölçekli firmalardan oluşan mali sistem omurgasında tek ortaklı, atölyeden dönme ve veya sanal ofisi adres göstererek vs. bir şeyler yapmaya çalışan küçük küçük işletmelerin peşinde olmanın bir kazanımı olacağı şüphelidir(!) Hele hele şüpheli bildirimi olsun veya olmasın, muvaazalı veya değil, hatta hakikatte başkasına aidiyeti hakkında delillerin toplanması ve tevsik edilmesinin SMMM ve YMM ile olan bağlantısını kurmak ancak sahayı bilmeyen masa başı memur yapılanmasının eseridir. Öyle ki kadim Devletimizin dünyaya kafa tutan bir istihbarat ağı, ordusu, polisi, memuru velhasıl her türlü yapılanması varken, SMMM ve YMM ‘leri ajan tutmanın manası nedir?

Peki, ajanlık vazifesi yapılıyorken, bu ajanların(!) pardon SMMM ve YMM ‘lerin, can ve mal güvenliği nasıl sağlanacağı hakkında ne 529 nolu Tebliğ ne de bir başka bir kanunda ifadeye rastlanılmamıştır. Hiç istenilmez ve fakat toplumun her kesimine hizmet veren meslek insanları, bu defa kara para aklayıcılarının, sahte faturacıların, terör ile iltisaklı, mafya vs. mükellef grubuna hizmet verdiğinde ve bizler bunları bildirim formuna yazarsak ne olacak? Ya da bu gruptakiler veya normal mükellefiyeti bulunanlar, meslek insanlarına iftira davası açarsa, tazminat ve diğer kayıplar nasıl karşılanacak?  Hukuki destek gibi insani adalet isteme hakkı nasıl karşılanacak? Kaybedilen İtibar ve saygınlık vs. Nasıl geri kazanılarak, sevdiklerimiz ve yakınlarımızın suratına bakabiliriz?

Sosyo ekonomik toplumsal oluşumun adaletsiz ve dengesizliklerle dolu olması nedeniyle geleceğine güvenle bakamayarak kurnazlık yapan vatandaşın, aidiyet ve sadakat sorunu mutlaka olur. Bundan dolayı da erken emeklilik veya yüksek emekli maaşı alabilmek için anne, baba veya eşin üzerine yapılan işletmelerin varlığına sık tanıklık ederiz. Gerçek faydalanıcıyı ihbar etmek yerine insanlar bu yollara neden başvuruyor onu analiz etmek lazım. Bu yüzden hak ve adaletin yükseliş istatistikleri için üretime hız ve önem vererek, sağlık, eğitim ve güvenlik alanlarının Devlet eliyle iyileştirilmeleri muhakkaktır. Kendine doğru, başkalarına dürüst bir anlayışı benimseyen vatandaş kötücül yollardan uzak durarak, topluma faydalı insan olur.      

Gerçek Faydalanıcı Bilgisi Bildirim Formu, Tebliğ ile belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde ilk bildirim olması hasebiyle, 1 Ağustos 2021 tarihinden başlayarak, 31 Ağustos 2021 günü sonuna kadar süresi içinde, bütün mükellefler ile diğer kişiler elektronik ortamda Gelir İdaresi Başkanlığına bildirmeleri gerekmektedir.

Fakat sonrasında, bildirim yapma yükümlülüğü getirilen kurumlar vergisi mükellefleri, gerçek faydalanıcı bilgisini geçici vergi beyannameleri ve yıllık kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bildirmek zorundadır.

Kurumlar vergisi mükellefleri dışında kalan diğer mükellefler ile diğer kişiler gerçek faydalanıcı bilgisini her yılın Ağustos ayı sonuna kadar Gelir İdaresi Başkanlığına bir form ile elektronik ortamda bildirmek zorundadır.

Bildirim, mükellef tarafından bizzat gönderilebileceği gibi ilgili dönemde, aracılık ve sorumluluk sözleşmesi bulunan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir(SMMM) veya gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi tasdik sözleşmesi (tam tasdik sözleşmesi) bulunan Yeminli Mali Müşavirler(YMM) aracılığıyla da gönderilebilir.

Ancak, bildirimin şekli bakımından karıştırılan bir konuya açıklık getirmeye çalışmakta fayda var. O da şu:  Bildirim formunu, Kurumlar vergisi mükellefleri yıllık ve geçici vergi beyannamelerinin ekinde(Madde-7/1), kurumlar vergisi mükellefleri dışında kalan mükellefler ile bildirim yapması gereken diğer kişiler ise; İnternet Vergi Dairesinde yer alan açıklamalara uygun şekilde elektronik ortamda İnternet Vergi Dairesi üzerinden “gerçek faydalanıcıya ilişkin bildirim formu” doldurularak verilecektir.(Madde-7/4)

BANKALAR, FİNANS ŞİRKETLERİ VE KRİPTO BORSALARA BİLGİ VERME ZORUNLULUĞU

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun 3 üncü maddesi kapsamında yükümlü olarak sayılanlar ile(bankalar ve diğer birçok farklı nitelikteki finans kuruluşlarıyla birlikte kripto varlık hizmet sağlayıcıları ) bu yükümlülerin şube, acente, temsilci ve ticari vekilleri vb. ise, yine aynı Kanunun 15 inci maddesi gereği, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından talep edildiğinde müşterileri tarafından gerçekleştirilen işlemlerin gerçek faydalanıcı bilgisini vermek zorundadır.

Bu kapsamda Tedbirler Yönetmeliğinde “Müşterinin Tanınmasına ilişkin Esaslar” düzenlenmiştir. Buna göre yükümlüler, kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır. Pratik hayat içinde finansal kuruluşları bağlayan bu durum, aslında herhangi bir finans ile alakalı yapacağımız bir işlemin örneğin bankadan yapılması halinde karşınızda görevli memurun bir anlamda imtiyazına yol açabilecektir: Yükümlüler;

  1. Sürekli is ilişkisi tesisinde tutar gözetmeksizin,
  2. İşlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı yirmibin TL veya üzerinde olduğunda,
  3. Elektronik transferlerde işlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı ikibin TL veya üzerinde olduğunda,
  4. Şüpheli işlem bildirimini gerektiren durumlarda tutar gözetmeksizin,
  5. Daha önce elde edilen müşteri kimlik bilgilerinin yeterliliği ve doğruluğu konusunda şüphe olduğunda tutar gözetmeksizin,

Diye isterse bu durumu (Ki, nelerin bildirileceği her ne kadar da olsa sınırlanmış gözükse de, sahada çok fazla daralmanın yaşanabilmesi ortadadır.) tedbirler yönetmeliğine dâhil ederek hareket edebilir. 

Diğer bir anlamını birazda konuyu sadeleştirmek açısından yazacak olursam, banka çalışanına kendinizi beğendirmeniz mutlaktır(!) Ya yoksa olacaklardan bizatihi sorumlusunuz.
 

Gerçek faydalanıcının tespitine ilişkin olarak takip edilecek sıralama şu şekildedir

Tüzel Kişiliğin %25'i aşan hisseye sahip gerçek kişi

Tüzel kişiliği nihai olarak kontrolünde bulunduran gerçek kişi

Ticaret sicilinde kayıtlı en üst düzey icra yetkisine sahip gerçek kişi

DİĞER HUSUSLAR VE CEZAİ YAPTIRIM

Konu hakkında başvuru kaynağımız olan Tebliğ ‘den 8 inci Maddeyi alıntılayarak diğer hususlar ve cezai yaptırımlar hakkında malumat edinelim.

(1) Gerçek faydalanıcı bilgisi bildirimine konu edilen bilgilerin mükellefler tarafından, bildirimin verildiği tarihi takip eden takvim yılının başından itibaren 5 yıl süreyle muhafaza edilmesi gerekmektedir.

(2) Bu Tebliğde yapılan düzenlemeler kapsamında bildirilmesi gereken bilgileri bildirmeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Kanunun ilgili ceza hükümleri tatbik olunur.

Ancak burada dikkat çeken bir durum var; her ne kadar hangi ceza hükümlerinin tatbik olunacağı belirtilmemiş olsa bile, uygulanabilir ceza olarak tahminen VUK mükerrer 355 inci Madde de, elektronik bildirim verme zorunluluğuna uymayanlara özel usulsüzlük cezası kesileceği öngörülmüştür. Burada gösterilen ceza, uygulanacak kişiye göre değişmek üzere 2021 yılı için 650 TL ile 2500 TL arasıdır.

(3) Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından yapılacak araştırma, inceleme ve uluslararası bilgi değişimi ile vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından yapılacak araştırma ve incelemeler neticesinde, 4 üncü maddede yer verilen mükellef ve diğer kişilerin gerçek faydalanıcı bilgisine ilişkin hatalı kayıtların bulunduğunun tespit edilmesi halinde, gerekli cezai işlemlerin ve sicil kayıtlarında gerekli değişikliklerin yapılabilmesi amacıyla Gelir İdaresi Başkanlığına bilgi verilir.

Ayrıca, yukarıda sayılanlara ek olarak;

  • Yeni Mükelleflerin, tebliğ kapsamına girmesi durumunda mükellefiyet tesisini takip eden 1 ay içerisinde,
  • Bildirim bilgilerinde değişiklik olanlar, değişiklik tarihini takip eden 1 ay içerisinde,

Bildirmeleri gerekmektedir.


Sonuç Olarak

FATF (Financial Action Task Force) uzun zamandan bu yana Ülkemiz hakkındaki eleştirel yaklaşımlardan bazıları, elbette gerçek faydalanıcılık hakkındadır. Bu vesile ile söz konusu Tebliğ hükümlerinin herkes tarafından tam olarak anlaşılabilmesi için, uygulayıcıların bilinmeyen noktaları iyice anlatarak gerekli adımların atılmasını sağlamaları gerekmektedir. Konunun yukarıda belli etmeye çalıştığımız gibi birçok noksan hatta haksızlık içeren pratiklerinin revize edilerek, yeniden ele alınmasında fayda vardır.

Ayrıca, gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, gerçek faydalanıcı bildiriminde bulunmak zorunda olanların, Tebliğ’de belirtilen usul ve esaslara uyum göstermesi herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşılmaması adına önem arz ediyor. 09.08.2021

Mesleğimizi Seviyoruz. Mesleğimiz Ve Gelecek Esenlik Günlerimiz İçin TÜRMOB ‘un Yanındayız.
 

Kaynak:

  • 213 sayılı VUK
  • 6183-AATHK
  • 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği
  • MASAK-Gerçek Faydalanıcının Tanınması Rehberi
  • Vergi Notları-Tarık Selcik

09.08.2021

Selahattin İpek
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
[email protected]