Değerli okuyucularım, bundan önceki DEM BU DEM (DE) DEĞİL..!! başlıklı makalemde, sizlere bir psikolojik terminolojide var olan ve insanın içinde büyüttüğü korkuları anlatan “ Black Dog-Kara Köpek “ üzerinde yazmış, mücadele ederek üzerine gidip, kurtulacağımız gölgelerimizi anlatmıştım.
Bu seriden devam etmek istedim…
Belki sıkılanlarınız olmuş olabilir, fakat hemen hemen bir kaçı ari olmak üzere, tüm yazılarımda umut var ifadeler ile gelecekte bir yıldız kümesi olmasa da, ufak bir ışık yakmaya çalıştım.
Biliyorum ki, kimse bir mum ışığı kadar aydınlatmaktan, hiçbir şey kaybetmez.
Ümidimizi her daim koruyarak, ışığımızı paylaşmak sureti ile karanlıktan çıkacağız aydınlığa…
Birileri yanmasını bilecek…
Gelecek güzel günler elbet bazen, masalımsı yaşanan ve okunan hayatlar ile tıpkı Samed Behrengi’nin “Küçük Kara Balık” adlı hikâyesinin, kendi dünyasında olduğu gibi, uyanışlara akar gider. İçine doğup ta tıpkı, annesi, babası ve diğer tüm ataları gibi, küçük bir gölde suyunun nerden gelip, nereye vardığını bilmeden, başka dünyaların variyetinden habersiz yaşayarak, cesurluktan nasibini almamışlar ile idame olurlar. Ve bundandır ki, alıştırıldığımız hayata veda etmekten korkanların aydınlık gelecekleri de hayaldir… (!)
Umutla yürümenin kime ne zararı olabilir ki? İddiamız ve inandıklarımız uğruna, inatçı olmamız ve asla vazgeçmememiz gerekir. Şimdi asıl bu yazıdan elde edilebilecek öze doğru, kalemimizdeki sırlara yol verecek olursak, gerçekten masalımsı bir dünyanın bizlere çocuk nefesinde neyi anlatarak, nelerin beklediğinin belirsizliğine bakmamız gerekir. Ya yoksa gökteki yıldıza kafamızı kaldırıp, gökkuşağının altında buluşacağımız zamanı hayal ederken, her an bir gaflete düşmek olasılık dâhilinde olabilir. Menzile odaklanmak, ona yürürken, yolun dosdoğru olacağına delalet etmek değildir. Çukura düşmek, yoldan çıkmak, gibi birçok tehlikelerini de göze almak gerekir. Disiplinler arasında zaman zaman yolculuklarımız olmakla beraber, kendi dünyamızdaki gel-gitlere rağmen neticede türlü denetim ve gözetimlerin müspet ilimlere hizmet ettiği gerçeğinde, hepimiz bir şeyler yapmak için çabalamaktayız.
İşte tam da bu aşama da her bir yararlık unsurunun hemen lehimize olmasını dileriz. Emek yoğun çalıştığımız veçhile, saflığımızdan olacak ki, günün dinamik gelişmişliğinde nankör tarafları göremiyoruz. Belki de görmezden geliyoruz.(!) Doğrusu bu hali anlayarak, farkındalığımıza ulaştığımızda birilerinin cehaletimiz üzerinden yükselişine tanık olduk. Öyleyse durumu kendi lehimize değiştirmek için mücadele etmeyecek miyiz? Tabi ki mücadele edeceğiz… Ve hatta seviyeli siyaset de edeceğiz, kimsenin arka bahçesi olmadan... Geldiğimiz bu sakil durum, üzerimize bindirilen o kadar fuzuli işlerin, vurun abalıya babında her önüne gelenin şamar oğlanlığına dönüştü. Sesimiz çıkmadıkça hatta semerimizi yapanların hem sayısı arttı hem de bayağı ustalaştılar…(!) Dayatılan hayata karşı çıkmadığımız ölçüde, yeni ve daha ağır köleliklere eyvallah edeceğimiz gerçeğini unutmayalım. Oysa “küçük karabalık” gibi sorgulamaya ve bu hayatın tadını kaçıracak her türlü melaneti kovacak öz güvene erişmiş veya erişiyor olmamız gerekmektedir.
Boynumuza takılan her boyundurukta örgütsüz ve kimsesizlerin üzerinden çıkan sessiz ve cılız sesler (!) adeta birer ağıtın çığlığına sıkışıp kalmamalıdır.
Kendi içimizden fısıldayarak, sessiz çığlıklarımızı en azından kendimize duyurabilmeyi başarırsak, bizlere hep yanlış anlatılarak sevdirilmeye çalışılan (!) eşitlik ve adaletten sınıfta kalmışlığımızı, yine yeniden sevmeyi anlatabiliriz birilerine güzel yarınlar için özgür irademizle üzerimize düşen her ne varsa yaparak, alıştırıldığımız sadakat ve itaat hayatına veda etmekten korkmayarak… Bir işe yarayarak veya bir şeyleri yönlendirerek… Bir şeyleri yoluna koyarak…
“Gölünüz Denize, Yüreğiniz de Okyanusa Dönüşsün.”
Y. Kaynak:
- Duygu Arslan ( Listelist)
* Samed Behrengi (Tebriz, Haziran 1939 / Tebriz, Ağustos 1968) İranlı öğretmen, çocuk hikâyeleri ve halk masalları yazarı, derleyicisi, araştırmacı ve mütercim. Behrengi, yazdığı masallarla, ülkesinin başına çöreklenmiş Şahlık düzenini açıkça eleştiriyor, her türlü baskı yönetimine karşı çıkıyordu.