I.GİRİŞ
Türk Borçlar Kanunu’nun 1’inci maddesinde sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı, irade açıklamasının, açık veya örtülü olabileceği hüküm altına alınmıştır.
Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.
Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.
Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
Bir edimin yerine getirilmesi amacıyla taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde kanuna aykırı olmamak şartıyla edimin yerine getirilmesine ve işleme ilişkin bedelin ödenmesine ilişkin hususlar taraflarca serbestçe belirlenebilir.
Özellikle kiralama işlemlerinde sözleşmeye konu işlemden kaynaklanan vergisel ödevlerin alıcıya yüklenmesi uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur. Taşınmazını veya herhangi bir varlığı kiraya veren mülk sahibi bu kiralama işlemlerinden doğan vergi tevkifatlarını ve katma değer vergisi yükümlülüğünü kiracıya sözleşme ile yüklemektedir.
Öte yandan yine edimin ifasına ilişkin olarak sözleşmede belirlenen tutarın KDV dâhil tutar mı yoksa üzerinden KDV’nin hesaplanacağı tutar mı olduğu hususu tartışma konusu olmuştur. Taraflar çoğu zaman sözleşmeleri tanzim ederken bu hususu göz ardı etmekte ancak sözleşme bedelinin ödenmesi döneminde bu husus tartışma konusu olmakta ve yine çoğu zaman olay yargıya intikal etmektedir.
Sözleşmede belirlenen tutarın KDV hariç tutar olarak değerlendirilmesi halinde sözleşmeye taraf alıcı, ekstradan bir maliyete katlanmakta ve sözleşmede belirlenen tutara ilave olarak satıcı tarafa KDV ödeyebilmektedir.
Bu kapsamda taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde katma değer vergisinin durumunun ayrıca belirlenmediği durumlarda katma değer vergisinin sözleşme bedeline dâhil olup olmadığı hususu vergi idaresinin görüşü ve yargının kararları ışığında bu çalışmamızda açıklanmıştır.
II.KATMA DEĞER VERGİSİ ve MÜKELLEFİ
Katma değer vergisinin konusuna giren işlemler 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde sayılmış olup, mal teslimi veya hizmet ifalarının verginin konusuna girebilmesi için, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılmış olmaları veya aynı maddede belirtildiği üzere, “diğer” faaliyetler kapsamında yapılmaları gerekir. İthalatta ise prensip olarak her türlü mal ve hizmet ithali vergiye tabidir.
Ayrıca maddenin üçüncü fıkrasında;
– Bu faaliyetlerin kanunların veya resmi makamların gösterdiği gerek üzerine yapılmasının,
– Bunları yapanların hukuki statü ve kişiliklerinin,
– Türk tabiiyetinde bulunup bulunmamalarının,
– İkametgâhı veya işyerlerinin yahut kanuni merkez veya iş merkezlerinin Türkiye’de olup olmamasının,
işlemlerin mahiyetini değiştirmeyeceği ve vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Bu hükme göre dar mükellef, tam mükellef, özel, resmi ayrımı yapılmaksızın, işlemin Türkiye’de yapılması şartıyla, söz konusu işlemleri kim yaparsa yapsın vergilendirilir. Ayrıca diğer vergi kanunlarındaki muafiyet ve istisnalar bu Kanuna göre geçerli değildir.
Türk Vergi Sisteminde mükellefin tanımı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8’inci maddesinde yapılmıştır. Söz konusu maddeye göre mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir.
Vergi uygulamaları bakımından vergilerin mükellefleri ilgili kanunlarında belirlenmiştir. Örneğin gelir vergisinin mükellefi gelir elde eden gerçek kişiler, kurumlar vergisinin mükellefi ise kazanç elde eden ve ilgili kanunda sayılan kurumlardır.
Katma değer vergisi bakımından verginin mükellefi ise KDV Kanunu’nun 8’inci maddesinde düzenlenmiştir. Yine KDV Genel Uygulama Tebliği’nde konuya ilişkin detaylı açıklamalara yer verilmiştir. Söz konusu hükümlere göre KDV’nin mükellefi esas itibarıyla vergiye tabi işlemleri yapanlardır. KDV Kanunu’nun 8’inci maddesinde özellik arz eden bazı işlemler de dikkate alınarak verginin mükellefi ayrı ayrı sayılmıştır. Buna göre söz konusu madde gereğince mal teslimi ve hizmet ifalarında mükellef, bu malları teslim edenler veya hizmeti yapanlar iken Gelir Vergisi Kanununun 70’inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinde, bu mal ve hakları kiraya verenler mükelleftir.
Katma değer vergisinin matrahına ilişkin açıklamalara ise KDV Kanunu’nun 20’nci maddesinde yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan hükümlere göre; teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir. Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder. Her ne suretle olursa olsun müşteriden alınan veya bunlarca borçlanılan para, bedel kavramına girdiği gibi, müşteriden para yerine alınan mal, hizmet, menfaat ve benzeri değerler (hisse senedi, tahviller ve ayni nitelikteki değerler gibi) de bedel kavramına dâhildir.
Yine KDV Kanunu’nun 34’üncü maddesi gereğince düzenlenecek faturalarda KDV’nin ayrıca gösterilmesi mecburidir.
KDV Kanunu’nun 40’ıncı maddesi gereğince Katma Değer Vergisi, KDV Kanunu’nda aksine hüküm bulunmadıkça mükelleflerin diğer bir ifade ile malı teslim eden ya da hizmet yapanın veya kiraya verenin yazılı beyanları üzerine tarh olunur. KDV mükellefi olmakla birlikte bir vergilendirme döneminde vergiye tabi işlemi bulunmayan kimselerde beyanname vermek zorundadırlar.
III.SÖZLEŞMELERDE KDV’YE İLİŞKİN BİR HÜKMÜN OLMAMASI HALİNDE KDV’NİN DURUMU
Daha öncede belirtildiği üzere KDV Kanunu’nun 8’inci maddesinde verginin mükellefi düzenlenmiş ve söz konusu maddeye göre KDV’nin mükellefi malı teslim eden, hizmeti ifade eden ya da taşınmazı kiraya verenlerdir. KDV Kanunu’nun 8’inci maddesinde belirtilen mükellefiyet verginin ödenmesi bakımından geçerlidir. Diğer bir ifade ile işleme ilişkin KDV’nin kim tarafından beyan edilip ödeneceğine ilişkindir.
Katma Değer Vergisi harcamalar üzerinden alınan dolaylı bir vergi olmakla birlikte verginin gerçekte yükümlüsü ise mal ve hizmeti alanladır. Nitekim bu durum Yargıtay tarafından verilen kararlarda da defalarca açıklanmıştır.
“3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8/a maddesine göre Katma Değer Vergisinin mükellefi, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanlardır. Bu nedenle hizmeti veren davacı keseceği faturada KDV’yi göstermek zorundadır. Böylece bu vergi verilen hizmetin maliyetine girmekte olup hizmet bedelini de hizmeti alan ödeyeceğine göre KDV’den sonuç olarak davalı (hizmeti alan) sorumludur.”[1]
Katma değer vergisinin gerçekte yükümlü mal hizmet satın alanlar olmakla birlikte bu vergi satıcılar tarafından vergi dairesine beyan edilmekte ve ödenmektedir. Yani alıcı üzerinde kalan vergiyi satıcıya ödemekte satıcı da bu vergiyi devlete beyan ederek ödemektedir.
Verginin adından da anlaşılacağı üzere bu vergi satıcılar tarafından oluşturulan katma değerinin vergilendirilmesini öngörmekte ve bunu da indirim mekanizması ile sağlamaktadır. Yani satıcılar satışları dolayısıyla hesapladıkları katma değer vergisinden alışları dolayısıyla ödedikleri katma değer vergisini mahsup ederek aradaki farkı vergi dairesine beyan ederek ödemektedirler. İşte bu durum verginin gerçek mükellefinin yani bu vergiyi gerçekte yüklenenin alıcılar olduğu hususunu ortaya çıkartmaktadır.
Öte yandan kiralama işlemlerinden KDV matrahı, kiralama işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedeldir. Yani kira tutarıdır.
Bilindiği üzere Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesi gereğince kira gelirleri üzerinden yapılacak ödemelerden gelir-kurumlar vergisi tevkifatı yapılmaktadır. Ancak uygulamada katma değer vergisinin brüt tutar üzerinden mi yoksa net tutar üzerinden mi hesaplanacağı tartışma konusu olmaktadır. Sözleşmeye konu varlık iktisadi bir işletmenin aktifinde kayıtlı bulunması halinde gelir veya kurumlar vergisi yönünden herhangi bir tevkifat yapılamayacağından katma değer vergisinin kira bedeli üzerinden diğer bir ifade ile ödenen net tutar üzerinden hesaplanması gerekmektedir.
Kiralamaya konu varlık herhangi bir iktisadi işletmeye dahil değilse kiracı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94 ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesi gereğince gelir-kurumlar vergisi tevkifatı yapacaktır. Ancak katma değer vergisinin tevkif edilen vergilerin ödenen net kira bedeline dahil edilerek tespit edilen matrah üzerinden diğer bir ifade ile brüt tutar üzerinden hesaplanması gerekmektedir.
Diğer taraftan yine uygulamada sözleşmede belirtilen bedellerin KDV dâhil mi yoksa KDV hariç mi olduğu tartışma konusu olmaktadır. Konuya ilişkin olarak tespitlerimiz vergi idaresinin görüşleri ve yargı kararları çerçevesinde aşağıda açıklanmıştır.
3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1’inci maddesi gereğince ticari faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir.
Katma değer vergisi işlem bedeli üzerinden hesaplanan bir vergidir. Bu verginin, vergi idaresinin aksi yönünde bir düzenlemesi olmadığı sürece faturalarda ayrıca belirtilmesi gerekmektedir.
III.1.Gelir İdaresinin ve Yargının Görüşü
Edimin ifasına ilişkin olarak düzenlenen sözleşmelerde, sözleşme bedeline KDV’nin dâhil olduğu veya hariç olduğu yönünde bir belirleyici hüküm yer almaması halinde vergi idaresi sözleşme bedelinin KDV hariç olarak belirlendiğinin kabul edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Nitekim İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 16.01.2018 tarih ve 39044742-130-50181 sayılı özelgesinde “Buna göre, söz konusu Anahtar Teslimi İnşaat Yapım Sözleşmesinde, sözleşme konusu inşaat taahhüt işi için belirlenen bedele KDV’nin dâhil olduğuna dair bir belirleme yer almadığından, sözleşmede tespit edilen bedel üzerinden ayrıca KDV hesaplanması gerekmektedir.” İfadelerine yer vererek sözleşmelerde iş için belirlenen bedele KDV dâhil olduğuna ilişkin bir hüküm olmaması halinde sözleşme bedeli üzerinden KDV’nin ayrıca hesaplanacağı açıklanmıştır.
Yine kiralama sözleşmesinde KDV’nin dâhil ya da hariç olduğu yönünde herhangi bir ibare bulunmadığından, iç yüzde oranı yöntemiyle hesaplanıp hesaplanmayacağı sorusuna Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığınca verilen 27.07.2016 tarih ve 50426076-130[17-2015/20-1260]-123 özelgede “kiralama sözleşmesindeki kira bedeline KDV’nin dahil olduğuna ilişkin bir belirleme yer almaması halinde kira bedeli üzerinden ayrıca KDV hesaplanması gerekmektedir.” şeklinde cevap vermiştir.
Vergi idaresi tarafından verilen bu iki özelge tetkik edildiğinde vergi idaresinin görüşü; sözleşme ile belirlenen bedellere ilişkin olarak bu bedellere KDV dahil olduğuna veya KDV’nin hariç olduğuna ilişkin herhangi bir hükmün sözleşmede yer almaması halinde bu tutarlar KDV hariç tutar olarak kabul edilmekte ve sözleşme tutarı üzerinden ayrıca KDV hesaplanması gerektiği yönündedir.
Vergi idaresi verdiği özelgelerde sözleşmelerde belirlenen bedele KDV’nin dahil olduğuna dair bir belirleme yer almadığından, sözleşmede tespit edilen bedel üzerinden ayrıca KDV hesaplanması gerektiğini belirtmekte ancak birebir aynı olmasa bile Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nde mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin ücret karşılığı çalışanlar dışında kalan avukatlara intikalinde KDV’nin durumuna ilişkin olarak aşağıdaki açıklamalara yer vermiştir.
“Mahkeme kararında “KDV hariç” şeklinde bir ifadenin yer almaması halinde, vekalet ücretinin KDV dâhil olduğu kabul edilir ve iç yüzde oranı uygulanmak suretiyle hesaplanan KDV, düzenlenen serbest meslek makbuzunda gösterilir.”
Konuya ilişkin olarak yargının kararı ise vergi idaresinin aksi yönündedir. Yargıtay tarafından yerleşik hale gelen içtihatlara göre de sözleşmelerde kira bedelinde KDV’nin hariç tutulduğuna ilişkin bir hükme yer verilmemesi halinde sözleşme bedelleri KDV dâhil kabul edilmektedir. Ancak sözleşmede KDV tutarlarının hariç tutulması yönünde bir belirlemeye yer verilmesi halinde ise KDV’nin ayrıca hesaplanıp karşı tarafa-mülk sahibine ödenmesi gerekmektedir. Söz konusu bir kısım kararların özetlerine aşağıda yer verilmiştir.
“Taraflar arasındaki teknik müşavirlik hizmet sözleşmesinin “İşin Süresi” başlıklı D bendinin 3. Fıkrasında “işin 10 aydan daha uzun sürmesi halinde MTY’nin verdiği anahtar teslimi götürü bedel teknik müşavirlik hizmet bedelinin 7 aydan sonra uzayan kısmı uzayan süre oranında artırılır.”şeklinde düzenlenmiş, “Teknik Müşavirlik Hizmet Bedeli” başlıklı F bendinde ise hizmet bedelinin 20.000,00 TL olduğu kararlaştırılmıştır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8/a maddesine göre Katma Değer Vergisinin mükellefi, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanlardır. Bu nedenle hizmeti veren davacı keseceği faturada KDV’yi göstermek zorundadır. Böylece bu vergi verilen hizmetin maliyetine girmekte olup hizmet bedelini de hizmeti alan ödeyeceğine göre KDV’den sonuç olarak davalı sorumludur. KDV yükümlülüğü, sözleşme ile hizmet alana bırakılabilir. Somut olayda, sözleşme ile işin bedeli götürü olarak kararlaştırıldığına ve KDV’nin hariç tutulduğuna ilişkin sözleşmede bir kayıt bulunmadığına göre, Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre götürü ücret içinde KDV’nin de mevcut olduğunun kabul edilmesi ve davacının götürü bedel dışında kalan KDV isteğinin reddedilmesi gerekirken, aksine düşünce ile sözleşmede KDV ile ilgili bir hükme yer verilmemiş olmasının davalı hizmet alan tarafından ödeneceği anlamına geldiği kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.”[2]
“Davada dayanılan ve hükme esas alınan 06.03.2008 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile, kiralanan yıllık 202.000 TL bedelle restoran olarak kullanması için davalıya kiralanmıştır. Sözleşmede kira parasının KDV ile birlikte ya da haricen ödeneceği konusunda bir düzenleme olmamakla birlikte, kira sözleşmesi idari şartnamesinin 16. maddesi ve kira sözleşmesinin özel şartlar bölümü 17. maddesinde, sözleşmeden doğmuş ve doğacak her türlü vergi, harç ve noter masraflarının kiracıya ait olduğu kararlaştırılmıştır. Bu şart geçerli olup tarafları bağlar. Davalı … tarafından davacıya 30.03.2011 tarihinde keşide edilen ihtarname ile 2009 yılında Sayıştay müfettişi tarafından yapılan denetimde davacının kiracısı olduğu iş yerinin kira parasından KDV alınması gerektiği yönünde rapor düzenlendiğinden 2008-2009 ve 2010 yılları için toplam 121.200 TL KDV’nin ödenmesinin istenmesi üzerine, davacı açmış olduğu işbu dava ile, kira sözleşmesi dolayısıyla KDV borcunun olmadığının tespitini istemiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 70. maddesi ile Katma Değer Kanunu’nun 1 / 1-f, 8 / 1-h ve 10 / f maddelerine göre kira geliri elde eden kiralayanların Katma Değer Vergisi alması ve elde ettikleri kira gelirinin bir bölümünü Katma Değer Vergisi mükellefi olarak vergi dairesine ödemesi vergi yasalarınca düzenlenmiş bir konudur. Öte yandan, kira sözleşmesinde kira parasına KDV ekleneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Sözleşmenin özel 17. Maddesinde sözleşmeden kaynaklanan vergilerden kiracının sorumlu olduğunun belirtilmesi, KDV’nin kiracı tarafından ödeneceğine ilişkindir. Bu düzenleme kira parasına KDV’nin eklenerek kiralayana ödeneceği anlamına gelmez. Nitekim davalı vekili de 01.03.2012 tarihli cevap dilekçesinde, 11 No’lu KDV Genel Tebliği’nin E / 1 maddesi gereği kamu kurum kuruluşlarının ve belediyelerin KDV’ye tabi olmaması nedeniyle ihale ve kiralama aşamasında sözleşmeye KDV ile ilgili herhangi bir hüküm konulmadığını ve kira bedeli üzerinden herhangi bir KDV tahakkuku yapılmadığını, ancak Sayıştay denetçisinin kiralanan iş yerinin iktisadi işletme olması nedeniyle KDV alınmasına ilişkin rapor düzenlediğini belirtmiştir. Sözleşmede KDV’nin ayrıca ödeneceğine dair bir düzenleme yer almadığından kira parası içinde KDV’nin bulunduğu, davacının bunun dışında ayrıca bir KDV ödemesinin gerekmediğinden mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hatalı değerlendirme sonucu istemin reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir”[3]
“3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerine göre KDV’den sorumlu olan mal ve hizmeti alan kişi ise de bu vergiyi devlete yatırmakla yükümlü olan kişi, mal ve hizmeti teslim eden kişidir. Mal ve hizmeti teslim eden kişi bu vergiyi yatırmakla yükümlü olduğu gibi, aynı mal ve hizmet nedeniyle kendisinin daha önce yatırdığı KDV’yi de indirme hakkına sahiptir. İndirimin sonucu ise her aşamada aynı oranda KDV yeniden ödenmiş olmayıp sadece o aşamada yaratılan katma değer vergilendirilmiş olmaktadır. Vergi yükümlüsü KDV’yi mal veya hizmeti alan kişiden tahsil edip devlete yatıracağından KDV’yi alıcıdan tahsil etmelidir. Tahsil etmemiş ise KDV’yi yatıracak yükümlü olarak KDV’yi üstlenmiş olacaktır. KDV’nin bedele dahil olup olmadığı vergi hukukuna ait bir sorun olmayıp, borçlar hukukuna ilişkin bir konudur. KDV’nin bedele dahil olup olmadığı sözleşmede kararlaştırılmış ise buna göre toplam bedel belirlenir. Sözleşmede bu konuda açık bir kararlaştırma yok ise KDV’yi yatırmakla yükümlü ve bunun sonucunda kendi ödediği KDV’yi indirme hakkına sahip olan mal veya hizmeti verenin, ödemek zorunda olduğu KDV’yi de ekleyerek bedeli belirlediği ve karşı tarafa bu bedeli bildirdiğinin kabulü gerekir. Hizmet alım sözleşmelerinde de KDV’nin hariç veya dahil olduğuna dair bir açıklama bulunmuyor ise bu bedelin KDV’yi de içerdiği ve ayrıca KDV istenemeyeceği kabul edilmelidir. Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.2004 tarih, 2004/19-456 Esas, 2004/531 Karar sayılı kararında da sözleşmede açıkça belirtilmemiş ise bedele KDV’nin dahil olduğu belirtilmiştir. Bu karar taşınmaz satışına ilişkin olsa da hizmet alım sözleşmeleri için de emsal niteliktedir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 7. maddesinde, iş bedeli 1.375.000,00 TL + KDV olarak belirlenmiştir. Dava konusu prim alacağının dayanağı olan 19. maddede ise süre veya maliyet açısından sağlanacak tasarruflarda %5 prim ödeneceği kararlaştırılmış olup bu prim alacağının KDV ‘siyle birlikte ödeneceğine dair açık bir hüküm bulunmadığından, bölge adliye mahkemesince KDV’nin de tahsiline hükmedilmesi doğru olmamıştır.”[4]
Taraflar kendi aralarında işlemlerden kaynaklanan vergilerin kimler tarafından ödeneceğini belirleyebilmekte ve bu belirlemelerde tamamen özel hukuk hükümleri geçerli olmaktadır. Ancak kişilerin kendi aralarında yaptıkları bu belirlemeler vergi idaresini bağlamamaktadır. Konu ile ilgili olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz.” hükmüne yer vererek mükellefiyete ilişkin özel sözleşmelerinin vergi dairelerini bağlamayacağını belirtilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde sözleşme bedeline KDV’nin dâhil olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme yapılmaması halinde vergi idaresi sözleşmede tespit edilen bedel üzerinden ayrıca KDV hesaplanması gerektiği yönünde görüş vermesine karşın yargı, KDV’nin hariç tutulduğuna ilişkin sözleşmede bir kayıt bulunmadığı durumlarda sözleşme bedeli içinde KDV’nin de mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiği şeklinde kararlar vermiştir.
IV.SONUÇ
Bir edimin ifasına ilişkin olarak tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulan sözleşmelerde, sözleşme bedeline KDV’nin dâhil veya hariç olduğu yönünde bir belirleme yapılmadığı durumlarda vergi idaresi sözleşme bedeline KDV’nin dâhil olmadığı görüşünün savunurken yargı ise bu bedele KDV’nin dâhil olduğu yönünde kararlar vermiştir.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerde ilerde cezalı tarhiyatlarla karşılaşmamak ve olayın yargıya intikaline neden olmamak amacıyla KDV’nin sözleşme bedeline dâhil olup olmadığı hususunun özellikle belirtilmesi gerekmektedir.
Kaynak:
3065 sayılı KDV Kanunu,
İlgili İdari Düzenlemeler
[1] Yargıtay 23. H.D. Kararı
[2] Yargıtay 23 H.D. Kararı
[3] Yargıtay 6. H.D. Kararı
[4] Yargıtay 23. H.D. Kararı
Ekovergi.com | Hakan DEĞİRMENCİ