Uluslararası kuruluşlar çok eskiden beri kabul görmüş standartlar eşiğinde yürütülürken, sonraları ortak bir denetimin sağlanabilmesi adına iç denetimin geliştirilerek uygulanmasına örneklik etmişlerdir. Önceleri özel sektöre yönelik olarak uygulama alanı bulan iç denetim, hemen sonra 1941 yılında ABD'de Uluslararası İç Denetim Enstitüsü (IIA) kurulmuş olmakla beraber, 1980 'ler ile beraber denetim anlayışının gelişerek evirildiğini ve kamu da kendini göstermeye başladığını görmek mümkündür.
Çeşitli paktlarla bir araya gelen ülkelerde , kamu kurum ve kuruluşlarında mali saydamlığın ve hesap verilebilirliğin sağlanabilmesi amacıyla iç denetimin ve dış denetimin önemine binaen, çeşitli yasalar ile desteklenerek zorunlu uygulamalara geçilmiştir.
Peki özel sektörde başlayarak, daha sonra kamu kurum ve kuruluşlarında evirilerek gelişen ve daha bir önem atfedilen bu durum neleri kapsar?
Hukuka uygunluk, mali denetim ve performans denetimi…

Demek oluyor ki, şeffaflık etiğinde hesap verilebilir olmak, özellikle mali ve hukuki ve hatta performans açısından kamu yararına kim çalışıyor veya çalışmıyor, eldeki var olanları en iyi şekilde kamu menfaatine uygulanabilirliği açısından iç ve dış diye tabir edeceğimiz denetim olgusunda hem fikiriz.
Dünya genel literatüründen kendi ülkemize doğru odaklandığımız vakit, karşımıza bu defa 1990 'lar da güçlü sermayeli özel şirketlerde organize olan iç denetim faaliyetlerinin, yine banka ve finans sektöründe meydana gelen çalkantıları neticesi ve uluslararası dalgalanmalar sonucunda Banka ve Denetleme Kurulu (BDDK_2001) tarafından zorunlu kılınarak statü kazanmıştır.
Hatta 2003 yılında kabul edilen 5018 sayılı yasa ile Kamu kurumlarında zorunlu hale getirilmiştir.
5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” gereğince Üst Yöneticiye bağlı olarak İlgili kanuna göre İç Denetim Birimi (55.Madde) tüm belediyelerde kurularak görevlendirmeler yapılmıştır.
Kamu kaynaklarının bu yönetimler tarafından kaynağın asıl sahibi vatandaşların azami yararını sağlayacak biçimde kullanılması, üzerinde hassasiyetle durulan bir konudur.
Kanun iç denetimin iç denetçiler tarafından dış denetimin ise Sayıştay tarafından yapılmasını öngörmektedir.
Yerel yönetimleri düzenleyen yasalarda da denetime ilişkin olarak 5018 sayılı Kanuna paralel düzenlemelere yer verilmiştir.

İç denetim faaliyetlerinin yürütülmesinde standardı sağlamak ve iç denetim birimlerinin Kamu İç Denetim Standartlarına uyumunu artırmak amacıyla; iç denetim faaliyetlerinin planlanması, yürütülmesi, raporlanması ve izlenmesi süreçlerinin otomasyon üzerinden yürütülmesini sağlayacak şekilde bir Kamu İç Denetim Yazılımı (İçDen) geliştirilmiş ve iç denetim birimlerinde hayata geçirilmiştir.
Üst Yöneticinin Sorumlulukları kapsamında olan iç denetim birimleri bu vesile ile tüm olması gereken standartlar çerçevesinde ehil olan iç denetçiler ile vazifelendirilirler.
Gelişmişlik düzeyimizi yakından ilgilendiren bu çabaların asıl amacı mali yönetimin yolsuzluklar karşısında saydam ve hesap verebilir bir mücadelede anahtar görevi yerine getirmiş olmaktır.
İlk defa 2006/10911 Karar Sayısı ile, iç denetçi kadrolarının ihdası; İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Kararı ve İçişleri Bakanlığının 14/8/2006 tarihli ve 7603 sayılı yazısı üzerine, 22/12/2005 tarihli ve 5436 sayılı Kanunun 16 ncı maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca 28/8/2006 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Daha sonra 06/05/2013 tarihli ve 2013/4747 sayılı kararname eki ile tahsis edilen kadro ve yine 2014 yılının iç denetçiler için çok önemli olmasının bu kadroya ne kadar önem verildiğinin göstergesidir.
Belediyeler yönünden bakıldığında ise, iç denetçilerin her ne kadar, sınırlı kaynakların ekonomik ve verimli kullanılması için önerilerde bulunarak, harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yaptıkları için, bir nevi kadrolu olarak atandıklarından; üst yönetici yani belediye başkanları kendilerini 'vesayet' altında görürler.
Şöyle ki, kontrolü dışında bir idari yapının olması, bu birimin denetim birimi olması ve kendi iş ve işlemlerini de denetleyecek olması, rahatsız olmalarına neden olmaktadır.
Kapalı da olsa hâkimiyet kurmaya çalışmaktalar ve bu durum, çatışmalara neden olmaktadır.

Kapalı da olsa hâkimiyet kurmaya çalışmaktalar ve bu durum, çatışmalara neden olmaktadır.
İşbu algı, iç denetçilerin görevlendirme yerlerinde kendilerine ispiyoncu veya durumları ifşa eden olarak farklı bir gözle bakılmasını ortaya koyar. Maalesef denetim denince ürkülen ve kötü bir süreç olduğu yönündeki algılama iç denetim gibi sürekli bir denetimi öngören anlayışın özellikle belediyelerde benimsenmesini engellemek-tedir.
Tıpkı içimizdeki hainler diye adlandırılan bu denetim insanları bu yüzden bulundukları ofislerinde ikinci sınıf bir muameleye tabi olurlar. Birçok belediyede üst yönetici tarafından sahiplenilmemesi, gerekli önemin verilmemesi de dolayısıyla iç denetim sistemine olan inançsızlığı beraberinde getirmektedir.
Gerçekten, siyasal kaygılarla önceden uygulamaya konulan projelerin rafa kaldırılması, belediye meclisi üyelerinin belediyeye dolaylı iş yapma istekleri, liyakat sahibi olmayan kimselerin müdür sıfatında atanması, iç denetçilere gerekli ortamın sağlanmaması gibi bir takım sorunlar, belediyelerde iç kontrol sisteminin işletilmesinde bir takım riskler doğurmaktadır.
Ayrıca, idari personel (Daire Başkanları, Şube Müdürleri gibi) ile iç denetçiler arasında başta maaşlar olmak üzere özlük haklarında farklılıklar olması, içten içe çatışma ve mukayese yaratmaktadır.
İç denetçilere gerekli idari ve fiziki ortam oluşturulmayarak, dolaylı olarak çalışmaları engellenmektedir.
Belediyenin tahsis ettiği yerlerde görevlerini ifa etmekteki zorluklar ortada iken bir insanın günlük mesaisini bu yerlerde bitirmesi, yaşamını idame ettirebilmesi sosyo psikolojik izlerin kalıcılığında mümkün ve hakkani değildir.
Ortalama uluslararası büro standartlarından uzak, izbe yerleşim alanlarının genellikle tahsis edildiği bu yerlerde, çalışanların hayati meslek hastalıklarına yakalanmaları, psikolojilerin bozulması gibi çok temel yaşam haklarına tecavüz edilmesi ve hatta bu sayede mobing ile asli görevini yapamaz hale gelmesi üzücü ve insani değildir.
Mesleğin icra edildiği mekanlarda ve verilen hizmetlerde asgari düzeyde olması gereken standartları oluşturmak için çalışmak ve tüm bunları oluştururken, fiziki mekan ve çalışma standartları olmak üzere iki başlık belirlemek gerekmektedir.
Ve fakat ne büro standartları ve ne de tam olarak çalışma usül ve esasları belirlenmemiş, tabiri caiz ise, iç denetçilere tahsis edilen alanların merdiven altı diye tabir edilen yerler de itibarsızlaştırılarak uygun görülen alanlar olduğunu maalesef an itibari ile görüyor ve yaşıyoruz.
Mesela, tahsis edilen en az denetçi sayısına göre çalışma ofisinin kişi başına düşen, çalışma alanı m² 'si, bekleme salonu, toplantı salonu ve önemli mevzulardan biri de, arşivi en az kaç m² olacağı, denetçilerin dinlenme salonları ve hobi alanları v.s.ile alakalı hiçbir standart belirlenmiş olmamakla beraber, maddi olarak da bunların yerine getirilme keyfiyetini karşılayacak veya öngörecek kazanımlar yakın geleceğimizde yer almamaktadır.
Avrupa Birliği muktesabatında dahi var olan (32. Fasıl) bu normların kenarından köşesinden geçmeyen, bir karışık düzenimiz olduğunu bilelim. Oysa ki, belediye sosyal tesislerinden bile, fayda ve yarar sağlamak orda görevli olan denetçiler de, moral ve motivasyon yaratarak, merkezine, olması gereken gibi, insanın alındığı bir hizmet anlayışının varlığını aşikar eder.
Atanan bu iç denetçilere, denetlenmeyi hazmedemeyen “ seçilen başkanlar,” istedikleri gibi bir raporlanmaya meydan bulamadıkları çekincesinde, tabiri caiz ise üvey evlat muamelesi yapmaktalar.
09 Kasım 2015
Saygılarımla…
Selahattin İPEK - Bağımsız Denetçi
[email protected]
Kaynak:
- 5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu”
- Mustafa Özdemir - İç Denetçi / Kamu Yönetimlerinde Sürdürülebilirlik
- Belediyelerde İç Kontrol Uygulamaları Ve Karşılaşılan Sorunlar
Abdullah ALTINTAŞ - Sayıştay Denetçisi
Metin KOCABAY - İnönü Ünv. İç Denetçi (Yeminli Mali Müşavir)