Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.”

denilmektedir.

Dikkat edilirse, söz konusu Anayasa maddesinde hem herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi hem de vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması gerektiği açıkça belirtilmektedir.

Ne var ki gelinen noktada, 2024 yılı merkezi yönetim bütçesinde toplam sayısı 735’i bulan ve devlete ve dolayısıyla topluma maliyeti 2.2 trilyon TL’yi aşan çeşitli vergi muafiyet ve istisnaları (vergi harcamaları) vergide adaletten ne kadar uzaklaşıldığının göstergelerinden biridir. 

Bu muafiyet ve istisnalar arasında yaygınlık açısından en dikkat çekici olanı basit usule tabi olduğu için tek kuruş vergi (KDV ve Gelir Vergisi) ödemeyen ve sayıları 1 Milyona yaklaşan bakkal, büfe, kuruyemişçi, dolmuşçu, taksici, berber, tesisatçı, tamirci, pazarcı ve benzeri esnaf oluşturmaktadır.

Hafta içinde de Hazine ve Maliye Bakanı’nın; “Siz hiç fırıncının size fiş verdiğini gördünüz mü? Yüzde 1’e tenezzül ediliyor. En çok vergi kaçağının olduğu, hiç verginin gelmediği yerler fırıncılar.” şeklinde beyanda bulunmuş olması aslında ekonomi yönetiminin de basit usulde vergilendirilme dolayısıyla meydana gelen vergi kaybının farkında ve bundan rahatsız olduğunu açıkça göstermektedir.

Son olarak, 100 bin TL’yi aşan kredi kartı limitlerinden Savunma Sanayi Fonu’na katkı payı alınmasına ilişkin yasal düzenleme teklifi verilmesi üzerine milyonlarca kişi bu duruma hep tepki göstermiş hem de kredi kartı limitlerini söz konusu limitin altına düşürmek suretiyle düzenlemeyi etkisiz kılacak girişimlerde bulunmuştur. Bunun üzerine, söz konusu yasal düzenlemeden vazgeçilmiştir.

Bu durum vatandaşın vergi adaletine inanmadığı için savunma sanayi için bile olsa vergiye uyum sorunu yaşadığını göstermektedir.

Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca Cumhurbaşkanlığı’na yapılan ve kamuoyuna yansıyan (sızan) sunumda yer alan öneriler arasında basit usulün kaldırılması da yer almakta ise de daha sonra söz konusu öneri TBMM’de yasalaşan vergi paketinde yer almamıştır.

1. Basit usule tabi olanlara tanınan vergi muafiyeti

Kısaca ifade etmek gerekirse basit usul; gelir vergisine tabi ticari kazançların tespit usullerinden biri olup, 26.10.2021 tarihinde 7338 sayılı Kanun’la Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucunda bu kanuna göre kazançları basit usulde tespit olunan mükelleflerin (bakkal, büfe, kuruyemişçi, dolmuşçu, taksici, berber, tesisatçı, tamirci, pazarcı ve benzeri esnaf) kazançları gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Pandemi sürecinde getirilen söz konusu istisna ne hikmetse pandeminin üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen kaldırılmamıştır.

Basit usule tabi olanların kazançları gelir vergisine tabi olmadığı gibi mal ve hizmet satışları da KDV’den müstesnadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan düzenlemeler göre, basit usule tabi olmanın bir takım genel ve özel şartları bulunmaktadır.

Basit usule tabi olmanın genel şartları şunlardır: 

1. Kendi işinde bilfiil çalışmak veya bulunmak 

2. İşyeri mülkiyetinin iş sahibine ait olması halinde emsal kira bedelinin, kiralanmış olması halinde yıllık kira bedeli toplamı büyükşehir belediye sınırları içinde 55 bin TL’yi, diğer yerlerde 34 bin TL’yi (2024 yılı için) aşmaması,

3. Ticari, zirai veya mesleki faaliyetler dolayısıyla gerçek usulde Gelir Vergisi'ne tabi olmamak.

Basit usule tabi olmanın özel şartları ise şunlardır:

1- Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 690 bin TL’yi veya yıllık satışları tutarının 1 milyon 100 bin TL’yi aşmaması,

2- 1 numaralı bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatının 340 bin TL’yi aşmaması,

3- 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde yıllık satış tutarı ile iş hasılatı toplamının 690 bin TL’yi aşmaması,

Ne var ki, söz konusu şartlar arasında yer alan aylık kira bedelinin özellikle büyükşehirde 55 bin TL’yi (aylık 4 bin 583 TL) aşmaması şartının gerçekleşmesi bir dükkanın aylık kira bedelinin en az 20 bin TL olduğu dikkate alındığında pek mümkün değildir.

Ayrıca, kira bedelleri işyeri sahibi ile esnaf arasında yapılan sözleşmelerde düşük olarak gösterilmekte, aradaki fark ise elden ödenmekte ve tahsil edilmektedir. Böylece aslında basit usule tabi olamayacak esnaf basit usulden yararlanmak suretiyle vergi kaçırdığı gibi gayrimenkul sermaye iradı elde eden işyeri sahibi de daha düşük matrah üzerinden vergi ödemektedir. 

İşyeri kira bedeli şartı taksici, dolmuşçu vb. kişiler için söz konusu olmadığı gibi, diğerlerinde muvazaalı kira sözleşmeleri ve/veya limiti aşan kira bedelinin elden, kayıtdışı şekilde ödenmesi suretiyle sağlanabilmektedir. 

Kaldı ki, gerçek kira bedeli vergi idaresince emsal kira bedeli üzerinden hesaplanmak istenirse emsal kira bedeli taşınmazın rayiç bedeli üzerinden değil, onun çok altında olan vergi değeri üzerinden hesaplandığı için emsal kira bedeli gerçek kira bedelinin altında kalacaktır.

Kazançları basit usulde tespit edilenler kazancın tespiti ve Vergi Usul Kanunu'nun defter tutma hükümleri hariç, bildirme, vesikalar, muhafaza, ibraz, diğer ödevler ve ceza hükümleri ile bu Kanun ve diğer kanunlarda yer alan ikinci sınıf tüccarlar hakkındaki hükümlere tabidirler. 

Basit usule tabi olanlar hasılatları ile ilgili olarak, fatura, perakende satış vesikaları (fiş) ve ilgili mevzuatta sayılan diğer belgeleri düzenlemek ve kullanmak zorundadırlar. Aynı şekilde, kendilerine yapılan mal ve hizmet teslimleri için fatura, müstahsil makbuzu, gider pusulası ve Vergi Usul Kanunu gereğince uygun olan diğer belgeleri almak zorundadırlar. 

Ne var ki; Gelir Vergisi Kanunu’nda sayılan söz konusu şartlara ilişkin parasal tutarların gerçek anlamda tespiti ancak mal ve hizmet bedellerinin banka veya ödeme kaydedici cihaz (yazar kasa, POS vb.) ile ödenmesi halinde mümkün olduğundan uygulamada büfe, tekel bayi, tamirci, berber, taksici, dolmuşçu vb. esnafa müşteriler tarafından ödeme genellikle nakit (elden) olarak yapılmakta ve karşılığında herhangi bir fiş, fatura vb. talep edilmemekte ve verilmemektedir. Her ne kadar son vergi düzenlemelerinde alışverişlerde fiş-fatura almamak belli bir yaptırıma bağlanmış ise de vergi bilincinin yeterince yaygın olmadığı ülkemizde söz konusu yaptırım fiş-fatura almayı sağlamada yetersiz kalmaktadır. 

Dolayısıyla, ödeme/tahsilatların nakit olarak yapıldığı bir durumda esnafın gerçek kazancının tespiti mümkün olmamaktadır. Bunun sonucunda, sanki bunların aylık mal satışları 58 bin TL’yi (hafta tatili de dikkate alınınca günlük 2 bin 230 TL), hizmet satışları ise 28 bin TL’yi (günlük 1.076 TL) geçmiyormuş gibi basit usule tabi kalması ve dolayısıyla tek kuruş vergi ödememesi durumu ortaya çıkmaktadır.

Oysa 1 taksici günde ortalama 200 TL’den sadece 5 kişi taşısa bile söz konusu hasılat rakamına rahat ulaşır.

Bir fırıncı veya unlu mamuller büfesi 10 TL birim fiyat üzerinden günlük 223 tane ekmek satsa dahi asgari kazanç sınırına ulaşmaktadır. Bir kuruyemişçi veya kasabın ise söz konusu kazanç sınırına ulaşması için birkaç kilo ürün satması yeterlidir.  

İşçilerin ücretlerinin bile asgari ücreti aşan kısmının vergilendirildiği bir ortamda ondan kat be kat fazla kazanan esnafın bu tutardaki kazancının vergilendirilmemesi haksız olduğu gibi devleti yüz milyarlarca lira vergiden mahrum bırakmaktadır. Bugün itibariyle basit usule tabi mükellef sayısı 824 bin 233 olup, bunların kişi başına düşen milli gelirin %15’i oranında gelir vergisi ödemesi halinde devletin yıllık vergi geliri 50 milyar TL tutarında artacaktır. Söz konusu rakam son kredi kartı limitleri üzerinden vergi almaya çalışan vergi paketinde hedeflenen vergi tutarına eşit bulunmaktadır.  

Anayasamız herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi gerektiğini emrettiğine göre basit usule tabi kişiler de mali güçleri yani kazançları ölçüsünde vergilendirilmelidir.

2. Basit usule tabi olanlar neden vergilendirilmiyor olabilir?

Yukarıda da ifade edildiği üzere, basit usule tabi olanlara vergi muafiyeti pandemi sürecinde getirilmiş olup, muafiyetin getiriliş amacı hem temel ihtiyaçları karşılayan esnafın faaliyetin sürekliliğinin sağlanması hem de esnafa bu süreçte destek sağlanmasıdır.

Ne var ki, pandemi sürecinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen halen söz konusu muafiyetin sürdürülmesi amacın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında sürekliliğin sağlanması olmadığı anlaşılmaktadır.

Basit usule tabi olanlara vergi muafiyetinin sürdürülmesinin ekonomik amacının söz konusu muafiyetin kaldırılması halinde geri getirilen vergi oranları kadar enflasyonda artışa sebebiyet vereceği iddia edilebilirse de, basit usule tabi olanlarca icra edilen faaliyetler halkın temel ve rutin ihtiyaçlarına yönelik faaliyetler olduğu için KDV, ÖTV ve benzeri vergi oranlarında yapılan indirimler fiyatlarda herhangi bir düşüş sağlamadığı, satıcının cebinde kaldığı için esnafa KDV ve gelir vergisi ödeme yükümlülüğü getirilmesi de fiyatlarda önemli bir artış meydana getirmeyecektir. Bu anlamda bir artış meydana gelecekse de bu artış bir kereliğine ve geçici olacaktır.

Basit usulün sürdürülmesinde mali amacı olarak fayda maliyet analizi perspektifinden bakıldığında yani bu kişilerin ödeyeceği vergi tutarının vergi toplama maliyetine değmeyeceği iddia ileri sürülebilirse de basit usulün bu şekilde yaygın olması vergi denetimini zorlaştırdığı ve kayıtdışı arttırdığı için kapsam içinde vergilerin tahakkuk ve tahsilatına da zarar verdiği gibi toplumda vergi adaletini zedelediği için vatandaşın vergiye uyumunu da zayıflatır. 

Yüzbinlerce esnafa vergi muafiyeti konjönktürel, ekonomik ve mali sebeplerle izah edilemediğine göre geriye tek bir sebep kalmaktadır: Politik amaç ve/veya kaygılar. 

Sonuç;

Yüzbinlerce esnafa sağlanmış bulunan vergi muafiyeti konjönktürel, ekonomik ve mali sebeplerle izah edilemediği ve ekonomi yönetimi dahi söz konusu muafiyetten rahatsız olduğuna göre halen söz konusu muafiyetin sürdürülmesinin sebebinin politik amaç ve kaygılar olduğu düşünülmektedir.

Hangi amaca veya kaygıya dayanırsa dayansın bu tür muafiyet ve istisnalar varken getirilen yeni vergi, harç, katılım payı ve benzeri mali yükümlülükler toplumda rahatsızlık yaratmakta olup, haksız ve yersiz vergi muafiyeti ve istisnaları kaldırılarak vergi adaleti sağlanmadan yapılacak yeni vergi düzenlemeleri toplumun vergiye uyum düzeyini arttırmaz.

Bu nedenle, esnaf muafiyetinin sürdürülmesi konusundaki inattan vazgeçilerek bu kişilerin de ödeme gücü ölçüsünde vergiye tabi olması sağlanmalıdır.

Kaynak: Ekonomim.com | Ahmet Arslan CPA, MBA / DENETÇİ