Unutulmamalıdır ki devletlerin en temel sağlıklı ve sürdürülebilir gelirleri vergi kaynaklıdır. Ancak bu verginin nasıl toplanacağı ve nerelere, nasıl harcanacağı konusu ekopolitik bir tercihtir. Bu konuda olması gereken ve olmazsa sonuç­larının kronik enflasyon, istikrar­sız istihdam ve sürdürülemez bü­yüme olduğu unutulmamalıdır.

Refah toplumu ve vergi politikaları

Vergi politikaları, devletlerin ekonomik faaliyetlerini yönlen­diren ve kamu harcamalarının fi­nansmanını sağlayan temel araç­lardan biridir. Refah toplumu ise bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılanması ve sosyal eşitliğin sağlanması amacıyla kamu hiz­metlerinin genişletildiği bir top­lumsal modeldir. Bu makalede, vergi politikalarının refah toplu­mu üzerindeki etkileri ele alınacak ve bu iki kavram arasındaki karşı­lıklı ilişki değerlendirilecektir.

1 Vergi politikalarının temel amacı

Vergi politikalarının en önemli işlevlerinden biri, devletin kamu harcamalarını finanse etmesidir. Bunun yanı sıra, vergi politikaları şu amaçları taşır:

-Gelir dağılımını rüzenle­mek: Artan oranlı vergi yapıla­rı, yüksek gelir gruplarından da­ha fazla vergi toplayarak gelir eşit­sizliğini azaltmayı hedefler. Bugün gelir dağılımı bozuklu­ğu sıralamasında Türki­ye dünya da ilk sıralar­daki ülkelerdendir. (Gini katsayısı artmaya devam ediyor)

-Kaynak dağılımı­nı etkilemek: Vergiler, bazı sektörleri destekle­mek (teşvikler) veya be­lirli tüketim alışkanlık­larını caydırmak (tütün ve alkol vergileri) için kullanılır. Gelir dağılımı bozuk, Vergi topla­ma şekli de dolaylı vergilerle yapı­lınca kaynak dağılımını etkileme­mektedir.

-Ekonomik İstikrar Sağla­mak: Vergi oranları ve kamu har­camaları, enflasyon ve işsizlik gibi ekonomik dengesizliklerle müca­dele için ayarlanabilir. Ancak ülke­mizde Vergi toplama şekli ağırlık­lı dolaylı olunca bu fonksiyon tam anlamıyla çalışmamaktadır.

2 Refah toplumu kavramı

Refah toplumu, sosyal hakların genişletildiği, kamu hiz­metlerinin yaygınlaştırıldığı ve sosyal eşitliğin artırıldığı bir sis­temdir. Refah devletleri, eğitim, sağlık, emeklilik ve işsizlik sigor­tası gibi alanlarda kamusal hiz­metler sunar. Bu hizmetlerin fi­nansmanı ise büyük oranda vergi­lerle sağlanır.

Refah toplumunun temel ilkeleri:

Herkese eşit hizmet sunulma­sı: Kamu hizmetlerinden herkesin eşit şekilde yararlanması amaçla­nır.

Gelir dağılımında adalet: Sos­yal yardımlar ve vergilerle gelir dağılımında eşitlik sağlanır.

Toplumsal risklerin azaltıl­ması: İşsizlik, hastalık ve yaşlılık gibi risklere karşı sosyal güvenlik ağları oluşturulur.

3 Vergi politikaları ve refah toplumu arasındaki ilişki

Vergi politikaları, refah devle­tinin sürdürülebilirliği için kritik bir öneme sahiptir. Özellikle yük­sek vergilendirme oranları, refah hizmetlerinin finansmanı açısın­dan gereklidir. Bununla birlikte, vergilendirme ile refah toplumu arasında birkaç temel ilişki dikkat çeker:

Gelir dağılımı üzerindeki et­kisi: Artan oranlı gelir vergileri, gelir eşitsizliğini azaltarak top­lumsal refahı artırır. Örneğin, İs­kandinav ülkeleri yüksek vergi oranları ile eşitlikçi bir gelir dağı­lımı sağlar ve refah hizmetlerini fi­nanse eder.

Kamu hizmetlerinin kalite­si: Vergi gelirleri, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamu hizmet­lerinin kalitesini doğrudan etkiler. Yeterli kaynak ayrılmadığında bu hizmetlerin niteliği düşebilir.

Vergi yükü ve teşvikler: Vergi politikalarının aşırı yük getirmesi, bireylerin çalışma motivasyonunu ve yatırımları olumsuz etkileyebi­lir. Bu nedenle, vergi politikaları­nın adil ve dengeli olması gerekir.

4 Vergi politikalarının toplum üzerindeki sosyal etkileri

Vergi politikalarının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sos­yal etkileri de vardır. Düşük gelir gruplarına yönelik vergi indirim­leri ve sosyal yardımlar, toplum­sal dayanışmayı artırabilir. Ancak, vergilerin dengesiz veya adalet­siz uygulanması durumunda sos­yal huzursuzluklar ortaya çıkabi­lir. Örneğin:

Dolaylı vergilerin artması: Dolaylı vergiler (KDV, ÖTV) tüm tüketicileri aynı şekilde etkiler ve düşük gelirli bireyler üzerinde da­ha büyük bir yük oluşturur.

Sosyal yardımların azalması: Vergi gelirlerinde düşüş yaşanma­sı, sosyal hizmetlerin kısıtlanma­sına yol açabilir ve bu da yoksulluk riskini artırabilir.

5 Türkiye’de vergi yapısının genel görünümü temel sorunlar

Türkiye’de vergi politikası, ağırlıklı olarak dolaylı vergile­re (KDV, ÖTV gibi) dayanmak­ta, bu da adaletsizlik yaratmak­tadır. 2024 bütçe teklifinde, top­lanan vergilerin büyük bir kısmı dolaylı vergilerden elde edilecek. KDV’den 2,5 trilyon TL, ÖTV’den ise 1,4 trilyon TL gelir bekleniyor. Bu yapısal durum, düşük gelir­li kesimlerin tüketim harcamala­rına yüksek oranda vergi yüklen­mesiyle adaletsizliği derinleştiri­yor.

-Dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki dengesizlik

Türkiye’de dolaylı vergilerin payı OECD ülkelerine kıyasla ol­dukça yüksek. Gelir üzerinden alınan dolaysız vergilerden ziya­de harcama temelli vergilerin kul­lanılması, vergi yükünün eşitsiz şekilde dağılmasına yol açmakta­dır. Örneğin, yüksek gelire sahip kesimler birçok teşvik ve muafi­yetten yararlanırken, dar gelirli kesimler için doğrudan ücretler­den kesilen vergiler büyük bir yük oluşturmaktadır.

-Gelir vergisi dilimlerinin sorunları

Gelir vergisi dilimlerinin yeni­den değerleme oranına göre gün­cellenmemesi, işçilerin daha er­ken üst vergi dilimlerine girme­sine neden oluyor. 2024 yılında ilk vergi dilimi 110 bin TL olarak belirlenirken, bu tutar enflasyon oranlarına göre artırılsaydı 288 bin TL civarında olmalıydı. Bu durum, işçilerin daha fazla vergi ödemesine ve reel gelir kaybına uğramasına sebep olmaktadır.

-Vergi harcamaları ve mua­fiyetlerin etkisi

Gelir İdaresi’nin 2024 raporu­na göre, 2,2 trilyon TL vergi har­camasından vazgeçilmiştir. Bu muafiyetlerin büyük bir kısmı büyük şirketlere sağlanmakta, vergiye tabi kazanç beyan etme­yen şirketler arasında önde ge­len holdingler ve firmalar bulun­maktadır. Bu durum, vergi ada­letini daha da zedeleyerek servet sahiplerine avantaj sağlarken, ça­lışanların yükünü artırmaktadır.

Sonuç ve reform ihtiyacı

Türkiye’de sürdürülebilir ve adil bir vergi sistemi için dolaylı vergilerin payının azaltılması, ge­lir ve servet üzerinden alınan ver­gilerin artırılması gerekmektedir. Vergi istisna ve muafiyetlerinin sınırlandırılması, etkin denetim mekanizmalarının devreye sokul­ması gibi yapısal reformlara ihti­yaç duyulmaktadır. Bu reformlar, hem gelir dağılımını iyileştirecek hem de sosyal devlet anlayışını güçlendirecektir.

Son söz: Vatandaş, birey olmak vergi mükellefi bilinci ile sorgula­yan olmaktır.

Dünya | Şevket SAYILGAN / Ekonomist