Diğer ülkeleri zen­ginleştirmek için vatandaşla­rımızı vergilendirmek yerine, vatandaşlarımızı zenginleştir­mek için yabancı devletlere ta­rifeler ve vergiler uygulayaca­ğız. Bu amaçla tüm tarifeleri, vergileri ve gelirleri toplama­sı için Dış Gelir Servisi'ni ku­ruyoruz. Bu, hazineye yabancı kaynaklardan büyük miktarda para akışı sağlayacak.”

Trump’ın temel hedefi, üre­timi ABD’ye kaydırarak yerel üretimi ve istihdamı artırmak ve ABD’nin dış ticaret açığı­nı azaltmak. Bu doğrultuda, ABD’ye yapılan tüm ithalatla­ra yüzde 10 ile yüzde 20 ara­sında, Çin’den gelen ürünlere ise yüzde 20 ile yüzde 60 ara­sında gümrük vergisi uygula­mayı planlıyor. İlk başkanlık döneminde benzer tarifeleri sınırlı şekilde uyguladı; ancak bu politikalar dış ticaret açı­ğını azaltmaya yetmedi. 2016- 2020 yılları arasında ABD’nin ticaret açığı, gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 3’ü civarında sabit kaldı.

Trump, hedefine ulaşmak için gümrük tarifelerinin yanı­sıra vergi politikalarını da kul­lanmayı planlıyor. 2017’de yü­rürlüğe koyduğu bireysel vergi indirimlerinin süresini uzata­cak, ABD’de üretim yapan iş­letmeler için kurumlar vergisi oranını yüzde 15’e düşürecek. Ancak bu politikaların, hazi­neye 10 yıl içinde 3,3 ila 4 tril­yon dolar arasında bir yük geti­receği tahmin ediliyor. Bunun sonucu olarak, doların değer kazanması ve ABD’nin ithalat talebinin artması olasılık da­hilinde. İronik bir şekilde, bu durum Trump’ın “dış ticaret açığını kapatma” hedefine ters düşerek açığın daha da büyü­mesine yol açabilir.

Avrupa Birliği'nin koruma önlemleri

Türkiye’nin ihracatında ilk sırada yer alan Avrupa Birliği (AB), Trump’ın korumacı po­litikalarına yanıt vermeye ha­zırlanıyor. AB, 2013 yılından bu yana ABD ile bir serbest ti­caret anlaşması için müzake­re yürütüyor. Bu anlaşmanın gerçekleşmemesi durumunda bile, ABD’ye bağımlılığı azalt­mak için diğer bölge ve devlet­lerle daha fazla serbest ticaret anlaşması yapmayı amaçlıyor. Ayrıca, Trump’ın ithalat tari­felerine misilleme olarak ABD ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini yükseltme ihtimali masanın üzerinde duran araç­lardan biri.

Öte yandan, Trump’ın geniş­lemeci mali politikalarının do­ların değerini artırıp ABD’nin ithalat talebini yükseltmesi halinde, AB’nin ABD’ye ihra­catını sürdürebileceği bir fır­satın ortaya çıkabileceği düşü­nülmekte.

Tüm bu süreçte AB’nin kendi ekonomik ve teknolojik gücü­nü artırması ve uzun vadeli bir strateji geliştirmesi kritik öne­me sahip. Nihayet, Trump’ın ABD’yi Paris İklim Anlaşma­sı’ndan çekmesi ve petrol ile doğal gaz rezervlerinin kulla­nımını artırması, iklim politi­kaları açısından AB’nin lider­lik rolünü üstlenmesine yol açacak. Burada, iklim politika­larını bağımsız olarak sürdü­ren ABD eyaletleriyle iş birli­ği yapılması olasılık dahilinde.

Türkiye ve Türkiye merkezli işletmeler ne yapmalı?

Trump dönemindeki koru­macı politikalar, Türkiye ve Türkiye merkezli işletmeler için hem riskler hem de fır­satlar sunmakta. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken ana noktaları şu şekilde sıralamak mümkün:

-AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi: Türkiye’nin AB ile arasındaki Gümrük Birli­ği’ni güncelleyerek ticari bağla­rını sıkılaştırması, Türkiye’nin AB pazarındaki konumunu güç­lendirmesi ve korumacı politi­kalara karşı bir kalkan oluştur­ması bakımından çok önemli.

-Yeni pazarlar: Türki­ye’nin de serbest ticaret anlaş­ması ağını genişletmesi, Orta Doğu, Afrika, Asya, Güney Ame­rika gibi pazarlardaki fırsatla­rı iyi değerlendirmesi ge­rekmekte. AB Meksika ile serbest ticaret anlaşması­nı genişletti; Mercosur ile böyle bir anlaşma yapıl­mak üzere. Türkiye bu sü­rece dahil değil, ancak STA için görüşmeler sürmekte.

-ABD’de üretim: Yüz­de 15 KV gibi Trump’ın yerel üretimi teşvik eden politikaları ve oradaki pa­zara doğrudan erişim, Tür­kiye merkezli işletmeler için ABD’de üretim yapmayı cazip kılacaktır.

-AB’de üretim: AB paza­rındaki mevcut avantajlara ilaveten, AB’nin Trump poli­tikalarına karşı kendi işletme­lerini korumak üzere alacağı önlemler, AB sınırları içinde kurulan Türkiye merkezli iş­letmeler için de aynen geçerli olacak.

Sonuç

Trump’ın korumacı politika­ları, dünya ticaretinde yeni bir dönem başlatmak üzere. Tür­kiye merkezli işletmeler için ihracat mı yoksa yurt dışında şirket kurmak mı daha mantık­lıdır sorusunun yanıtı, kuşku­suz sektöre ve stratejiye bağlı olarak değişecektir.

Üç aya yakın bir süre ön­ce “vergisel açıdan bunlar­dan hangisinin daha avantaj­lı” olduğuna ilişkin iki yazı yayınlamıştım (https://www. dunya.com/kose-yazisi/ih­racat-mi-yoksa-yurt-disin­da-sirket-kurmak-mi/751522, https://www.dunya.com/ko­se-yazisi/ihracat-mi-yok­sa-yurt-disinda-sirket-kur­mak-mi-2/752367). Alman­ya’da yaşayan ve hem oradaki hem de Türkiye’deki baroya kayıtlı şekilde her iki ülkede de şirket kuruluşu ve şube açılışı dahil işletmelere hizmet veren bir hukukçu olarak, işin huku­ki kısmı kadar ‘pazar araştır­ması’nın ve gidilen yerdeki ‘iş kültürü’ne hakim olmanın da çok önemli olduğunu belirte­bilirim. En azından Almanya bakımından verilen bazı bil­gilere katılmamakla birlik­te, bana da atıfta bulunulan şu yazıya dilerseniz göz atabilir­siniz: https://vergialgi.com/ih­racat-yapmak-mi-yurt-disin­da-sirket-kurmak-mi

Sonuç olarak, mevcut şart­larda bir değişiklik olmadı­ğı sürece, ikinci Trump döne­minde -sektöre ve stratejiye göre seçim yaparak- başka bir ülkede şirket kurma yoluy­la ticaret genel itibariyle daha avantajlı gözükmektedir.

Kaynak: Dünya | Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR