Geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan aralık ayı bütçe gerçekleşmeleriyle birlikte 2024 yılının tamamına ilişkin merkezi yönetim bütçesinin resmi de ortaya çıkmış oldu.

Bütçe sonuçları, aynı zamanda İktidarın maliye politikalarındaki tercihlerini de gösterdiği için önemlidir. Bütçenin detaylarına baktığımızda ise vergi gelirlerinin büyük oranda tüketicilerin sırtına yüklendiğini, harcamalarda ise keyfiliğin sürdüğünü görüyoruz.

2024 yılı bütçesinde bir önceki yıla göre; giderler yüzde 63.6 oranında artarak 10.7 trilyon liraya, gelirler ise 66.5 oranında artarak 8.6 trilyon liraya çıkmış ve bütçe açığı da yüzde 53.2 oranında artarak 2 trilyon 106 milyar lira seviyesinde gerçekleşmiş bulunuyor.

VERGİ GELİRLERİ TÜKETİCİLERİN SIRTINDA

2024 yılı bütçesinde toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 33’ü doğrudan gelir ve kazançlar üzerinden alınmış görünüyor. Yüzde 67’si mal ve hizmetlerden alınan dolaylı vergilerden, gümrük vergisi, harç ve benzerlerinden oluşuyor. OECD ülkeleri ortalamasında ise gelir ve kazanç üzerinden alınan dolaysız vergilerin oranı yüzde 50’nin üzerindedir. Verginin mali güce göre alınması, vergi adaleti açısından evrensel bir değerdir. Gelir vergisini daha çok kaynakta kesintiyle toplayarak, beyannameli sistemi sakatladığımız görülüyor. Kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı sadece yüzde 12.1 (890 bin 198 milyar lira), halbuki çoğunlukla kurumlar vergisi mükelleflerinin yararlandığı istisna, indirim ve teşvikler nedeniyle alınmayan vergilerin toplamı 3 trilyon lirayı aşıyor. Gerçek şu ki Türkiye’de artan servet ve kazançlar üzerinden yeterince vergi alınmıyor ve vergi yükü büyük oranda tüketicilerin sırtında duruyor.

Öte yandan tüketiciler, başta hizmet sektörü olmak üzere birçok sektörde ne yazık ki belgesiz alışveriş pazarlığı ile muhatap oluyorlar. Bunu önlemenin yolu, belge almayan tüketiciyi cezalandırmak olmamalıdır. İktidar, sıkıştıkça dolaylı vergilere yükleniyor. Örneğin alkollü içecekler ve sigara üzerindeki KDV ve ÖTV oranları o kadar arttı ki ünlü ABD’li iktisatçı Arthur Laffer’in söylediği gibi yüksek vergi oranları, gerçekte daha az vergi geliri toplanmasına sebep oluyor. Basından da takip ettiğimiz gibi Türkiye’de kayıtdışı kaçak alkol ve sigara üretimi ve satışı da giderek artıyor. Daha acısı, sahte alkolden ölenlerin sayısı da her gün artıyor ve bu durum giderek bir katliama dönüşüyor. Buna kayıtsız kalınması ise kabul edilebilir bir durum değildir.

HARCAMALARDA KEYFİLİK SÜRÜYOR

Denebilir ki bu bütçe açığının 1 trilyon 270 milyar lirası faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Doğrudur. O zaman şu soruyu sormamız gerekmiyor mu? Kamuyu yüksek oranlı faiz ödemelerine mahkûm eden, enflasyon oranını dünyanın zirvelerine çıkaran “nas” odaklı ekonomi politikalarının sorumlusu kimdir? 128 milyar dolarlık merkez bankası rezervi arka kapıdan satıldıktan sonra, kur kurumalı mevduatı icat eden, biz “heterodoks” yaklaşım sergiliyoruz diyen bakan, hangi iktidarın bakanıydı? Unutmayalım ki siyasi sorumluların hesap verdiği bir bilinç düzeyi ve mekanizmanın işliyor olması, demokratik hukuk devleti olma iddiası açısından hayati bir öneme sahiptir.

Faiz ödemeleri hariç 2024 bütçesi yine de 835 milyar 700 milyon lira açık veriyor. Deprem harcamaları için 2024 bütçesine konan 906.5 milyarlık ödeneğin ise sadece 817.6 milyar lirasının harcandığı görülüyor. Buna karşın, Türkiye’deki 41 kamu idaresinden başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere 21’i, öngörülen yıllık bütçe ödeneklerini aşmış görünüyorlar. Köprü, otoyol ve tünel ücretleri bir yıl içinde ortalama yüzde 300 artarken sürekli akaryakıt, elektrik ve doğalgaz zamları yapılıyor. Enflasyonla mücadeleyi sadece asgari ücretli ve emekli mi yapacak? 2024 yılı toplamında elektrik ve doğalgaz fiyatları sübvansiyonu nedeni ile EÜAŞ ve BOTAŞ’a toplam 279.7 milyar lira para aktarıldı ama kaynak yok bahanesiyle Milli Eğitim Bakanlığı okullarda yeterli temizlik ve ücretsiz yemek hizmetlerini veremiyor.

Kamu harcamalarında keyfilik sürerken ve bütçe açıkları büyüyorken enflasyonla mücadele ediyoruz demek inandırıcı olabilir mi? Oluşan yüksek faiz yükü, kamu özel işbirliği projelerine (KÖİ) verilen garantiler, SGK açıkları, kamunun zararına kurgulanan sağlık sistemi gibi kara delikler, maalesef ülkeyi yönetenlerin akıl ve bilimden uzaklaşan politikalarından, planlama yoksunluğundan ve daha çok keyfiliğe dayanan bir saltanat rejimini tercih etmelerinden kaynaklanıyor.