Muhasebe camiası bugüne kadar, hiç olmadığı bir durumla karşı karşıya kalarak, fetret devri yaşamaktadır.
Bunun elbette bir çok sebebi ve bakış açısı mevcutludur.
Ve fakat, sorunlarını görerek ayağa kalktığı bir zamandan sonra, alışkanlıklarından vazgeçemeyen tutum ve davranış psikolojisi ile, bu camia kendini mağdur edenlere sempati(!) ile bakmaya başlamışlardır. Adına ne sendromu derseniz deyin.
Seçilenler veya atananlar hiçbir sorunun üstesinden gelemedikleri gibi, son olarak da Gelir İdaresi Başkanlığı ‘nın organizasyonunda da keenlemyekün sayılarak yani "baştan itibaren anlam ifade etmez" * konumuna düşmüşlerdir.
İnovatif öngörü olmadığından, bir Sivil Toplum Örgütlenmesi(STK) olarak hayata geçen tüm bu atanan ve seçilenlerin bu örgütleri bir arpalık alanı olarak görmesiyle gelinen noktada artık yok sayılmaları olağan kabul edilmelidir.
Amaç ve kapsam olarak bu örgütlenmeler yapılırken, meslek insanlarının sorunlarını çözmek ve üstesinden gelinemeyecek ölçütlü olanları da hiyerarşik unsurlara iletecek olması, bu insanların günün değişen ve gelişen şartlarında fiziki ve mevzuat açısından bilgilenme, zamana uyumlaşma v.s. her türlü görsel ve eğitsel çalışmalara imza atmak temel olarak alınmıştır.
Peki bu camia neyin ser hoşluğunda?
Seçim bittikten sonra lale devri yaşayan gevezelik diz boyu insanlarına ve yancılarına neden hala bu insanlar geleceklerini emanet ederek başlarına taç, kahvaltılı etkinliklerine protokol, yeni moda seyahat turlarına da turist rehberi(!) ilan ediyorlar.
Adına dikkat edecek olursak “kahvaltılı eğitim etkinliği”… Sözüm ona etkinlik amacı da Meslektaşlar arasında kaynaşmayı sağlamak v.s. Kaynaşan kaynaşanadır elbet..!
O zaman bu koca koca STK yani birlik ve altında toplanan odaları kutlamak gerekir.
Hem zordayım diyene ve hem de iş yükünden sızlanan, daralan, geleceğini korku tünellerinde gezerek arayan insanlara inat bu sözde etkinliklerde selfie çektirmek kolay iş değildir..! Resimlerinde hayal satan tacirler gibi, pozlara savrularak, halden hale girmekteler. Sanırsın herkes mutlu, mesut. Çeken çekene…
Mesleğin burjuvası elbet olmalı. Ve fakat bu durum maskelenmemeli. Eğitim yapılacaksa, eğitim gibi yapılmalı. Bir odanın veya grubun, dernek veya her ne ise, görevi yazılan amaç kadardır. O seyahat, amaca dahil eğitsel bir kol olarak yapılmalıdır. Ya yoksa, herkesin masasında varmış gibi gösterilen kral sofralarına meze olunur. Bu da resimlenir. Gerisini yazmıyorum artık. Ariflere bıraktım..!
Derseniz ki, mesleki sorunlara çözümler bulduk ve önerilerimizi de yerine getiriyoruz. Sıkıntı yok.
Amaca bir madde daha ekleyerek, turizm işine evrilip, dünyayı gezeriz. Tamam. Bu da olur. Herkes bahtiyar.
Maksat ne? Niyet ne?
Kendimizi bu şekilde pazarladıkça, hangi büyük sorunumuz çözüm bulacak.
Ya yoksa bunların durumu iyi, yiyerek, içerek, biri birleri ile kaynaşarak “oh ne ala dünya” mottosunu; ağlanıp, sızlananlara bunları yem atarak özendirmek sureti ile, altımızdaki zemini mi boşaltıyorlar ?
Zemin mi kaldı? Diyenleri duyar gibiyim. Eh işte, o da kaldığı kadar.
Ahh ah… Niyet ser hoş olunca görüyoruz ki, akıbet belli değildir.
Saygılarımla…08/05/2018
Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
* (ekşi)