Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz hafta "Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" TBMM sunuldu. Meclise sunulan tasarı, vergi kanunlarında birçok önemli değişikliği barındırmakla birlikte, devreden KDV sorununu da kendince çözüme kavuşturmaktadır. Kendince diyorum çünkü bu çözüm şeklinin devreden KDV’si bulunan hiçbir mükellefin hoşuna gideceğini sanmıyorum.
Türk Vergi Sistemi incelendiğinde gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında herhangi bir yılın zararı, en fazla izleyen beş takvim yılı veya hesap dönemi kazancından indirim konusu yapılabilmektedir. Dolayısıyla mükelleflerin zararının süresiz olarak izleyen yıl kazancından indirimi söz konusu değildir.
KDV uygulamasında ise mükelleflerin mal ve hizmet alımları nedeniyle yüklendiği KDV'nin ilgili dönemde indirilememesi halinde, bu KDV tutarı sonraki döneme devretmekte, fakat devreden bu KDV'nin hangi sürede indirim konusu yapılabileceğine ilişkin bir sınır bulunmamaktadır. Teorik olarak 1985 yılından bugüne KDV mükellefiyeti bulunan bir mükellefin, 1985 yılında yüklendiği KDV'yi 2024 yılında indirebilmesi mümkündür.
Düzenleme Neleri İçermekte?
Meclise sevk edilen tasarı devreden KDV konusunda nasıl bir düzenleme içeriyor bir bakalım; Kanun Teklifinin 20 ve 22 inci maddeleri ile Katma Değer Vergisi Kanununun “İndirilemeyecek Katma Değer Vergisi” başlıklı 30 uncu ve “Verginin Gider Kaydedilemeyeceği” başlıklı 58 inci maddelerinde değişiklik yapılması öngörülmektedir.
Söz konusu değişiklikle;
• Mükellefler, beş takvim yılı süresince devreden KDV tutarlarını, ertesi yılın başında indirilecek KDV hesabından çıkarıp, özel bir hesaba alacaktır.
• Özel hesaba alınan tutar bu tarihten itibaren üç yıl içinde mükellefin talebi üzerine yapılacak vergi incelemesi sonucunda, incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. Söz konusu talep, sonraki döneme devreden KDV tutarının özel hesaba alındığı takvim yılından başlamak üzere üç yıl boyunca yapılabilecektir.
• Özel hesaba alınan sonraki döneme devreden KDV’ye ilişkin incelemede, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeden veyahut KDV mevzuatına göre indirim hakkı bulunmayan işlemlerden kaynaklı herhangi bir indirimin bulunduğunun tespiti halinde indirim şartlarını taşımayan bu tutar gider olarak dikkate alınamayacaktır.
• Mükellefin talebi üzerine yapılacak inceleme en fazla bir yıl içerisinde tamamlanacak. Bu amaçla yapılacak inceleme Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmayacaktır.
• Söz konusu incelemenin tamamlanmasını müteakip, incelemenin bittiği takvim yılında inceleme sonucunda bulunacak tutar söz konusu takvim yılının gideri olarak dikkate alınacaktır.
• Bu sürede talepte bulunulmaması halinde söz konusu KDV gider yazılamayacaktır.
• İnceleme talep edilmediğinde gider yazılamayacağı için maliyet olarak da hesaplarda yer alamayacak, Kanunen Kabul Edilmeyen Gider olarak dikkate alınması gerekecektir.
Bu düzenlemenin, mükelleflerin sonraki döneme devreden KDV tutarlarının indirim yoluyla telafi edilebilmesine ilişkin öngörülebilirlik sağlamak amacıyla 1/1/2030 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmesi amaçlanmaktadır. Bu suretle 2025-2029 takvim yıllarına ilişkin vergilendirme dönemlerinin tamamında yer alan sonraki döneme devreden KDV tutarlarının en düşük olan tutarı, 1/1/2030 tarihinden itibaren indirim hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacaktır.
Aradaki dönemlerden herhangi birisinde mükellefin ödenecek KDV'nin bulunması halinde, beş takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren başlanacaktır. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birisinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi olmayacaktır.
Düzenleme Sorunun Çözümünü Sağlayacak mı?
Aslında düzenleme sorunun çözümünden çok uzakta. Maddenin gerekçesinde;
• Defter ve belge saklama, tarh ve düzeltme işlemlerine ilişkin Vergi Usul Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı süreleri bulunmakta olup bu sürelerin geçtiği dönemlerin yüklenilen ve sonraki döneme devreden KDV tutarları bakımından incelenmesinin ve kontrolünün fiilen mümkün olamadığını,
• Bunun da mükelleflerin devreden KDV tutarlarının doğruluğunun kontrolü açısından risk oluşturduğunu, gerek Hazineye intikal edecek verginin azalması gerekse haksız KDV iadesi gibi sonuçlar doğurabileceğinden
bahsetmektedir.
Devreden KDV, mükellefin indiremediği için sonraki dönemlere devrettiği, aslında üzerinde yük olarak kalan, yani devlete borç olarak verdiği bir meblağdır. Yapılacak bu düzenlemeyle devlet, ben borcumu ödemekten vazgeçtim diyor. Madem kangren haline gelen devreden KDV sorununu çözmek amaçlanıyor, beşinci yılın sonunda incelemenin tamamlanmasına müteakip, inceleme sonucunda bulunacak tutar söz konusu takvim yılının gideri olarak dikkate alınacağına nakden iade yapılması daha yerinde olacaktır. Zaten enflasyonist bir ortamda olduğumuz için para pul olacağından, inceleme sonucuna göre iade yapılması mükelleflerin daha fazla mağdur olmasına engel olacaktır.
Erol ÇEMBER
Yeminli Mali Müşavir