Dünya ve Türkiye tarihi enflasyonla mücadelenin hiç kolay olmadığını tüm kesimlerin (hükümet- işveren-işçiler ve emekliler) özverisi ve olmadan sonuç alınamadığını gösteren sayısız örneklerle dolu. Özverinin kesimler arasında adil bir şekilde dağılıyor olması enflasyonla mücadelede başarı için en başta aranan ve vazgeçilmez bir kural.
Geçen yıl liyakati tartışılmayan yeni ekonomi yönetimi işbaşına geldiğinde “rasyonel zemine döneceğiz” sözü neredeyse ekonomik program açısından çıpa etkisi yaratmıştı. Öylesine akıldışı politikalar döneminden geliyorduk ki rasyonel adımlar sözü ekonomik programla ilgili toplumsal uzlaşma ihtiyacını biraz gölgeledi. Ancak bugün durum biraz farklı.
Eylül ayı başında açıklanacak OVP güncellemesi tam da yeni başlayan dezenflasyon sürecine denk geldi iş dünyasının farklı kesimlerinden değişik şikayetler arttı. Çiftçiler eylem yapmaya başladılar. Tüm işçi konfederasyonları açıkladıkları miting takvimleriyle sahadalar. Ücretlilerin, emeklilerin feryatları zaten hiç dinmiyor. Dezenflasyon sürecinin tam ortasında yeni OVP’yi beklerken kesimlerin katlandıkları özverilerin ekonomi yönetimince daha şeffaf ve net bir şekilde dile getirilmesine ihtiyaç var. İktidar ise büyük resim üzerinden bakmak yerine sıskıntıları kısısm kısım gündeme alarak ilerlemeyi tercih ediyor. Esnek çalışmayla ilgili düzenleme hazırlığı da bunlardan biri.
İşverenler ve sendikalar yeni esnek çalışma düzenlemelerini bekliyor
İktidarın özellikle yeni nesil iş alanlarında ve daha çok nitelikli genç çalışanların daha elverişli, cazip koşullarda yurt dışına yönelmeden çalışmalarını teşvik edecek bir düzenleme hazırlığı var. OVP Takviminde 2024 3.çeğrekte yapılması öngörülen YOİKK eylem planında yer alan düzenlemenin çerçevesi Çalışma bakanlığınca şöyle tanımlanıyor: “Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil esnek çalışma modellerine dair mevzuat değişikliği ihtiyaçlarının iş dünyasının ihtiyaçları ve iş-özel yaşam dengesi gözetilerek belirlenmesi.”
İşçi ve işveren örgütleri düzenlemenin hangi sektörleri kapsayacağını, kıdem tazminatı, sigorta primi, çalışma süreleri gibi sıkıntılı konular ile süreli sözleşmelerin nasıl düzenleneceğini merakla bekliyor.
İşveren kesimi de merak ediyor?
Esneklik, işçi ve işveren kesimleri arasında en fazla çatışma çıkaran konuların başında geliyor. 2003 yılında İş yasası çıkarılırken yaşanan yoğun tartışmalar hala belleklerde. Nabzını yokladığımız işveren örgütleri çevreleri mevcut esnek çalışma mevzuatının Türk iş hukuku açısından yetersiz olduğu bu konuda çok geç kalındığını dile getiriyorlar. Hükümetin “bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu kamuoyuna düzgün bir şekilde açıklaması gerektiğini” ısrarla vurguluyorlar.
İşveren örgütlerine yakın çevrelerden aldığımız değerlendirme şöyle: “Hükumetin hazırladığı taslak henüz bilinmemektedir. Ancak, şimdiden 3 kesim arasında ( işçi, işveren, hükümet) ciddi tartışmalara yol açacağı görülmektedir. İşçi kesiminin sürekli dile getirdiği “kazanılmış haklarımıza dokunma”sloganını bir kere daha değerlendirmesi; işveren kesiminin de “güvenceli esneklik” olarak ifade ettiği düzenlemeleri somutlaştırması gereklidir. Eğer amaç, işçilere çalışma saati indirimi, işverenlere esnek düzenlemeler getirip, kıdem tazminatını da devlet adına fonlaştırmak ise, bu taslaklar daha çok şu kaldırır.”
İşçi kesimi endişeli
Esnek çalışma ile ilgili düzenlemelere karşı çıkan ve mesafeli duran işçi kesimi ise beklenen düzenlemelerden endişe duyuyor. Esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması, kıdem tazminatı uygulamasının işsizlik sigortası uygulaması ile birlikte yeniden ele alınıp, işçi ve işveren arasında çalışma barışını kuracak şekilde yeniden düzenlenmesinin getireceği sıkıntıları dile getiriyor. Ucuz iş gücüyle rekabet yaklaşımlarının günümüzde anlamını yitirdiğini vurgulayan sendika kesimi “İş hukukunun işçiyi koruyan yapısı bir bir ortadan kaldırılmak istenmektedir.”
Görüşünü her platformda dile getiriyor. İşçi kesiminin raporlara yansıyan bu konudaki görüşü şöyle: “Günümüzde esneklik kavramlarını tarafların algılayışı farklıdır. Esneklik ile güvenceyi bir araya getirdiği ileri sürülen “güvenceli esneklik” işveren açısından sınırsız bir esneklik imkanı tanıyan; işçi açısından ise güvencesiz bir iş ya da en iyi ihtimalle özel istihdam büroları aracılığıyla emeğini kiralama ya da işsizlik seçenekleri arasında tercih yapmak zorunda bırakıldığı bir süreç olarak algılanmaktadır. Sosyal korumanın doğru dürüst olmadığı bir yapıda kuralsızlaştırma uygulanması -az da olsa- belki iş yaratmakta ve fakat çalışanları daha da yoksullaştırmaktadır.”
İş dünyasında konkordato sıkıntısı
“Konkordato devlet gözetiminde borçlardan kurtulmanın yolu mudur?”, “Konkordatoya giden şirketten alacaklı olan şirketler nasıl korunacak?” yıllardır tartışılır bu soruların yanıtı.
TOBB Ticaret Odaları Konseyi Başkanı ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, konkordato sıkıntısını yıllardan beri birçok platformda dile getirmiştir. Söyleşilerimizde sohbetlerde Baran ve ATO Başkan yardımcısı Temel Aktay kendi ticari yaşamlarından somut örneklerle defalarca anlatmışlardır bize konuyu. Gürsel Baran sadece durumdan şikayeti dile getirmiyor Çözüm önerisi de sunuyor.
Baran’ın görüşü şöyle: “Konkordato konusu sadece konkordato ilan eden firmayı değil, bu firmanın borçlu olduğu firmaları da etkiliyor. Bu durumda olan üyelerimiz var ve genel algı konkordato ilan eden şirketin yöneticilerinin, bu ilanın ardından rahatladığı ancak alacaklı şirketlerin sıkıntı çektiği yönünde. Konkordato ilan eden işadamı villasında oturmaya, lüks aracına binmeye devam ediyor. Bu konuda Avrupa’da uygulanan modeli önermek istiyoruz. Avrupa’da konkordato ilan eden bir firma eğer konkordato talebi kabul edilirse devlet firmanın tüm mal varlığına -yani dükkanına, arabasına, evine- el koyarak, borçlarını üstleniyor, şirket sahibini de asgari ücretle maaşa bağlıyor. Mal varlığının karşılığı olarak devlet borçlarını ödüyor, alacaklılar mağdur olmadığı gibi piyasa işleyişi de normal şekilde devam ediyor.”
Ekonomim.com | Maruf BUZCUGİL