Geçtiğimiz günlerin bana göre iyi haberlerinden birisi, Güney Afrika’nın İsrail’in soykırımı durdurmasına yönelik Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı başvurunun çeşitli şartlar da gözetilerek kabul edilmesi oldu. Karara göre İsrail’in sivil katliamı için yeterli düzeyde delil olduğu ve bunu durdurmasına yönelik olarak alınan ihtiyati tedbir kararı, zannederim önemli bir çoğunluk tarafından beklenmedik olarak kabul edilebilir.
İsrail’in her ne kadar Hamas’a karşı olduğunu öne sürse de sivil halka önemli zararlar veren bu adımlarının uluslararası incelemeye alınması, en az 11 bin çocuğun yaşamını yitirdiği tahmin edilen bu katliamın belki de sonuna gelindiğini umuyorum ki işaret etmiş olsun.
Ancak Lahey’de alınan kararlara devletlerin uymadığını da biliyoruz. Benzer kararların Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde de alındığını ancak Rusya’nın bu kararı tanımayarak saldırılara devam ettiği gibi, İsrail de kolay kolay durmayacaktır. İnsanlık adına tüm dünya devletlerinin ateşkes için bir eşgüdüm oluşturması bu denklemin çözümü için şarttır.
Ekonomi tarafında ise şüphesiz gündemi en fazla meşgul eden konu yine enflasyon görünümü oldu. Attığımız her adımın maliyeti sürekli yukarı yönlü olunca, hem MB tarafında fiyat hareketlerinin kontrolüne yönelik faiz kararları hem de değişen şartlara göre maaşlarda zam kararları için bir süredir bozuk olan bu gösterge yakından takip ediliyor.
Aslında sadece Türkiye’de değil, dünyada da enflasyon çizgisinin yukarı yönlü eğilimi pandemi sonrası kendini daha kuvvetle gösterdi. Enflasyonun ortalamada bir sepet olduğu ve her hanenin kendi enflasyonunun da birbirinden farklı olabileceğini de kenara yazmak lazım. Hem enflasyon sepetinin içeriği, ürünlerin ağırlığı da beraber değerlendirildiğinde, hepimizin yaşadığı enflasyon şiddeti birbirinden farklı olabiliyor.
Piyasadaki 200 TL’lik banknotların emisyon hacminin piyasaya sürülen kağıt paralar içerisinde payının yüzde 70’lere kadar çıkmış olması ve daha büyük banknot ihtiyacı da satın alma gücünün ne denli eridiğinin bir kanıtı. Zira cebimizdeki en büyük para olan bu banknotlar ile alışverişe çıktığımızda ufak tefek alışverişlerde bile bunlardan birkaç adet kullanıldığını hepimiz gözlemliyoruz. 2024 yılının ilk ayını geride bıraktık. Önümüzdeki günlerde yılın ilk enflasyon rakamını alacağız.
Bir önceki yılın ocak ayı için dolar kuru 18.75 – 18.81 aralığında seyretmişti. Geçtiğimiz yılın ilk ayında dolardaki yükseliş daha sınırlı kalmıştı. Bu yılı 29.55 seviyeler ile açtık. Ocak ayı sonu itibarıyla dolar yükseliş oranının geçtiğimiz yıla göre daha yukarıda konumlanması ister istemez enflasyon tarafında düşündürücü.
Öte yandan MB en son faiz kararında yüzde 45’e işaret ederek faiz artışlarında sona gelindiğini ifade etti. Bundan sonraki süreçte artık yılın ikinci çeyreğinde tepe yapması ve sonrasında da özellikle baz etkisiyle düşüş eğilimine gitmesi beklenen enflasyon oranını takip edeceğiz. Yıl sonu hedefi her ne kadar yüzde 36 olsa da, bu oranda yüzde 40’lara doğru bir revizyon gelmesi beklenebilir.
Enflasyon ile mücadelede zorlu bir yıl olacağı kesin. Belki baz etkisi nedenli azalan rakamlar manşetlere yansıyacak ama reel olarak bunu hissetmeye başlamamıza henüz zaman olduğu kesin. Vatandaş, ekonomik görünüme güvenmediğinden önümüzdeki aylarda olası taleplerini elindeki paranın satın alma gücünün şu anda daha kuvvetli olduğunu inandığından erkene çekiyor.
Seçim sonrası farklı bir zam dalgasının geleceğine inananları da eklediğimizde talep ister istemez enflasyonist etki yaratmaya devam ediyor. Dolayısıyla enflasyonla mücadelede faiz artışı her ne kadar gerekli olsa da, sınırlı bir etki yaratıyor. Hane halkının ekonomi yönetimine olan güvenin yeniden tesisi reçetenin en üstünde yazan ilaç olarak karşımıza çıkıyor.