Bütçe ve Plan Komisyonu’nda teklifin bazı maddelerinde küçük rötuşlar yapıldı ama yine de önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi beklenen kanun teklifi birçok yönüyle sorunlu görünüyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyim, Türkiye’nin mali sistemine ilişkin temel yaklaşım değişmedikçe, ciddi bir reform yapılmadıkça sırf büyüyen bütçe açıklarını kapatmak için yapılan vergi düzenlemeleri ile vergi adaleti sağlanamayacağı gibi bütçe disiplinini de kalıcı olarak çözüme kavuşturmak mümkün olmayacaktır. 

Diğer önemli bir konu da Magna Carta’dan beri yurttaşların bir rıza sözleşmesi (anayasa) kapsamında bir arada yaşamanın maliyetine katlanma iradesi olan “bütçe hakkı”nın Türkiye’de uğradığı büyük deformasyondur. Kamu harcamalarında keyfiliğin hâkim olduğu, millet adına denetim mekanizmasının çalışmadığı, şeffaflığın olmadığı, sorumluların hiçbir şekilde hesap vermediği bir yapıda, daha fazla vergi toplayalım demek, mükellefin güvensizliğini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Getirilen düzenlemelerin bazılarına bakalım:

CEZALARDA ÖLÇÜ KAÇIRILMIŞ GÖRÜNÜYOR

Beyanname vermeye, defter tutmaya, belge düzenlemeye, bildirim ve bilgi vermeye ilişkin Vergi Usul Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine uymamanın cezası olarak düzenlenen birinci derece ve ikinci derece usulsüzlük cezalarında, özel usulsüzlük cezalarında 40 kata kadar varan artışlar öneriliyor. 

Birkaç örnek verelim: Sermaye şirketlerinde; vergi ve harç beyannamelerinin süresinde verilmemiş olması, defterlerden herhangi birinin tutulmamış olması, işe başlamanın zamanında bildirilmemiş olması gibi nedenlerle öngörülen birinci derece usulsüzlük cezaları 1100 lira iken yaklaşık 20 kat artırılarak 20 bin liraya çıkarılıyor. Muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolara ilişkin usul ve esaslara uyulmamasının 40 bin lira olan özel usulsüzlük cezası 100 bin liraya çıkarılmıştı, Bütçe ve Plan Komisyonu’nda bu rakam 65 bin lira olarak revize edildi.

Fatura, serbest meslek makbuzu veya perakende satış fişi gibi belgelerin düzenlenmemesi halinde öngörülen 3 bin dört yüz lira olan özel usulsüzlük cezası her bir belge için (Belgede yer alacak tutarın yüzde 10’u) asgari 10 bin liraya çıkarılıyor. 

Üstelik bu belgeleri almayan nihai tüketicilere de asgari 5 bin lira özel usulsüzlük cezası öngörülüyor. Deniyor ki alıcı takip eden 5 iş günü içinde satıcıyı ihbar ederse bu cezadan kurtulur. Demek ki insanlar bundan sonra birbirini ihbar edecek. Nihai tüketicilere ceza öngörülmesi hukuka aykırıdır. Cezalarda ölçünün kaçırıldığını açık olarak görüyoruz. 

TİCARİ ÖDEMELERE GETİRİLEN TEVKİFAT VE CUMHURBAŞKANINA VERİLEN YETKİ

Aracı hizmet sağlayıcıları ve elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılarına yapılan ödemeler ile cumhurbaşkanınca belirlenen sektörler veya faaliyet konularına ilişkin mal ve hizmet alımlarına yönelik yapılan ödemelerden vergi tevkifatı (kesintisi) yapılmasına yönelik bir düzenleme getiriliyor. Yıllara sâri inşaat işleri hariç (Ki bunlar geçici vergiye tabi değildir.), sadece KDV de olan kaynakta vergi kesintisi, bazı ticari ve kurum kazançlarının ödemelerine de getiriliyor. Kurum veya ticari kazançlar üzerinden hem üç ayda bir geçici vergi ödenecek hem de bunların bir kısmı ödeme aşamasında kaynakta kesintiye tabi tutulacak. Elbette bu sistemi sakatlayan bir uygulama olur. Üstelik hangi ödemelerden hangi oranlarda vergi tevkifatı yapılacağına cumhurbaşkanı karar verecek. Anayasanın 73 maddesine göre, verginin ancak kanunla alınabileceği ilkesi gereği cumhurbaşkanına ancak yasayla belirlenen alt ve üst sınırla arasında oran tespit etme yetkisi verilebilir. 

MÜKELLEFLERİN DEVREDEN KDV’LERİ YOK EDİLİYOR

Beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin indirim hakkı sonlandırılıyor. Zaman aşımına bağlı olmaksızın yapılacak vergi incelemesinden sonra bu tutarın gelir ve kurumlar vergisi matrahında gider olarak dikkate alınması suretiyle yok edilmesi öneriliyor. Devreden KDV, özü itibarıyla mükellefin mali idareden bir alacağıdır, KDV sistematiği gereği indirilemiyorsa bunun iade edilmesi gerekir. Mükellef hem beşinci yılın sonuna kadar devreden KDV’nin finansman yükünü taşıyacak hem de matrahtan düştüğü için yüzde 75 oranında KDV alacağı yok olmuş olacaktır. Mükellefin zamanaşımı hakkını ortadan kaldıran bu düzenlemenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan mülkiyet hakkına ve vergi adaletine aykırı olduğu ortadadır.

KÜRESEL ASGARİ TAMAMLAYICI KURUMLAR VERGİSİ GELİYOR

Pek çok ülkede faaliyetleri olan ve 750 milyon Avro’nun üzerinde yıllık konsolide hasılatları bulunan küresel ölçekli şirketlerde ve diğer ülkelerdeki işletmelerinde yüzde 15’in altında kurumlar vergisi ödedikleri tespit edilirse OECD düzenlemesi uyarınca bunlardan tamamlayıcı vergi alınması öngörülüyor. Böylece vergi oranları çok düşük olan ülkelere faaliyetler kaydırılarak küresel şirketlerin vergi matrahlarını aşındırmaları önlenmeye çalışılıyor. Öyleyse Türkiye’de 2016 yılından beri yayımlanmayan vergi cenneti ülkelerin listesinin de artık Cumhurbaşkanlığı’nca ilan edilmesi gerekmiyor mu? 

YURTİÇİ ASGARİ KURUMLAR VERGİSİ GELİYOR

Getirilen bu düzenlemeyle yurtiçi kurumların, hesaplanan kurumlar vergisi, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının yüzde 10’undan az olamaz dendikten sonra bazı istisna ve indirimlerin düşülebileceği düzenleniyor. Bu götürü vergileme yaklaşımı modern vergicilik anlayışı ve serbest beyan sistemi ile bağdaşmaz ve birçok açıdan mahsurludur. Geçmiş yıl zararlarının indirimine bile izin verilmiyor. Gerçekten zarar etmiş olan işletmeler de bu vergiyi ödeyecek. Anayasamızın 73’üncü maddesinde yer verilen “mali gücüne göre vergi ödeme yükümlülüğü” ilkesine ve vergi hukukunun “vergilendirme safi kazanç ve iratlar üzerinden yapılır” ilkesine aykırıdır. 

Öte yandan enflasyon düzeltmesi yapıldığında sermayesi zayıf olan işletmeler ilave vergi ödemek zorunda kalacaklar. Bu durumda gerek asgari verginin gerekse enflasyon düzletme farkından kaynaklanan verginin marjinal ağırlığı, küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde daha büyük olacağı açıktır. Krizden de en çok bu işletmelerin etkileneceğini düşünürsek emekçilerden, dar ve sabit gelirlilerden sonra küçük ve orta ölçekli işletmelerin iflasları kaçınılmaz gözüküyor.

Kayıtdışılık çok fazla, şu kadar mükellef hiç vergi ödemiyor gerekçesiyle cezaları olabildiğince artırmak, götürü vergi uygulamaları tesis etmek, kurunun yanında yaş da yansın demek; vergi adaletine, mükellefin vergiye gönüllü uyumuna ve modern vergileme sistemine aykırıdır.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin IŞIK