15 Temmuz 2020 Tarih ve 7249 sayılı Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bir başka deyişle, her kentte Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) bağlı, son zamanların fırtınalar koparılmasına sebep olan “çoklu baro sistemi”, doğum sancılarının ardından hayatta ve yelkenini rüzgârla doldurmaya başlamıştır. İstanbul İkinci Barosu itirazlara rağmen onay makamındadır.
Yeri gelmişken belirtmeden geçmek istemiyorum. Tartışmalı olan bu konu 2010 yılından bu yana gündemi meşgul eden bir süreci tamamlayarak gelmektedir.
Bir zamandan beri gündemi meşgul eden konuyu bitirecek fitili ateşleyen noktanın konulmasına neden olan ise, 24 Nisan 2020 Cuma günü Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, Ankara Hacı Bayram Camii'nde verdiği Cuma hutbesinde yaptığı konuşmadır.
Konuşmada özetle, zina, fuhuş ve eşcinselliğin Allah'ın emri ile haram edilmiş, insanlığı ve insan neslini felakete sürükleyen haram fiiller olduğu dile getirilmiştir.
Bu duruma karşılık İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi, hutbe hakkında ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunurken, Ankara ve İzmir Baroları da kınayan bir açıklama yaptılar.
Kanunun amacı, barosunda 5000 ve üzerinde avukat üye sayısı bulunduran illerde, 2000 avukatın bir araya gelerek baro kurabilmelerine imkân tanınmaktadır. Bu da illerde birden fazla baro kurulmasını mümkün kılmaktadır. Çoklu baro diye ifade ettiğimiz durum, birçok il barosunun bölüneceğinin işaretidir.
Sanıyorum artık maziyi hatırlattığımız üzere, artık konumuza girmeye hazırız.
Bu vesile ile kalemimize verdiğimiz usul; esasın gerçeklerini ortaya koymak adına önceliğimizi oluşturur. Her gönülle hoş bir dostluğa yol alınmasına düşkünlüğü olan süveydamızın, kimseyi rahatsız etmeden lütuf olan konuşmalarımızda kelama ulaşmasını temenni ederim.
Meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşların kimsenin tekelinde olmayan demokratik, çağdaş, laik yapılarının korunması hem ilgili meslekler hem toplum yararı hem de ülkemiz demokrasisi için çok önemlidir.
SERBEST MESLEK VATANDAŞLIK BİLİNCİ Mİ? İNSAN OLABİLME SÜRECİ MİDİR?
Sanıyorum iddialı bir ara başlıkla serbest meslek anlayışının derin mana ve ehemmiyetine odaklanarak; geçmişinde ve geleceğinde var olan anlayışı ele almaya çalışalım.
Her serbest meslek genel olarak temelinde insanlığa yardım merkezlidir. Bu tespiti yapmak serbest meslek önceliğini gösterir.
Şöyle ki, doktorluk sağlık yardımı için varsa, avukatlar da hukuki yardım için vardır. Elbette Mali Müşavir de mali okuryazarlığın yanında ekonomik ve ticari hayatın gereksinimi olan kayıtlama sistemi ve bu hiyerarşik düzen üzerinde sistemik olarak verilerin nizam, intizamı için vardır.
Ortak özellikleri kadim tarihinden bu yana insanlığa yardım olan serbest mesleklerin, nitelikleri sebebiyle farklılık göstermesini de perdeleme yapmadan görmemiz gerekir.
Son olarak da serbest meslek “asiller” adına, yine onların ihtiyaçları için vekil sıfatı ile yapılır. Doktor hasta adına, avukat müvekkil adına, mali müşavir ise mükellef adına iş görür. Vazifeli olduğu konuyu; irdeleyerek, inceleyerek sonuca ulaştırır. Sonuçlanmasının ardından artık o vekilin işi kalmamıştır.
Dolayısıyla, meslekçi görüş denilen aşırı muhafazakâr anlayışı, meslek örgütleri şiddetle ret etmelidir. Her meslek kendini elbette içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde üstün ve önemli görür.
Hâlbuki ortak özellikleri görmek, farklılıkları abartmadan, saçma sapan uyduruk düşüncelere kuyruk olmamızı önler.
Durumu toparlayarak devam edecek olursak; demokratik bir ortamın olmazsa olmaz şartı, eğitim ve öğretimin kutup yıldızı kabul edilmesidir. Bu sayede; bağnaz ve yobaz insanlar yok oldukça, hak ve hukukunu bilen, bilinçli bireylerin omuzunda yükselen, mutlu ve müreffeh toplumlara doğru yol alırız.
Elbette özlemini duyduğumuz bu toplum ve toplum düzenine ulaşmak mefkuresi kolay olmayacaktır. Mücadele etmek ve karşıtlarla bir arada nasıl yaşanacağının öğrenilmesi gerekecektir.
Neticede tür olarak doğan canlı, çeşitli disiplinlerle hemhal olarak ancak insan(!) olabiliyor.
Bir anlamda renk ve ahenkle var olduğumuz yerin kocaman bir gökkuşağının altı olduğunu öğrenmeliyiz. Ki bu uzun süreçle olacak bir gerçekliktir.
Hangi gerçeğin yoluna revan oluyoruz? Beraberce düşünmeye çalışalım.
Bakalım gelecekte nasıl bir yol bedeli ile arzuladığımız özgürlük ve hürriyete meftun olacağız.
MESLEK YAPILANMALARIMIZ EVRENSEL DEĞİL
O vakit konumuz, vatandaş imgesinde insanın birey merkezli hürriyet ve özgürlükleri olması hasebi ile Ülkemiz için gündem olmuş “çoklu baro” sisteminin tıpkı, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği(TÜRMOB), Türkiye Tabipler Birliği ‘nin de(TTB) içinde yer alarak Anayasa ‘nın 135. Maddesi ile düzenlenen Sivil Toplum Kuruluşları ‘na olan kelebek etkisinin sorgulanması gereğini ortaya koymuştur.
Maddeyi bir kez daha hatırlayalım:
“Madde 135 - Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.”
Görüldüğü üzere Anayasamızda “belli bir mesleğe mensup olanların” her türlü öngörülen faaliyetlerini biçimlendiren hiçbir algı operasyonu yoktur. Bahsi geçen temel konu ise, mesleğin, kanuni sınırlamalar çerçevesinde vesayet altına alınmadan; hizmet noktalarına ulaştırılmasını sağlamaktır.
Öyle ki hizmette tüm bu temel madde içerisine dâhil olan meslek kuruluşları birbirleri ile tatlı bir rekabet halinde ve en önemlisi de birbirlerini tamamlayarak ilerlemeleri gerekmektedir.
Vatandaşın bu kuruluşlardan isteği elbette en iyi hizmeti alabilmek olduğu gibi; bu kuruluşlara üye tüm meslek insanları da kendi birliklerinden birçok beklenti içindedirler. Bu beklentileri tek tek yazmak yerine yine Anayasa ‘nın 135. Maddesine dönerek bakmamızda fayda var. Kısaca hizmetin en iyisini almak, tüm meslek mensuplarının vazgeçilmez hakkıdır.
Fakat meslek insanlarının yararına çalışması gereken bu “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları“ zamanla asli görevlerini bir kenara bırakarak, günümüze adaletsiz, taraftar zihniyeti ile hareket eden yancı ve eyyamcıların eşliğinde, ötekileştirme ve kutuplaşmanın tavan yaptığı merkezlere dönüştüler. Kötü ve adaletsiz yönetimler, tamamen kendi siyasi anlayışlarını dikte ederek, meslek örgütlerini manipüle etmişlerdir. Biliyoruz ki bu şekilde yönetilen mesleki kuruluşlar ve üst kuruluşları zoraki bir dayatmanın neticesinde tekel olmaktan öteye geçemez.
Oysa demokratik ve özgür mesleki kuruluş ve üst kuruluşların yani odaların ve bağlı oldukları birliklerin hak ve hukuk merkezinde üyelerine ayrımcılık yapmadan ifa edecekleri hizmetlerin adalet dâhilinde olacağı muhakkaktır.
MESELE ÇOKLU HALE GELMEKLE BİTMİYOR
O vakit bu etkileşimin sonuçlarını okumakta fayda görüyorum. Değişim şekilsel bir ifadeye sıkışmış gibi durmasına rağmen, hatta ülke halkının da geleceğine ışık tutmaktadır. Bir anlamda “çok başlılık” kuramını da beraberinde tehlike olarak düşündürüyor.
Toplumsal örgütlenmenin temeli olan bu kuruluşlar(ı); koruyup, kollamak vazifesi önce hukuki normlar ve sonrasında ise bunu hak eden halkın sahiplenmesi ile başarıya ulaşır.
Bir anlamda laftan öteye gidemeyenlerin, sözlerindeki yavanlıkları neticesi kelama ulaşamayan hallerinin mutlak eğitim ile bilinçli hale getirilmesi netice almaya doğru götürür. İşte bu yüzden ümmet, biat ve sadakat kültüründen gelme insanlarımızın, ilk mektepten başlayarak felsefe derslerine katılımlarını önemsiyorum. Sorgulayan toplum, kolay kolay geleceğini karanlığa teslim etmez. Kendi ile barışıktır ve görmek ile bakmanın ne demek olduğunu bilir. Mesela Mali Müşavirler olarak, 3568 sayılı Yasamızda Oda Kuruluşu (Madde 15) başlığı altını okuryazar olmalıydık.(!) Ne var ne yok bilerek, cesaretle yıllardır yönetimi tekellerinde tutanlara karşı muhalefet edilebilirdi. Her ne kadar Üst Birlik gücünü ellerinde tutsalar dahi; birinde olmayan diğerinde, birincide olmayan yüz birincide mutlaka başarılabilirdi.
Bu konuya aşağıda tekrar çok kısa döneceğimi ifade ederek, burada askıya alıyorum.
TÜRMOB çoklu oda tartışmalarının neresinde?
Delegelik dağıtan il odalarının işaret ettiklerini seçmek zorunda kalan taraftar zihniyetinin yok edilmesi ve Birliğimizin vesayet altından kurtularak, “üst meslek kuruluşları” tanımlamasını hakkıyla ifa edebilmesini diliyoruz. Olur ya belki Oda ve Üst Birlik seçimlerini gerekli yerlerden ilgili izinler ve sıkı siber güvenlik önlemleri alınarak iki seçim de aynı anda elektronik ortamda yapılabilir. Hem masraftan kurtulmuş olunur hem de özgür iradenin çok daha fazla tecelli ettiği bir ortamda yüksek katılım oranıyla sonuca gidilmiş olur. Elektronik ortamda haksız rekabet eden, seçime gölge düşüren de azalacağından isabetli bir uygulama olacaktır. Delege ağalığı ortadan kalkacaktır. Bir gider kalemi daha yok olmuş olacaktır.
Yapılması düşünülen hatta barolar için yapılmış olan düzenlemelerde, hedef birden fazla mesleki kuruluşun meslek insanlarına hizmet veriyor olmasıdır. Meslek insanı istediği mesleki kuruluşu tercih ederek, dayatma ve tekelcilikten kurtulmuş olacaktır. Tabi olarak mesleki kuruluşlar yine bir merkezden mesleki üst kuruluşları tarafından yönetilecektir. Elbette birçok düzenlemeden sonra elde kalan yapılanma, illerde birden fazla çoklu meslek kuruluşlarının kuruluyor olmasıdır.
Mesela, Mali İdare ‘yi yakından ilgilendiren biçimi ile üye sayısı beş bini aşan illerde iki bin üye ile yeni bir mali müşavir odasının kurulması ve örgütlenmesi mümkün olacak. Aslında birkaç ilimizi kapsayan bu düzenlemenin anlamı, o illerdeki oda sayısının artmasından başka bir şey değildir. Bu iller, şimdilik İstanbul, Ankara, İzmir olarak yansımaktadır. İlgili yasal prosedürler gerçekleştiği vakit, seçim zamanlarında görmeye alıştığımız üzere, üyelerin hemşehri politikaları arzu edilen sonuçlara gidilmesine olanak tanıyabilir.
TÜRMOB birlik çatısı altında tüm bağlı odaların 112356 civarında Serbest Muhasebeci Mali Müşavir üyesi var. En fazla üyesi olan odalarımız ise sırasıyla; İstanbul: 44372, Ankara: 13498, İzmir: 7976, Bursa: 5122 ‘tür.(16.10.2020)
Bunun yüzdesinin ne kadar ve nasıl olacağı hususu şimdilik öngörümüzde ve fakat e-Köleliğin var olduğu şu günlerde, bu öngörünün olmamasının önünde bir engel yoktur. Bir tüzel kişilik veya gerçek kişinin noter ile olan işlemlerinde genel teamül, kanuni iş merkezinin bulunduğu veya ikametinin bulunduğu yer noterliğinde işlem yapılması esas kabul edilmektedir. Eğer ki mali müşavire de böyle bir tahdit konulmazsa, kendi serbest meslek iş merkezinin bulunduğu yerden, diğer illerdeki müşterilerine dilediği gibi hizmet vermesinin önünde bir engel olmayacak ve tercihi neticesinde kendini en iyi tanımlayan, yakın hissettiği oda üyeliğine geçecektir.
“Salıncak Odalar” dolayısıyla devamlı kapanma tehlikesi altında bir vesayet savaşı vereceklerdir. Belki de düzenleme neticesinde, coğrafyamızda var olan yedi ana bölgesel oda kurularak hizmet eşiği devam ettirilebilir. Temsilcilik gibi örgütlenmeler ise illerde gerektiğinde meslek insanlarının iletişim ve koordinasyonunu için olmalıdır.
Şimdi yukarıda askıya bıraktığımız 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu‘nda “Oda Kuruluşu (Madde 15) başlığı altını okuryazar olmalıydık.(!)” çıkarımına. Maddenin 1.paragrafı;
“Bölgesi içinde kendi mesleği konusunda en az 250 meslek mensubu bulunan il merkezlerinde ve bölgesi içinde 250 meslek mensubu bulunan ilçelerde (Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçeler hariç) bir oda kurulur. Ayrı ayrı kurulan serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları, bulundukları ilin veya ilçenin adıyla anılır. Ancak, ilçelerde oda kurulabilmesi için o ilçedeki en az 100 meslek mensubunun yazılı başvurusu aranır.”
Diye yol haritası verir.
Oysa 3568 sayılı Kanun ‘un 15. Maddesi zaten an itibari ile il merkezlerinde ve bölgesi içinde 250 meslek mensubu bulunan ilçelerde (Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçeler hariç) olmak üzere zaten “çoklu oda”(!) kuruluyor. Hatta yeni yapılması düşünülen Mali Müşavir Odaları düzenlemeleri belki de çoklu oda olgusunu zora sokacaktır.(!) Şöyle ki;
TÜRMOB resmi web sitesinden birebir alıntıladığım şekli ile aslında Üst Birlik çatısı altında kanunla istenen şartları karşılayarak kurulmuş, hizmet veren iller ve çoklu odaları (ilçe odaları) mevcuttur.
Bunları tablo yardımıyla gösterelim.;
ANTALYA |
HATAY |
MUĞLA |
TEKİRDAĞ |
||||
ANTALYA |
3271 |
HATAY |
791 |
MUĞLA |
735 |
TEKİRDAĞ |
583 |
ALANYA |
592 |
İSKENDERUN |
391 |
BODRUM |
388 |
ÇORLU |
375 |
MANAVGAT |
389 |
FETHİYE |
299 |
Dikkatinize sunmak istediğim bir tersliği yazarak, sorgulamanıza bırakıyorum.
Tabloda yüksek üye sayısı olan odaları göremiyoruz değil mi?
Yıllardır aynı grup ve o gruplarda yer alan simaların meslek insanları karşısında laftan öteye geçmeyen konuşmalarında, birbirlerine servis ettiklerinin boş şeyler olmasından öteye geçmediği ortada bir gerçekliktir. Algı ise, kapalı kapılar ardında aynılaşarak bulundukları makamın o meslek üzerine olan üstünlüğü sayesinde getirisi ve menfaat temini üzerinedir. Gerçekten bir lider yönetişim yapmak isteyenlerin bir şekilde yeni bir oda kurma gayret ve tenezzülü dahi olmamıştır.
Manidar değilse bu durum, güçlü olana karşı boyun eğen diğer muhalif odakları sorgulamak gerekecektir.(!) Yahut da bu durum koz kullanılıp, başka çıkarlar mı elde edildi?
ÇOKLU ODA DOĞRU TERCİH OLABİLİR Mİ?
Yıllardır yöneticiliği meslek edinmiş kendini üstünlerden görenler için, “çok” tabiri zahmet anlamı taşıdığına delalet eder. Çünkü çoklanma her anlamda olacağından orkestral bir idare zorlanarak tek sese doğru itilmeye çalışılacaktır. Bu gerçeklik demokratik bir manifestoyu zorlayıcıdır. “Enstrümantal” aletlerin her birini farklı renk ve ahenk içinde saklanmış, toplu halde yaşayabilmenin neticesi ayrı fikir ve karakterleri renk, dil, din tezatında birleştirmenin sırrı içinde kendinizi bulursunuz.
Birleşme gerçekleşirse ne ala. Ya tersi olursa?
Demek ki doğru notalar üzerinden kendimizi dinlemeliyiz. Ben diyerek sadece kendimizi ilah görmeye başlarız ki, işte orkestra kendini bir başkasından dinleme sanatıdır. Başkası sizin nefesinizin enstrümantal karşılığıdır. Aynadaki yansımanızdır.
Her enstrüman kendine has varlığı ile ayrı ayrı kendini ifade eder. Ehil elde ise sırra kadem basmaz ve doğru tercih ile çok sesliliğin muhteşem sonucuna dem vurur.
İnanılmaz belki ama (ah)lanmadan, (vah)lanmadan All(ah)’a şehadet eden sırda kendini bulur.
Demek ki “çok” olandan korkmadan, “çoklanmayı” öğrenmemiz icap eder.
Var olan sistemin değiştirilerek geliştirilmesi de belki çözümün adresi olabilir. Ve fakat öncelikle yönetişim katında olanların zihniyet değişikliğine evrilerek, bulundukları yerleri terk ederek, onursallığa ulaşmalarını daha bir önemsiyorum.
Öyle ki, şu an yaşadığımız ve her kesimin hemen hemen memnuniyetine mazhar olmayan, haybeci tanıdık simaları döngüsel olarak karşımıza çıkaran kendi içinde tutarlı ve fakat dışındakilere çarpık olan sistem acilen değişime uğramalıdır. Hem de TÜRMOB ‘dan başlayarak, TÜRMOB ‘a rağmen her bir il odaları da dâhil. Bu revize yapılırken evvelden beri dileğim olan şekilde, DENETÇİ ODALARI kurulması ve Yeminli Mali Müşavir Odalarının da ayrılması üzerindeki tazyiklerin kaldırılması icap eder. Böylece Mali Sistem üç ana oda etrafında toplanarak, bir üst birlik çatısına kavuşabilir.
Şart değil ise, üst birlik dahi üç oda için ayrı ayrı olabilir.
Sorgulama yapalım diyecek olursak; bu defa da şunu sorabiliriz belki. Gerçekten çoklu meslek odası neye göre ve kime göre çözüm olabilir; kime göre hangi tehlikeyi içeriyor da neye göre tehlike görülmekte?
Bir meslek insanı olarak konunun siyasi ayağından ari olarak, kendi fikirlerimden yola çıkarak biraz da mesleki örgütlenmelerimize zorunlu olarak at gözlüğü ile baktığımız varsayımına ulaştığım kanaatindeyim. Yıllar var ki belki geçimlik derdi beni ve her bir meslektaşımı öyle perdelemiş ki yönetişim katına bakmak aklımızın ucundan bile geçmemiş.
Üst katta neler oluyor diye bakmak yerine üst akıllara kiraya verdiğimiz bu yerleri cam tavan sendromunda olduğu gibi görerek, bana dokunmayan bin yaşasın gözlüğünü takarak devamlı bir şeyler tasarruf etmişiz. Ki, on binlerce üyesi olan bir odanın seçimlerini dahi pas geçerek, küçük küçük zihniyetlerin büyük kazanımlarına yol açmışız(!) Hak ettiğimiz gibi yönetildik kısaca.(!)
Bizim olan aidatlar ile bizi baskılamaya çalışanları görmezden gelerek.
Çoklu meslek odaları çalışması henüz başlamış ve tezahürleri ise, öncelikli olarak Türk Tabipler Birliği (TTP) ve Türkiye Makine Mühendisleri Odası(TMMO) ile Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği üzerinden “sicili bozuk” diye yapılmaktadır.
Birlik olup güçlü irade ortaya koyarak; şiddetle, istememiz mutlak olan kimseyi ötekileştirmeyen ve değişimi düşünülen sistem ile dil, din, ırk ayırmayan, yani etnik-mezhepsel temelini öne çıkaran odaların kurulmasına izin vermemeliyiz.
Bu vesile ile olası düzenlemelerin, meslek etiği çizgisinde meslek kuruluşları ve üst kuruluşları üyelerinin geleceğine katkısının faydalı olmasını temenni ederim.
Belki de neme lazım, endişe etmeye hacet kalmaz. Beyhudedir belki de. Bilemeyiz ki, hakkımızda hayır olan hangisi?
Öyleyse söz büyüğün olsun. Buyurun;
“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye, endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Şems-i Tebrizi
Saygılarımla.16.10.2020
Selahattin İPEK
Sorumlu Denetçi
[email protected]
Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)