Politika faiz oranındaki bu cesur artışın asıl sebebi daha çok yurtdışından sıcak para çekebilme hamlesi gibi görünüyor. Uzun süredir bu konuda arayış içinde olan Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan ikilisi ile yabancı fonlar arasında faiz ve kur düzeyi ile ilgili bir mutabakata varılmış olabileceğini düşünüyorum. Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamalardan, politika faizi oranının bir miktar daha (250 veya 500 baz puan) artırılarak faiz artış sürecinin sonlandırılacağı, yılsonu dolar kurunun ise 30 lira civarında tutulacağı anlaşılıyor. Arjantin’den sonra dünyanın en yüksek faizini veren ülke konumuna yükselmiş olacağız. Sıcak para gelecek, Türkiye’de kısa vadede dünyanın en yüksek faizini elde edecek, kurdan da kayba uğramayacağı için döviz bazında yüksek getiri elde edecek. Ne oldu? Sonunda elin tefecisine mahkûm olduk ama siz bunu başarı gibi de anlatabilirsiniz.
Pandemi sonrası diğer ülkeler enflasyonu dizginlemek için faizleri yükseltirken Türkiye’yi yönetenler “nas” dediler, epistemolojik kopuş dediler, politika faizini yüzde 8.5’a kadar düşürdüler; kur zıpladı, resmi enflasyon yüzde 85’lere çıktı. Rezervler eridi, cari açık, döviz borçları ve bütçe açığı riskli seviyelere yükseldi. Belli kesimler zenginleşirken enflasyonun bozduğu gelir dağılımı ve yoksullaşmanın faturası dar ve sabit gelirlilere çıktı. Ödemeler dengesi krizi riski olmasa, tüketime ve borçlanmaya dayalı kalitesiz büyüme modelleri sürdürülebilir olsa iktidarın bu gidişe itirazı da olmazdı. Şimdi mecburen rasyonel zemine ve klasik ekonomi politikalarına döndük diyorlar ama çok yüksek maliyetlerle karşı karşıyayız.
ENFLASYONLA SÖZDE MÜCADELE
Yüzde 61 civarında gerçekleşen resmi enflasyon oranına göre bile yüzde 40’a çıkarılan politika faizi (yıllık bileşik hesabıyla), hâlâ yüzde 7.6 civarında bir negatif reel faize işaret ediyor. Gelecek 12 ayda beklenen enflasyona göre ise yüzde 3.6 civarında bir pozitif reel faiz verilebilir. Ancak Türkiye’de son yıllarda beklenen enflasyon rakamlarının hiç tutmadığını ve sürekli yukarı doğru revize edildiğini biliyoruz. Sayın Şimşek, enflasyonu düşürmekte kararlı olduklarını ve bunun sürdürülebilir büyümenin önkoşulu olduğunu söylüyor. Yerinde ve doğru bir değerlendirme ancak bunun sadece faiz oranlarının artırılmasıyla sağlanması mümkün görünmüyor.
Merkez Bankası yeterince miktarsal sıkılaştırmaya gitmediği için piyasada likidite bolluğu var. Bütçe açığının 2022’de 139.1 milyar lira iken, 2023 yılında 1 trilyon 633 milyar lira, 2024 yılında ise 2 trilyon 652 milyar lira olacağı öngörülüyor. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2023 yılında 36.5 milyar lira olan bütçesi, 2024 yılında yüzde 151 artışla 91.8 milyar liraya çıkarıldı. KÖİ projeleri kara delik gibi bütçeyi yutmaya devam ediyor. Devletin tasarruf yapmadığı bir yerde enflasyonla mücadele yapıldığına kimse inanmaz. Kaldı ki önümüzdeki yerel seçime kadar kamunun para dağıtacağını geçmiş tecrübelerimize dayanarak söyleyebiliriz. Demek ki yerel seçime kadar enflasyonla mücadele ediliyormuş gibi yapılacak.
FATURA YİNE DAR GELİRLİLERE VE EMEKÇİLERE ÇIKARILIYOR
Enflasyonun yükseltilmesi kolaydır ama düşürülmesi zordur. Uluslararası petrol, gaz, emtia ve gıda fiyatlarındaki düşüşlere rağmen yurtiçinde enflasyon düşmüyor. Maliyetlerdeki artışlar frenlenemiyor, hizmet ve gıda enflasyonu kolay kolay düşmeyecek gibi duruyor. Gıda enflasyonunun bir sebebi de yanlış politikalarla çökertilen tarım sektörüdür. Birleşik Kamu-İş’in kasım ayı araştırmasına göre gıda fiyatları son bir yılda yüzde 104.1 oranında, yılın ilk 11 aylık döneminde ise yüzde 88.5 oranında artış gösterdi. Türkiye’nin yüksek enflasyon sürecine girdiği Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için bu yıl kasım ayında vatandaşların 631 lira ödemek zorunda kaldıkları tespiti yapılıyor.
Dün enflasyonun altında ezdirilen dar gelirliler ve emekçilerin, yerel seçimlerden sonra adı konmamış bir IMF programının da faturasını ödemek zorunda kalacakları anlaşılıyor. Ekonomik daralma, iflaslar ve işsizlikte artış, uygulanacak kemer sıkma programının doğal sonucu ama fatura hep