Belki eski Türkçe'den gelen bir alışkanlık­la bu tür adamlarını dışlamıyor, benimsi­yor, gıpta ediyor ve o yöntemleri genelleş­tirmeye çalışıyoruz.

Etrafımızda en azından dolandırılmak için denenmeyen, haftada bir telefon do­landırıcılığı taciziyle karşı karşıya kalma­yan yok gibi. Basından öğrendiğimize gö­re telefon dolandırıcılığı bir sektör, iş kolu haline gelip call center (çağrı merkezi) bü­yüklüğünde organizasyonlara dönüşmüş, hatta bazı ilçelerde üstlenmiştir.

Telefon dolandırıcılığı dışında yazılım korsanlığı da (hackerlık) aldı başını gidi­yor. Gerçi bu konu sadece Türkiye'nin de­ğil dünyanın belası. Çok yaygın olan tele­fon dolandırıcılığı ve hackerlık yanında bi­zim sorunlarımız daha derin sanki. Oyun oynar gibi suç işleniyor.

Kara para

Boyutları konusunda rivayet muhtelif olmakla birlikte, senede onlarca milyar do­ların aşıldığı konusunda hemen herkesim mutabık. Bu gelirlerin sosyal dokuda yara­tabileceği tahribat, siyasal yapıyı nasıl et­kilediği halen net değil.

Kumar, bahis, silah, uyuşturucu, rüşvet, zimmet, fuhuş, kaçak mal, hayali KDV ia­desi, şantaj, suçlama ile korkutma-kurtar­ma borsaları, çökme operasyonları, racon­la-cemaatle sorun çözücüler, tahsilat işle­ri, kamu bankalarından kredi vurgunları, her türlü yasak madde satışı vb. yasa dışı faaliyetlerden, ihale yolsuzluklarından el­de edilen (kara) gelirler, sahte belge, muh­teviyatı itibariyle yanıltıcı belge ticareti bu çerçeveden ilk akla gelenler.

Denetimin zayıf olduğu ortamlarda en hızlı güçlenen sektör budur. Hemen her taşın altında "mafyavari” organizasyonlar çıkmasının nedeni denetim, cezasızlık ve adalet sürecindeki zafiyetlerdir.

Zaman zaman köşeye sıkışanlar, "Bir ko­nuşursam yer yerinden oynar" diyor ve su­suyor. Bazıları çektikleri videolarla sürekli ve o kadar çok şey anlattı ki insan içinden inşallah doğru değildir, bu kadar da olma­mıştır diye dua ediyor.

Rekabet içinde veya halef selef olan kara paracılar, birbiri hakkında dosyalar oluş­turup, ucunu birbirine gösterecek, "Şantaj dengesi" kurma peşinde. Her şey ortada, herkesin gözünün içine baka baka, cinayet­ler bile saklama, saklanma gereği duyulma­dan işleniyor. Popüler olanların en babayi­ğidi bir kaç hafta televizyonların her haltı bilen kadrolu yorumcularınca çiğnendik­ten sonra, toplumsal hafızasızlığımıza tü­kürülüp, unutulup gidiyor.

İstisnasız her kurum, kişi bir şekilde, bir yolla denetlenmeli, hesap vermeli, verebil­melidir. Hesap verebilecek olan hesap so­rabilir. Aksi halde paralize olur ki toplum olarak bu durumdayız.

Birlikte askerlik yaptığımız bir arkadaşın sözleri hep kulaklarımdadır. "İşi bileceksin, işe gitmeyeceksin. İşi bileceksin, iş yapma­yacaksın. Çalışıyor rollerindeyiz abi."

Osmanlı'nın yasağı kaç gün sürer?

Osmanlı'nın yasağı, kuralı 3 gün değil sü­rekli olsa. Kurallara uymayanların anında üzerine gidilse, gereği yapılsa, cezası ve­rilse. Bunun görenler de "pabucun pahalı" olduğunu, "her işin bir ceremesi" olduğu­nu görüp hesabını ona göre yapsa ve sonuç­larına da katlansa. "Kör parmağım gözüne" dercesine, ayan beyan ortada olan olaylara anında müdahale edilse.

Dolandırıcılara madalya yerine "kelep­çe" takılsa. Yanına koruma verip, havaa­lanlarındaki VIP salonlarında ağırlama­sak. Yasadışı olaylara kalkışanlara özendi­recek tablolar yaratılmasa. Gençler mafyoz adamların şaşalı, hapishane dâhil her yer­de itibarlı, korkulan adam muamelesi gö­ren, bazen bunların yaşça büyük olanları­nın daha genç olanlarıyla yaptıkları çatış­malara bakıp, "falanca abi artık yaşlandı. Bu işlerde meydanı bizim gibi gençlere bı­raksın" özenmelerine girmeseler.

Konuyu vergi konusuna bağlayarak biti­reyim. Kayıt dışılıkla mücadele sadece ver­gi konusu ile sınırlı ele alınamaz. Kayıt dı­şılıkla yolsuzluk ve kara para üçüz kardeş­tir. Devlet yumruğunu masaya vurmazsa, kargaların insafına kalırız.

Dünya | Zeki GÜNDÜZ