Yazılı ve görsel basında, sosyal medyada, dost meclislerinde her seferinde vergide adalet kavramını sıklıkla duymaya/görmeye başladık. Hatta ben de bazı konuşmalarımda, yazılarımda vergide adalet kavramını da kullandım. En son sendikaların basın açıklamaları ile eylemlerindeki pankartlarında da vergide adalet ifadesine denk geldiğimde bununla alakalı bir yazı kaleme almam gerektiğine karar verdim.

Çünkü bir şey isterken istediğimiz şeyi doğru ifade etmemiz sonucun gerçekleşmesi adına oldukça önemlidir. Her ne kadar istenilen şey –kısmen- açık olsa da yeteri kadar isteği(mizi) yansıtmamaktadır.

O nedenle önce adalet sonra da vergi(lendirme)de adalet kavramını izah etmeye çalışayım.

Nedir adalet?

Bir şeyi anla(t)manın en iyi yollarından biri de o kişileri o şeyden mahrum ederek o şeyin varlığını anlamalarını sağlamaktır. Yunan felsefesinin başlangıç dönemlerinde bu yöntem kullanılmış ve “adaletsizlik olmasaydı, insanlar adaletin ne olduğunu bilmeyeceklerdi” ifadesi temel argümanlardan biri olmuştur. Yani suyun kıymetini anlamak için önce sudan mahrum kalmak gerekir. Bu tedrisat türü oldukça sert bir şekilde gerekeni öğretmektedir.

Bu anlamda adalet kavramı için öncelikle adaletin sözlük anlamına bakmak gerekmektedir. Türk Dil Kurumu, hak sözcüğünün karşılığı olarak; adalet, adaletin veya hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey ya da kazanç, harcanmış, sarf edilmiş emek, dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, pay, emek karşılığı ücret kavramlarını kullanmaktadır.

Hukuk kavramı da esasında etimolojik kökeni bakımından dilimize Arapçadan geçmiş olan hak sözcüğünün çoğuludur. “Hak” kavramı hukuk literatüründe “hukuken korunan menfaat”, “davranış özgürlüğü”, “sahiplik ileri sürebilme”, “yasaca tanınan ayrıcalık” gibi anlamlara gelmektedir.

İlaveten etimolojik köken olarak Arapçadan adl kelimesinden dilimize geçmiş adalet terimi hak ve hukuk içinde değerlendirilen bir kavramdır. Adalet kavramını iki şekilde düşünmek gerekir; dağıtıcı adalet ve denkleştirici adalet.

Dağıtıcı adalet, herkesin payına düşeni yeteneği, ödevleri ve toplum içindeki durumuna göre alması demektir. Denkleştirici adalet ise hukuki ilişkilerde taraf olanların eşit muamele görmeleri olarak tanımlanabilir. 

“Vergide adalet” mi yoksa “vergilendirmede adalet” mi?

Kamunun normal gelirleri arasında sayılan vergi, kamu harcamalarını finanse etmek amacıyla ve maliye politikası aracı olarak kullanılan gerek merkezi yönetim gerekse yetki verilen –belediyeler gibi- diğer kamu kurum ve kuruluşlar tarafından tahsil edilen hem cebri hem de karşılıksız olan en önemli kamu geliridir.

Vergi Usul Kanunu’nun Vergi Alacağının Tayini başlıklı Dördüncü Bölümünde (VUK m.19 ilâ m.23) vergilendirme aşamaları özel olarak belirlenmiştir. Bu sürece vergilendirme süreci adı verilir.

Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden verginin tahsiline uzanan vergilendirme sürecinde vergi idaresi vergi kanunlarında gösterilen usulleri izleyerek vergi ödevlileri hakkında idari işlemler tesis etmektedir.

Buna göre vergilendirme süreci, vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden sonra idari bir işlem olan tarh ile başlayıp tahsil ile biten süreci ifade eder. Bu süreçte, vergi idaresi, vergi ile ilgili 4 ayrı aşama uygular. Bunlar verginin tarhı, tebliği, tahakkuku ve tahsilidir. Ancak bu 4 aşamadan önce verginin doğması yani vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi gerekmektedir.

Vergilendirme yetkisi ise devletin, ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücüdür. Devletin vergilendirme yetkisi, Anayasa m.73 uyarınca kamu giderlerinin finansmanı, yasallık, mali güç, genellik, eşitlik, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ile diğer ilgili anayasal ilkeler ile belirlenmiştir.

Buna göre vergilendirme, yetkisini Anayasa ve diğer kanunlarla birlikte genel tebliğ, Cumhurbaşkanı kararı, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, uluslararası vergi anlaşmaları ve diğer kaynaklardan alan ve vergiyi doğuran olayla başlayan ve tahsil sürecinin her aşamasını kapsayan geniş bir kavramdır.

Diğer taraftan söz konusu enstrümanlarla verginin usul ve esasları hüküm altına alınmaktadır. Bu süreçte özellikle kanunların ihdas aşamalarında verginin konusu, mükellefiyeti, verginin oranı ve matrahı belirlenmekte bunların belirlenmesinde mükellefin ailevi durumu, gelir ve servet durumu vs. gibi kıstaslar da dikkate alınmaktadır.

İşte tam da bu noktada vergi adaleti kendine yer bulabilmekte ve bu sürecin olması gerektiği noktada şekillenmesi gerekmektedir ki bu duruma vergilendirmede adalet denilmesi gerekmektedir.

Vergilendirmede adalet sağlandıktan sonraki aşamada verginin ne ölçüde adil olduğu saptanır ki buna da vergide adalet adı verilebilir.

Bu nedenle vergi adaletinden bahsedilebilmesi için vergilendirmede adalet kavramına odaklanılmalı ve adaletin burada aran(ıl)ması gerekmektedir. Aksi durumda vergilendirmede, adalet tesis edilemeden vergide adalet aranması pek bir anlamlı olmayacaktır.

Ezcümle adalet, vergilendirme sürecinde aranılıp tesis edilmeli ardından uygulamada gerçek hayata tesiri açısından- ne ölçüde adil olduğu saptanmalıdır ki bu noktada vergide adalet kavramı yerine vergilendirmede adalet kavramının kullanılması vergi tekniği açısından daha doğru bir kavram olacaktır.

Kaynak: T24 | Murat BATI