Değerli okurlar, beni takip edenler bilir, devreden KDV sorununu bu köşede defalarca yazdım. Devreden KDV, mükellefin ödediği KDV’yi indirimle gideremediği için iade hakkı olan işlemleri varsa “iade” adı altında devletten alacağı, bu tür işlemleri yoksa gelecekte tahsil edeceği KDV’lerden mahsup etmek suretiyle yine devletten alacağı tutarlardır.
KDV Kanununun KDV indirimini düzenleyen 29 uncu maddesine göre mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak yüklendikleri KDV’leri indirebilirler.
Bu maddeye göre indirim hakkı, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir.
Bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devreder ve mükellefe iade edilmez.
Bunun istisnaları vardır.
Birinci istisna, KDV oranı Cumhurbaşkanı tarafından indirilmiş (%1 veya %10 olarak belirlenmiş) teslim ve hizmetlerle ilgili olup indirilemeyen ve tutarı Cumhurbaşkanınca tespit edilecek sınırı aşan KDV’nin, nakden ve/veya mahsuben iade edilmesidir.
İkincisi ise tam istisna kapsamına giren işlemlerde (KDV Kanununun 11, 13, 14 ve 15 inci maddeleri ile 17 nci maddenin (4) numaralı fıkrasının (s) bendi uyarınca KDV’den istisna edilmiş bulunan işlemler) vergiye tabi işlemlerin olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az olması hallerinde KDV’nin iadesidir.
Özetlemek gerekirse, kanunda sayılmış olan tam istisna konusu işlemler, tam istisna mahiyetindeki geçici istisnalar ile indirimli orana tabi işlemlerde “indirilemeyen KDV”nin iadesi mümkün olup, diğer işlemlerde indirilemeyen KDV herhangi bir süre sınırı olmadan izleyen dönemlere nominal tutarı ile devreder. Herhangi bir endekslemeye tabi tutulmaz. Devreden bu KDV’ler, izleyen dönemlerde KDV beyannamesinin “önceki dönemden devreden KDV” satırında gösterilmek suretiyle bu dönemlerde hesaplanacak KDV’lerden indirilir.
Devreden KDV’nin herhangi bri endekslemeye tabi tutulmadan izleyen dönemlere devri zaten mükellef aleyhine bir durumdur. Çünkü enflasyonist dönemlerde bu tutar (alacak) erir.
Devreden KDV’nin mükellefe iade edilmemesi ve endekslenmeden izleyen dönemlere devri devletin finansman maliyetine katlanmadan mükellefin parasını kullanması anlamına gelir.
İşte bu nedenledir ki mükellefler, devreden KDV sorununun çözülmesi ve mükelleflere iade edilmesi yoluyla tasfiyesi yönündeki taleplerini sürekli gündemde tutmuşlardır.
Sayın Naci AĞBAL’ın Maliye Bakanı olduğu dönemde "devreden KDV’nin 12 ay içinde indirim yoluyla giderilememesi halinde mükellefe iadesini" öngören bir yasal düzenleme, tam hayata geçirilmek üzereyken Meclis Genel Kurulunda son dakikada verilen bir önergeyle metinden çıkarılmıştı.
O dönemde bu düzenlemenin yapılmaması, iadeyi yapmaya devletin gücünün olmadığı gerekçesiyle savunulmuştu.
Torba yasa ile KDV indirim hakkı beş yılla sınırlandırıldı!
“Devreden KDV sorunu” sıcaklığını eskisi kadar korumamakla birlikte gündemde kalmaya devam ederken, beklenmedik bir şekilde son torba yasa ile yapılan düzenleme ile mükelleflerin KDV indirim hakkı beş takvim yılı ile sınırlandırıldı.
Söz konusu düzenlemeye göre, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarları, indirim KDV hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacak ve mükellefin üç yıl içindeki talebine bağlı olarak bir yıl içinde yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.
Bunun anlamı devletin KDV borcunu tek taraflı olarak silmiş olmasıdır. Meşakkatli bir süreç sonunda vergi incelemesi ile bu KDV indiriminin gerçekliği sorgulanacak ve uygun görülen tutarı, incelemenin tamamlandığı yılda gider olarak yazdırılmak suretiyle mükellefe kısmen iade edecek.
Mükellefin %25 kurumlar vergisine tabi olduğunu varsayarsak, inceleme sonucunda mükellefin 100 birimlik KDV alacağının tamamı doğru kabul edilecek olursa devlet 100 birimlik mükellef alacağının sadece 25 birimlik kısmını iade edecek demektir. Tabii ki bunu da yaklaşık 9 yıla kadar sürebilecek bir gecikmeyle…
Bu düzenlemenin gerekçesi, devletin devreden KDV’nin önemli bir kısmını, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanımından kaynaklanıyor varsayması. Tabii ki bu tutarların bir kısmı bundan kaynaklanıyor olabilir. Bunu devletin 8 bine yaklaşan vergi müfettişi ile tespit edebilmesi gerekir. Bunu yapmayıp, kurunun yanında yaşı da yakarak, toptancı bir yaklaşımla “KDV alacağınızı siliyorum/vermiyorum” demesi çok ama çok sıkıntılı bir durumdur. Mükellef haklarının çok ciddi bir ihlalidir. Mülkiyet hakkına sebepsiz, haksız ve ölçüsüz bir müdahaledir.
Üstelik devreden KDV; yatırımlar, zararına satış, iade hakkının eksik kullanılması veya vergi dairesince eksik kullandırılması sebebiyle de oluşmuş olabilir. Bütün bu durumlarda mükellefe izah etme hakkı tanınarak KDV indirim hakkının korunması sağlanabilirdi.
Yapılan bu kısıtlamanın hiçbir haklı tarafının olmadığını düşünüyorum.
Düzenleme ne zaman yürürlüğe girecek?
Torba yasa ile yapılan değişiklik 1.1.2030 tarihinde yürürlüğe girecek. Buna göre indirim hakkı kısıtlanan KDV’lerin bu tarihten itibaren yüklenilmiş olması gerekir.
Oysa madde gerekçesinde yer alan açıklamalardan, Hazine ve Maliye Bakanlığının 1.1.2030 tarihinden önce yüklenilmiş olan KDV’ler için de indirim süresini beş takvim yılı ile sınırlı olarak uygulatma niyetinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yaklaşım yasal düzenlemenin geriye doğru yürütülmesi anlamına gelir.
Uygulama nasıl yapılacak?
7524 sayılı Torba Yasa ile KDV Kanununun 58 inci maddesine eklenen 2 nci fıkrada, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin nasıl ve ne zaman gider olarak dikkate alınabileceği düzenlenmiş bulunuyor.
Maddeye eklenen 3 üncü fıkrada ise, Hazine ve Maliye Bakanlığının, bu maddenin uygulanmasında vergi incelemesi dışında farklı usuller tespit etmeye, maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili olduğu hükme bağlanıyor.
Söz konusu hükümler 01.01.2030 tarihinde yürürlüğe gireceği için, yakın zamanda Hazine ve Maliye Bakanlığının usul ve esasları belirleme yetkisini kullanmasını beklemiyorum.
Yasal düzenleme ve gerekçede yer alan açıklamalardan hareketle sürecin aşağıdaki şekilde yürütüleceği anlaşılıyor:
-Gerekçedeki açıklamalara göre, 2025-2029 takvim yıllarına ilişkin vergilendirme dönemlerinin tamamında yer alan sonraki döneme devreden KDV tutarlarının en düşük olan tutarı,1.2030 tarihinden itibaren indirim hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacaktır. İşte bu açıklamadan düzenlemenin geriye doğru yürütüleceğini anlıyorum.
-Yasal düzenlemeden hareketle, “beş takvim yılında indirimle giderilememe” analizinin her bir vergilendirme dönemi için (yani aylık bazda) yapılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin 2025 yılının Ocak dönemine ait sonraki döneme devreden KDV tutarının 2029 Aralık dönemine kadar (bu dönem dahil) her ay itibariyle indirimle giderilip giderilmediği kontrol edilmelidir. Başka bir ifade ile 2029 Aralık ayına kadar olan en düşük aylık devreden KDV tutarı 2030 Ocak döneminde indirim hesaplarından çıkarılmalıdır. Keza 2025 yılının Şubat dönemine ait sonraki döneme devreden KDV tutarının 2029 Aralık dönemine kadar (bu dönem dahil) her ay itibariyle indirimle giderilip giderilmediği kontrol edilmesi gerekir. 2026 yılına ait her bir vergilendirme dönemindeki devreden KDV tutarları da takip eden aydan başlayarak 2030 yılı sonuna kadar aynı şekilde kontrol edilmeli ve bu döneme kadar olan en düşük tutar 2031 yılı Ocak ayında indirim hesaplarından çıkarılmalıdır. 2029 yılına ilişkin devreden KDV’lerin ise 2033 yılı sonuna kadar indirim hakkı vardır.
-Gerekçeye göre, aradaki dönemlerden herhangi birinde ödenecek KDV’nin çıkması halinde, 5 takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren başlanacak. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birisinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi olmayacak.
-Özel hesaba alınan tutar bu tarihten itibaren üç yıl içinde mükellefin talebi üzerine yapılacak vergi incelemesi sonucunda tespit edilecek tutar üzerinden, incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.
-Vergi incelemesi bir yıl içinde sonuçlandırılacak olup, incelemeler Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak. Bu düzenleme, inceleme sonucunda tespit edilebilecek haksız KDV indirimleri nedeniyle zamanaşımına uğramış vergiler bakımından tarhiyat yapılmasına dayanak olamaz. Ancak bu madde gereğince yapılacak incelemelerde, vergi inceleme elemanlarınca (veya yetki kullanılması halinde Yeminli Mali Müşavirlerce) sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanımından veyahut KDV mevzuatına göre indirim hakkı bulunmayan işlemlerden dolayı herhangi bir haksız indirimin tespiti halinde bu tutarlar gider olarak dikkate alınmayacak. Yani haksız indirimler, özel hesaptan çekilerek dönem giderine yazılabilecek KDV tutarlarından düşülecek. Her ne kadar kanunda belirtilmemiş olsa da ortada bir idari işlem bulunduğu için bu tespite mükellefin itiraz ve dava açma hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.
-Mükelleflerin üç yıl içinde inceleme talep etmemeleri halinde, talepte bulunulmayan KDV tutarları gider yazılamayacak. İstenirse bu tutarlar kanunen kabul edilmeyen gider olarak kayıtlardan çıkarılabilir.
-Yapılan düzenlemeye göre gider olarak yazılacak KDV’lerin ileride mükellefler nezdinde yapılacak KDV incelemelerinde tespit edilebilecek KDV farklarından mahsup edilmeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiş. Yani henüz zamanaşımına uğramamış dönemler bakımından gider yazılması kabul edilen KDV’lerin indirim hakkının devam ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda KDV ve gelir/kurumlar vergileri bakımından düzeltme mi yapılacak?
Bu yazı için son sözlerim…
Bunca yıllık meslek hayatımda bu kadar haksız bir düzenleme örneğine rastlamadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Mükelleflerin hakkı soyut bir varsayıma dayanılarak ortadan kaldırılamaz. Mükelleflere savunma hakkı verilmemesi de kabul edilemez.
Belli ki bu düzenlemeye tepki geleceği düşünülerek yürürlük süresi 2030 başı olarak öngörülmüş. Ancak gerekçede yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki Maliye, bu kısıtlamayı 2025 başından itibaren yüklenilen KDV’ler için uygulamak niyetinde.
Enflasyon düzeltmesinde düşülen tuzağa bu konuda düşmeyelim! Zamanında itiraz edelim.
Haksız düzenlemeye karşı çıkalım, düzenlemenin yürürlüğe girmeden kaldırılması için mücadele edelim…
Gerekçede, düzenleme ile mükelleflere devreden KDV’yi gider yazma imkânının (!) verildiği söyleniyor. Bu yaklaşımı asla kabul etmeyelim.
T24 | Erdoğan SAĞLAM