Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) tarafından yayınlanan yeni bir çalışmada hayatta ve özellikle iş hayatında ilerlemek için en önemli faktörün ne olduğu konusundaki görüşleri araştırılmış. Türkiye’nin de aralarında olduğu 27 OECD ülkesi için yapılan araştırmada insanların fırsat eşitliğine yönelik tutumları da ele alınmış. Bugünkü yazımda, ülkemizde de sık sık dile getirilen başarı üzerinde çok çalışmanın mı, yoksa şansın mı etkili olduğu konusunu ele almaya çalışacağım.
Çok çalışmak gerek
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, ankete katılanların yüzde 60’ı, başka bir ifadeyle her 10 çalışandan altısı, çok çalışmanın kişinin sosyo-ekonomik konumunu belirlemede gerekli ve çok önemli olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte, katılımcıların yüzde 43’üne göre kişinin başarısının temel belirleyicileri, yaşadıkları ülkede doğmuş olmak veya iyi eğitimli ebeveynlere sahip olmak gibi sosyo-ekonomik faktörler. Benzer şekilde, cinsiyet ve etnik köken gibi bireysel özellikler de her dört katılımcıdan biri için temel ya da çok önemli faktörler. Diğer taraftan, her üç katılımcıdan ikisi fırsat eşitliğini teşvik etmek için daha fazlasının yapılması gerektiğine inanıyor.
Kontrol dışındaki koşullar
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, sosyo- ekonomik hayatta elde ettiğimiz kötü sonuçların şekillenmesinde kötü şans gibi insanların kontrolü dışındaki koşulların daha önemli olduğu düşünülüyor. Bu anlamda, her on çalışandan sekizinin düşük gelirin kısmen kötü şanstan kaynaklandığına inanırken, yalnızca yüzde 67’si yüksek gelirlilerin şanslı olduğunu inanıyor.
OECD araştırmasına göre, yaşamda ilerlemek için çaba göstermenin önemli olduğu inancı, daha eşitsiz ve sosyal hareketliliğin daha düşük olduğu toplumlarda daha yaygın. Bu durumun sebebi, diğer koşullar yerine çok çalışmaya değer verenlerin gelir eşitsizliklerini çok çalışmaya dayanan çabanın ödülü olarak kabul etme olasılıklarının daha yüksek olması ile açıklanabilir. Yani, çok çalışmayı insanların iyi koşullara sahip olmasının önkoşulu olarak görenler, insanlar arasındaki gelir eşitsizliklerinin de bu nedenle doğal olduğunu düşünüyor. Buna karşılık, toplumun varlıklı kesimlerinden yoksul kesimlerine yönelen yeniden dağıtımı destekleyenler, aynı zamanda kişinin kontrolü dışındaki faktörlerin sosyo-ekonomik konum üzerinde daha etkili olduğunu düşünenler.
Çocukluktaki dezavantajlar
Sosyal hareketlilik ve fırsat eşitliğini teşvik etmek, tüm toplumlar için önemlidir. Sosyal hareketlilik, bireylerin, ailelerin ya da grupların bir toplumdaki sosyal sınıflar arasındaki hareketliliğidir. Fırsat eşitliği açısından bakıldığında, sosyal hareketliliğin düşük olduğu ülkelerde gelir dağılımı adaletsizliği yüksektir. Bu tür toplumlar, dezavantajlı koşullara sahip kişilere eşit koşullar sunmakta başarısız olmaktadır.
Çocukluktaki sosyo-ekonomik dezavantajlar, yetişkinlikte daha az gelir ve daha düşük sosyo-ekonomik statü anlamına gelir. Sosyo-ekonomik dezavantajlarla daha fazla karşı karşıya kalan çocuklar, daha iyi refah koşullarına sahip bir çocukluk dönemi geçirenlere göre neredeyse yüzde 20 daha az kazanmaktadır. Gerek Kovid-19 salgını gerekse Rusya-Ukrayna Savaşı ve şimdi de İsrail’in Filistin’e yönelik zulmü nedeniyle, küresel düzeydeki fırsat eşitsizliklerinin daha da derinleştiğini söylemek mümkün. Bu bakımdan, örneğin küresel salgın döneminde okulların kapatılmasında daha fazla zarar görenler, dezavantajlı öğrenciler oldu.
Sağlıklı olma hali
OECD araştırmasına göre, ankete katılanların beşte ikisi yaşamda ilerlemek için sağlık durumunun veya engelli olmamanın da önemli bir faktör olduğuna inanıyor. Öyle ki, hemen hemen her toplumda engelliler eğitime, istihdama ve toplumsal hayatın diğer pek çok alanına erişimde sınırlı imkanlarla karşı karşıya. Örneğin, OECD verilerine göre engelli bireylerin okulu bırakma olasılıkları daha yüksek, engelli olmayan insanlara kıyasla istihdamda olma olasılıkları da yüzde 40 düzeyinde daha düşük.
Aile geçmişi
OECD araştırmasından elde edilen bir diğer çarpıcı sonuç da her üç katılımcıdan birinin iyi eğitimli ebeveynlere sahip olma ve varlıklı bir aileden gelmek gibi sosyo-ekonomik geçmişe ilişkin faktörlerin yukarı yönlü sosyal hareketlilik için temel unsuru olarak görmesi. Burada, temel belirleyici hayata “eşit olmayan” başlangıç noktası. Konuya ilişkin bir başka araştırma sonucuna göre, OECD ülkeleri içinde ebeveynleri yüksek lisans derecesine sahip olan çocukların ebeveynleri ortaöğretim altında eğitim almış olan çocuklara kıyasla üniversiteden mezun olma olasılıkları yüzde 45 daha fazla. Üstelik, son yıllarda yükseköğretimdeki genişlemeye rağmen bu uçurum devam ediyor.