2025-2027 dönemini kapsayan orta vadeli program (OVP), eylül ayının ilk haftasında yayımlandı. Yayımlanan OVP metni şu ifade ile başlıyor: “OVP, bütçe sürecini başlatarak stratejik amaçlar temelinde kamu politikaları ve uygulamalarını şekillendirecek ve kaynak tahsisini bu çerçevede yönlendirecektir. Aynı zamanda, kamu ve özel kesim için öngörülebilirliği artıracak bir yol haritası niteliğinde olan bu program, son yıllarda sosyal ve ekonomik alanda sağlanan gelişmelerin daha sağlam bir zeminde sürdürülmesi suretiyle güven ve istikrara katkıda bulunacaktır.”
Türkiye, iddia edildiğinin aksine son yıllarda sosyal ve ekonomik alanlarda bir çöküşü yaşıyor. Onun içindir ki enflasyonla mücadele edilmeye çalışılıyor. Konumuza dönersek bu programlardan beklenen, özel sektörün stratejik hedeflerini ve bütçelerini oluştururken burada belirtilen hedeflerin kullanmasını sağlamaktır. Peki, özel sektör bu hedefleri makul buldu mu ve kendi stratejilerini oluştururken bu hedefleri güvenle kullanacak mı? İlk izlenimlerimiz, maalesef bu hedeflerin piyasa tarafından güvenilir bulunmadığı yönündedir.
HEDEFLER KENDİ İÇİNDE TUTARSIZ
OVP’ye göre ekonomi büyüyecek ama enflasyon olmayacak, bunun nasıl olacağının açıklanması gerekir. Enflasyon için 2024 yılı hedefi yüzde 41.5, 2025 hedefi ise yüzde 17.5 olarak konmuş. Enflasyonda hızlı bir düşüş öngörülürken büyüme hedefi ise artırılmış. 2024 yılı büyümesi yüzde 3.5, 2025 yılı büyümesi ise yüzde 4 olarak belirlenmiş. Hangi ekonomik koşulların ekonomiyi büyütürken enflasyonu düşürebileceği somut olarak açıklanmamış. Diğer tutarsızlıklar ise şöyle:
- Ekonomi daralırken işsizlik nasıl artmıyor?
- Milli gelir büyümesi ile kişi başına milli gelir büyümesi rakamları çelişki taşıyor. Kişi başına milli gelir daha yüksek oranlarda artıyor. Buradan kurların enflasyonun altında artacağını anlıyoruz ama bu sürdürülebilir bir durum değil.
- Gelir artıyor ama gelir dağılımı konusu programda yine bir cümle ile ve temenni olarak geçiştiriliyor.
- Reformların önemine vurgu yapılıyor ancak hangi reformların hangi takvime göre gündeme geleceği konusu açıklanmıyor.
- Maliye politikasının mevcut dezenflasyon programını nasıl destekleyeceği somut biçimde anlatılmıyor.
Maliye politikası tarafı da çelişkilerle dolu, 2025 yılında enflasyon hedefi yüzde 17.5 iken kamu harcamalarında artış öngörüsü yüzde 31.5 civarında yapılmış. Aynı şekilde, personel harcamaları için yüzde 38 artış, yatırım harcamaları için yaklaşık yüzde 40 artış hedefi belirlenmiş. Diğer yandan borçlanma ve faiz yükünde de artış devam ediyor. Kısacası, bu program içindeki hedeflerde tasarruf belirtisi hiç yok. Yani, giderler tarafında bir sıkılaşma yok ama gelirler tarafında, vergi gelirleri üzerinden bütçe açığının azaltılması hedefleniyor. 2025 yılı vergi gelirleri artışı yüzde 50 olarak öngörülmüş. Daralan bir ekonomide bunun olması iki şekilde mümkündür: Ya vergi oranları artacak ve yeni vergiler konacak ya da enflasyon çok artacak. Bu haliyle de gelir dağılımı konusu yine başka bahara kalmış görünüyor
Özetle, 2025-2027 dönemi için hazırlanmış olan OVP’nin, öngördüğü hedeflere nasıl ve hangi takvime bağlı olarak ulaşılacağı konusu belirsiz, yapılacaklarla ilgili somut veriler yok, enflasyon dışındaki hedeflerin çoğu temenni mahiyetinde bulunuyor.
BÜYÜMENİN VERDİĞİ SİNYALLER
İkinci çeyrekte ekonominin yüzde 2.5 büyüdüğü açıklandı. Bu rakam, ekonominin aniden değil tedricen yavaşladığına işaret ediyor. Büyümenin esas olarak inşaat, hizmetler ve tarım sektörlerinden geldiği anlaşılıyor. Sanayi kesiminde ise küçülme var. Bu durumun üçüncü çeyrekte de devam edeceği anlaşılıyor. Tarım kesiminden gelen katkı çok önemli. Çünkü tarım tarafı uzun zamandır büyümeyi fazla desteklemiyordu.
Harcamalar açısından bakıldığında ise tüketim harcamalarının halen büyümeye katkı verdiği anlaşılıyor. Yıl ortasında ücret artışlarının yapılmaması, kredilerdeki azalma gibi nedenlere bağlı olarak yılın ikinci yarısında bu katkının daha da azalmasını bekleyebiliriz. Diğer taraftan, dış ticaretin de büyümeye katkı verdiği bir dönemi yaşıyoruz. İthalatın azalması ve ihracatın artması bu sonucu sağlıyor. Ancak değerli Türk Lirası’nın üçüncü çeyrekten başlayarak ithalatı artırması ve ihracatı zorlaştırması riski bulunuyor. Büyüme tarafındaki asıl sorun halen “sürdürülebilirlik” konusuna gelip takılıyor. Bir türlü orta gelir tuzağından çıkamayan Türkiye’nin, öncelikle cari açık, enflasyon ve büyüme konuları arasında gerçekçi bir politika oluşturması gerekiyor.