BASEL III KRİTERLERİ VE BAĞIMSIZ DENETİME ETKİLERİ

            1974 yılında "Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulamaları Komitesi" (Committee on Banking Regulations and Supervisory Practices) adıyla kurulan, Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, bankacılık gözetim ve denetiminde uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla G-10 ülkelerinin merkez bankaları guvernörleri tarafından kurulmuş bir örgütlenme biçimidir.

            Bank for International Settlements (BIS), tarafından, 1989 yılında yayınlanan ilk yani Basel I kriterleri veya standartları, Türkiye cenahında ancak 2001 yılında uygulama alanı bulmuştur.

 Hâlbuki bu zamana kadar Türk Bankaları (1998-2001 yılları) çok sert bir dalgalanma ile içleri boşaltılan ve halkı çok zor durumlara düşüren bir ekonomik krize desise olmuştur.

 Risk yönetimlerinin yetersiz kalması münasebeti ile, aslına bakılırsa Basel I standartlarının açığı ortaya çıkmış ve bu açık kapatılarak ancak 2004 yılında Basel II standartları yürürlüğe girmiştir.

 
            Enron, Adelphia, Tyco International, WorldCom, Peregrine Systems… gibi halka açık firmaların faaliyetlerinde ve muhasebe işlemlerinde hile, sahtecilik ve aldatıcı işlemlerin gerçekleştirildiği ortaya çıkmış ve bu tür olumsuzlukların, görevleri bu tür olayları ortaya çıkarmak olan bağımsız denetim kuruluşlarınca çıkar ilişkisi nedeniyle görmezden gelindiği anlaşılmıştır.

            Bu kadar kısa zamanda, neden Basel II kriterlerine geçişe gerek duyulduğunu ve mevzuatın ne kadar geçirgen bir yapıya sahip olduğunu anlamak için, dünyada 2001 yılında meydana gelen ekonomik krizi tetikleyip, kelebek etkisi yaptığını gözlemlemleyerek okumak ve okuduğumuzu ise ders çıkararak yeni kanun ve yaptırımlara yazmamız gerektiği ortaya çıkmıştır.

            Dolayısı ile bağımsız denetim unsuru hassasiyeti  öne çıkmış ve bir zemine oturtulması esas alınarak, SOX yasası oluşturularak, “denetçinin bağımsızlığı”, “kurumsal yönetişim”, “iç kontrol sisteminin değerlendirilmesi”, “geliştirilmiş kamu aydınlatma sistemi” gibi konuları daha bir  önemseyerek, temiz topluma doğru ufuk verilmiştir.

            Ancak 2008'de tekrar, küresel krizle birlikte ortaya çıkan ciddi finansal riskler, Basel II'nin yeterliliğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu nedenle de Basel III kriterlerinin gerekliliği gündeme gelmiştir. Basel II uygulamalarına ilişkin eksikliklerin bertaraf edilmesi amacıyla özellikle bu subprime mortgage (yüksek risk ve yüksek faizli kredi) krizi diye de tabir edilen krizin sonraki zamanlarda bir daha olmaması bağlamında Basel III standartları uygulamaya alınmaya başlanmıştır.

           Nihai uygulama kararları 12 Eylül 2010 tarihinde yayımlanmıştır. Güçlü sermayeli bankacılık ve finans sistemlerinin oluşturulmaya yönelik kriterler kaleme alınırken, bir finansal ve ekonomik şoklara karşı dirençlerinin arttırılması, risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi, kurumsal yönetimin etkinleştirilmesi, bankaların açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyunu bilgilendirme özelliklerinin arttırılması amaçlanmıştır.

Bu amaç ve düzenlemeler önemli sapmalar olmadan, Basel II standartlarını daha da yükümlülüklerini arttıran bir özellik göstermesi hasebiyle, bankacılık ve finans sisteminin tam anlamıyla adapte olabilmesi 2019 yılına kadar devam edebilecektir.

Bankacılık ve finans sistemlerine olan etkileri ve bu amaçla yapılan düzenlemelerden ari olarak, yurdumuzda “Denetime İlişkin Düzenlemeler” üzerindeki ağırlığı, yazının konusudur.

             Tüm bu gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkileşimine baktığımız da, ilk olarak bu durum Türk Ticaret Kanunu‘nun (TTK) değişmesi ile hemen hemen herkesin ve her kesimin bu değişime ayak uydurmaya çalışmasında kendini göstermektedir.

 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve hemen sonra 30.06.2012 Tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanan 6335 Sayılı Kanun ile Yapılan Değişiklikler neticesi revize edilmiştir. Bu revize olan değişiklikler Kanun metnine işlenmiştir.

             Değişen ve lüzum üzerine revize edilen bu durumda, bizleri ilgilendiren ise, TTK ‘nun,  şirketlere yönelik denetim faaliyetlerini yeniden ve tamamen sisteme alan bir yapıya sokmasıdır.

            Yapılacak denetim finansal tabloları ve/veya konsolide finansal tabloları ve yıllık raporları da içerecek şekilde düzenlenmiş olup, denetimin uluslararası denetim standartlarına göre yapılması öngörülmüştür.

             Dolayısıyla yapılan değişiklikler öncesi şirketlerin hepsinin aynı kurallarla denetlenmesi ve aynı şeffaflığa ulaşmaları beklenmekteydi. Ancak, yapılan değişikliklerden sonra denetime tabi olacak şirketlerin Bakanlar Kurulunca belirleneceği dolayısıyla şirketlerin tamamının denetime tabi olmayacağı hükme bağlanmıştır.

             “Bağımsız Denetime Tabi Olacak Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı” (23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı RG 2012/4213 sayılı) ve bu kararın 4. maddesi uyarınca Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun (KGK) “Bağımsız Denetime Tabi Olacak Şirketlerin Belirlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararına İlişkin Usul ve Esaslar” uyarınca (12.03.2013, 28585 sayılı RG‘de yayımlanan) bağımsız denetime tabi olacak şirketler için üç temel kriter belirlenmiştir. Bu kriterler (tek başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte); aktif toplamı, net satış hasılatı ve çalışan sayısıdır.

             Buna göre, 2015 yılı için, (20.02.2015 ve 29273 sayılı Resmi Gazete ile) aktif toplamı 50 milyon lira ve üstü, yıllık net satış hasılatı 100 milyon lira ve üstü, çalışan sayısı da 200 kişi ve üstü olmak üzere 3 kriterden en az 2 tanesini üst üste iki hesap dönemi taşıyan şirketler bağımsız denetime tabi olacaktır.

             Bununla birlikte, Bakanlar Kurulu Kararına göre SPK kapsamındaki şirketlerin, BDDK denetimine tabi finansal şirketlerin, kamu kurumu niteliğindeki kuruluşların iştiraki olan vb. şirketlerin denetimine ilişkin özel düzenlemeler getirilmiştir.

             Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen, şirketler dışında kalan anonim şirketlerin denetimine ilişkin usul ve esaslar ile, denetim yapacak denetçilerin niteliklerine, uyacakları etik ilkelere, görev ve yetkilerine, seçilmelerine, görevden alınmalarına veya ayrılmalarına; denetimin ve denetim raporlarının içeriğine ve raporun genel kurula sunulmasına ilişkin hususların Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Ancak söz konusu yönetmelik henüz çıkarılmamıştır.

             Ayrıca çıkarılacak yönetmelik kapsamında denetime tabi olduğu hâlde söz konusu denetimi yaptırmayanların finansal tabloları ve yönetim kurulu yıllık faaliyet raporlarının düzenlenmemiş hükmünde olacağı belirlenmiştir.

             Yine 6102 sayılı TTK’nın limited şirket denetçisini düzenleyen 635’inci maddesinde, 397’nci maddenin beşinci ve altıncı fıkraları dışında kalan anonim şirketin denetçiye, denetime ve özel denetime ilişkin hükümleri limited şirkete de uygulanır denilmiştir. Böylece Bakanlar Kurulu büyük limited şirketler haricindeki limited şirketler, hazırlanacak yönetmelikle dolayısıyla, denetim kapsamı dışında bırakılmıştır.

             Türkiye’de 31.12.2012 tarihi itibariyle 898.628 adet ticaret şirketi (anonim, limited, kolektif, komandit şirketler ve kooperatifler) bulunmakta olup bunun yaklaşık 700.000 adedi limited, 95.000 adedi de anonim şirkettir. Bakanlar Kurulunca belirlenen bağımsız denetime tabi olacak şirket sayısı ise yaklaşık 2.700 adet olup bunların tamamına yakını büyük anonim şirketlerdir.

             Bunun yanında kuruluş maliyetleri daha düşük ve bürokratik formaliteleri daha az olduğundan KOBİ’lerin büyük çoğunluğu limited şirket şeklinde kurulmaktadır. Yukarıda da yer verildiği üzere yapılan son düzenlemelerle Bakanlar Kurulunca belirlenen sınırların dışında kalan limited şirketler (neredeyse limited şirketlerin tamamı) için herhangi bir denetim öngörülmemiştir.

             Oysaki şirketler açısından denetimin uzman kişilerce uluslararası standartlara göre yapılmasının finansal tablo ve raporlara olan güveni artıracağı ve şeffaflığı sağlayacağı aşikardır. Hal böyleyken özellikle limited şirketler açısından, değil uzman kişilerce yapılacak bağımsız denetim, hiçbir denetimin öngörülmemesi bu şirketlere kredi verecek bankalar açısından kredi riskini artırdığından önümüzdeki dönemlerde KOBİ’lerin borçlanma maliyetleri muhtemelen artacak ve finansman kaynaklarına ulaşmaları zorlaşacaktır.

            BASEL KRİTERLERİ çerçevesinde, bağımsız denetime tabi olmayan tüm raporların, kredibilite kapsamında negatif olma eğilimi, bankalar ve diğer finans kuruluşları tarafından sorgulanır olmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin olmazsa olmazının bağımsız denetim olduğunu, artık kapalı ekonomilerin batmaya mahkûm olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

            Önümüzdeki günlerin geleceğimize ışık tutar mahiyette, bugünün gölgelenmelerine muhalefet eden aydınlıklar içinde olması temennisiyle,

            Tam bağımsız bir Türkiye için “ Bağımsız Denetim “ ve Bağımsız Denetçi vazgeçilmez unsurlardır.


Saygılarımla. 03.07.2015

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
[email protected]

http://www.hudutgazetesi.com/e-gazeteler/1381/6-temmuz-2015-pazartesi/10.html

Kaynak:
* 6102 Sayılı TTK
* Gökhan TAŞPINAR - Basel III kriterleri ve Türk bankacılık sistemine etkileri      

* Yusuf KADERLİ, Süleyman DOĞU, Özlem ARABACI- Basel III ve Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun KOBİ’lerin Finansman Sorunu Üzerindeki Muhtemel Etkileri 
* Okan Altunakar - SoX (Sarbanes-Oxley) Yasası ve SoX Bazlı Bağımsız Denetim Standartları     (Sox 404)
* Selahattin İPEK - PATRON GÖRÜŞMEMİZ LAZIM !!!