Geçen hafta hukukçular olarak çok mutluyduk. Her yeni durum değişikliği bize bolca konuşma-yazma imkânı veriyor.
Anayasa Mahkemesi kararı da bolca konuşma imkânı veren bir malzeme oldu bizim için. Anayasa Mahkemesi açılan bir davada anayasaya aykırılık iddiası yoluyla önüne gelen konuda, 2021 yılına ilişkin düzenlemenin yıl bittikten sonra yapılmış olmasından hareketle (konuyu geriye yürüme olarak değerlendirip) Anayasa’ya aykırı bularak iptaline karar verdi. İptaline karar verilen konuda bildiğimiz kadarıyla çok az dava açılmıştı.
Dolayısıyla aslında bu karar çok az mükellefi ilgilendirecek gibi görünmekteydi. Ancak, yapılan tartışmalarda Anayasa’nın 153. Maddesi’nde açıkça Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği düzenlendiği halde, bir nevi geriye yürümenin nasıl sağlanacağını ilişkin görüşler paylaşıldı.
1.Otomatik olarak yararlanma imkânı yok.
Bu konuda görüş ortaya koyanların hepsi, Anayasa Mahkemesi kararından hareketle dava açmamış olanlara otomatik herhangi bir hak doğmadığı konusunda hemfikir görünmektedir.
2.VUK ve İYUK 11. Madde - Hata/düzeltme yolu kapalı.
Hata/düzeltme mekanizmasının kullanılamayacağı konusunda da mutabakat var görünmektedir. Diğer bir ifadeyle, 2021 yılı beyanlarını ihtiraz kayıtlı verip dava açmamış olanlar, Anayasa Mahkemesi kararı sonrası verecekleri düzeltme beyanının idarece reddi üzerine dava açtıklarında, bu davanın lehlerine sonuçlanmayacağı konusunda mutabakat bulunmaktadır.
3.İYUK 10 bir çözüm yolu olabilir mi?
İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 10. Maddesi’ne göre, “İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. 30 gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer 30 günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre mahkemede dava açabilirler.”.
Bu yolun işletilebilmesi için, mükelleflerin 2021 yılı beyannamelerini Anayasa Mahkemesi kararı dikkate alarak yeniden düzenleyip vergi dairesine başvurmaları, beyanlarının durumuna göre işlem yapılmasını talep etmeleri gerekmektedir.
Bir görüşe göre, idarenin, yazılı olarak talebi reddetmesi veya sessiz kalması halinde bu işlem yargıya taşınabilecektir. Yargı da karar verirken, iptal sonrası oluşan yeni durumu dikkate alarak karar vermek zorundadır. Bu görüşü savunanların dayana kaldıkları karar ve durumların hiçbirisi vergiyle ilgili değildir.
Adeta bir tez konusu olabilecek bu konuda bir gazete yazısı sınırları içinde kalma gereğinden dolayı tek tek bahsedebilmek mümkün olamadı. Gördüğüm kadarıyla dayanak alınan karar ve durumlar bu konuyla tam örtüşmemektedir. Bu görüşü savunanların bir kısmı, geriye yürümemenin aleyhe durumlar için söz konusu olabileceği, vatandaşın lehine olan durumlarda geriye yürüme olabileceği gibi bir yaklaşımı da seslendirmektedirler.
Mükellefler ne yapmalı?
Dava açmak netice itibariyle mali külfeti de olan bir konudur. Şirketlerin bu konuda karar alıcılarının zorluk çektiğini biliyorum. Hukuken yapılması gereken bir şey var ve yapmamışlarsa işlerini eksik yapmış gibi hissediyorlar ve belki de sorumlu tutulmaktan korkuyorlar.
Bu konuda yapılan akademik çalışmalarda, bu tür durumların yaratacağı sonuçların çözümüne ilişkin öneriler seslendirilmiştir. Ancak, yeni bir düzenleme yapılmadan, mevcut düzenlemelerden hareketle Anayasa Mahkemesi kararlarından, dava açmamış olanları da yararlandırmaya çalışmak imkân dâhilinde görülmemektedir.
Bu konuda benim kanaatim, zamanında dava açmayanların, karar sonrası deneyecekleri yolların hepsinin, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürütülmeye çalışılması anlamına geleceği ve kabul görmeyeceğidir. Velhasıl, bir dava fırtınasının idareyi, yargıyı ve mükellefleri yormanın ötesinde bir faydası yok gibi görünmektedir.