Son yıllarda vergiyle ilgili yapılan düzenlemelerin birçoğu, kanun var ama hukuk yok dedirten cinsten. Çünkü bu düzenlemelerde vergilendirmenin temel ilkeleri, anayasal dayanakları, vergilendirmenin sistematiği, muhasebe standartları ve ilgili vergilerin temel işleyişi sürekli ihlal ediliyor. Bütünsellikten uzak, birbiriyle tutarsız, anlaşılmaz, mükellef hukukuna aykırı, sadece hızlı vergi tahsil etmeyi öngören bu düzenlemeler vergilendirme alanındaki belirsizlikleri de derinleştiriyor. Böyle olunca da haliyle mükellefin yasalara uyumu zorlaşmakta, mali müşavirlerin angaryaları artmakta, vergi ihtilafları çığ gibi büyümektedir. Ardından gelsin iki üç yılda bir vergi afları...
KDV’DE TAHAKKUK ESASININ DIŞINA ÇIKILIYOR
Katma Değer Vergisi’nin temel işleyişi ticari kazancın tahakkuk esası üzerine oturtulmuştur. Mükellefler mal ve hizmet aldıklarında veya sattıklarında, bu mal ve hizmetlerin bedelleri gibi KDV’leri de tahakkuk etmektedir. Bu bedeller ödenmemiş olsa bile satışlarla birlikte tahakkuk eden KDV’ler hesaplanır, bundan alış bedelleriyle birlikte yüklenilen KDV’ler indirilir ve kalan KDV beyan edilerek vergi dairesine ödenir. Bu şekilde ticari faaliyet zinciri içinde birinden ötekine yansıtılan KDV’nin son yüklenicisi nihai tüketici olur.
Mali idare önce, “Bu faaliyet zinciri içinde bazı mükelleflere alışlarınız nedeniyle satıcıya ödeyeceğiniz KDV’nin bir kısmını ödemeyin, bunu doğrudan ‘2 No’lu KDV Beyannamesi’yle bana ödeyin” dedi. Buna KDV tevkifatı diyoruz. Sonra KDV’de tevkifat uygulaması pek çok mal ve hizmet türü için yaygınlaştırıldı, her birinde tevkifat oranları farklılaştırıldı ve sürekli oranlar ve sektörler değiştirilerek takip edilmesi zor bir uygulama haline getirildi.
Şimdi bu uygulamaya bir boyut daha eklendi. Bugünlerde Meclis’te görüşülmekte olan torba kanun teklifinin 30, 32 ve 33’üncü maddeleri ile deniyor ki “2 No’lu KDV Beyannamesi’yle beyan ettiğin tevkifat KDV’yi bana birkaç gün erken beyan et ve öde, eğer sen bunu ödememişsen, bu tutarı ayın 28’inde vereceğin 1 No’lu KDV Beyannamesi’nde indirim konusu yapamazsın”. Böylece KDV’de tahakkuk esası terk edilmiş oldu. Bu mantıkla mükelleflerin de satışları nedeniyle tahsil edemedikleri KDV’leri beyan etmemeleri gerekiyor. Nalıncı keseri gibi hukuk olur mu?
MÜKELLEFİN HUKUKU GÖZETİLMİYOR
Benzer birçok vergiye ilişkin uygulamada, temel ilkelerin, standartların, hukukun ve sistemin tahrip edildiğini görüyoruz. Yerimiz sınırlı olduğu için bunlara değinmek mümkün olmuyor maalesef. Kanun çıkarıyorlar, “Kullandığın kredinin finansman giderinin bir kısmını kabul etmiyorum” diyorlar, kanun çıkarıyorlar “Ticari faaliyetlerinde kullandığın binek araçlara ait giderlerin bir kısmını kabul etmiyorum” diyorlar.
2021’in sonunda uluslararası standarda göre enflasyon düzeltmesi yapılması gerekiyordu; kanun çıkardılar iki yıl ertelediler. Standarda karşı kanun. Şimdi bir aksilik olmazsa enflasyon muhasebesi uygulamaya giriyor. İşverenler, artık fiktif enflasyonist kazançlar üzerinden vergi ödemeyeceğiz diye düşünüyorlar ama kazın ayağı öyle değil. Çünkü enflasyon düzeltmesi bizim kanunlarımıza göre sadece bilançonun parasal olmayan kalemlerine uygulanacak, gelir tablosuna uygulanmayacaktır. Bir de Türkiye’de işlerini borçlanarak döndüren işletmelerde, aktifin borca tekabül eden kısmı kadar, enflasyon düzeltmesi nedeniyle kâr oluşacak ve zordaki işletmeler daha yüksek vergi ödeyecek, kısaca yine maliye bu işten kazançlı çıkacak gibi görünüyor.
Aslında sadece vergileme alanında değil, kamusal tüm alanlarda devlet kurumlarının kapsayıcılığını, sistematiğini ve hukuksallığını kaybederek, giderek sömürücü kurumlara dönüştüğünü görüyoruz. RTÜK kuruluyor, RTÜK Payı diye vergi dışında gelir topluyor. KGK kuruluyor, sanki sadece idari para cezası kesmek ve kaynak toplamak için kurulmuş görüntüsü veriyor. Binilen dalı kesmenin sonu iyi olmaz, düşersiniz...