Son vergi paketinin (7524 sayılı Kanun) gerekçesinde de bu gerçeklik, “Türkiye’nin vergi mevzuatının anlaşılması güç ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu, yapılan her yeni düzenlemenin söz konusu bu yapıyı daha da karmaşık hale getirdiği, vergilendirmede gerçekleştirilecek basitleştirmenin mükelleflerin vergiye uyumunun artırılmasını sağlayacağı, öte yandan vergi kanunlarının sadeleştirilmesi kapsamında mevzuat yapısını fazlasıyla karmaşıklaştıran istisna ve muafiyetlerin de tekrar gözden geçirilmesinin gerektiği” açıklanmaktadır. Oysa 2024 - 2026 dönemi Orta Vadeli Mali Programın “III/6 - kamu maliyesi” bölümünde; “gelir, kurumlar, KDV kanunları ile Vergi Usul Kanununun vergilemede adalet, eşitlik, öngörülebilirlik ve şeffaflık ilkeleri temelinde, vergi tabanının genişletilmesine ve gönüllü uyumun artırılmasına destek veren, sade ve kolay uygulanabilir bir yapı oluşturulmak amacıyla güncellenmesi, orta vadede doğrudan vergilerin payı artırılması” hedeflenmişti.

Sadeleştirme mi karmaşıklaştırma mı?

Ancak yapılan son düzenleme de vergi kanunlarını sadeleştirilmeyip daha karmaşık hale getirmiyor mu? Evet öyle oldu. Son yıllarda vergi kanunlarında yapılan düzenlemelerle vergi uygulamaları daha da karmaşıklaştı. Hatta bazıları o kadar karmaşık hale geldi ki, üniversitelerde “ vergi mühendisliği” bölümleri açılsa yeridir.

Düzenlemelerin karmaşıklığını göz önüne sermek bakımından bazılarına yakından bakalım.

Tekno girişim şirketlerinin çalışanlarına verdiği pay senetleri ile ilgili ücret istisnası

İstisna, çalışanların bu senetleri elde tutma sürelerine ve yıllık toplam brüt asgari ücret tutarına bağlandı. Bir çalışanın istisnadan %100 yararlanması ve ek vergi yük doğmaması için, elde tutma süresi 12 yıldan fazla olmalı, 3 yıl elde tutma halinde bir istisna yok. İki yıldan fazla elde tutulan pay senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar vergilendirilmez iken, tekno girişim şirketi çalışanlarına özgü istisnanın şartları oldukça ağır ve karmaşıktır.

“%10 yurt içi asgari kurumlar vergisi”

Verimlilik kriteri dikkate alınmadan indirim ve istisnalardan vergi alınması, hem ödeme gücü hem de vergi tekniğine aykırılıklar içeren başka bir karmaşık düzenleme. Neden? Çünkü;

1. Geçmiş yıl zararı, bir indirim ve istisna olmamasına rağmen bu vergiden mahsup edilemiyor.  Çünkü madde metnindeki, “indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresinin”, “ticari bilanço kârına” KKEG eklenmesiyle bulunan tutarı ifade eder” bu mahsubun önünü tıkıyor. Ayrıca, Bakanlığa verilen yetkinin 1990’lı yıllardaki gibi Tebliğ ile düzenleme yapmaya imkan vermediği kanaatindeyim.

2. Cumhurbaşkanı’nın %10’u; “sektör, faaliyet konusu, iş kolu ya da üretim alanları itibarıyla ayrı ayrı ya da birlikte %0’a kadar indirmeye veya bir kat artırma yetkisinin kanun maddesinde verilmesinin Anayasa’daki “ödeme gücü ilkesine” uygun olmadığı kanaatindeyiz. İstisna ve indirim sektörden sektöre nasıl farklı bir gelir yaratır?

3. Kurum kazancının elde edilmesi sırasında kazançlar üzerinden kesilen / ödenen vergilerin %10 yurt içi asgari vergiden mahsup edilmesi mevcut düzenleme ile mümkün görünmüyor. Vergileme tekniği açısından kazancın elde edilmesi sırasında kesilen / ödenen vergiler özsermaye kıyaslamasında, özsermaye unsurlarından bir olup; “indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancı ibaresi” tanımı nedeniyle mükelleflerin aktiflerindeki peşin ödenen vergilerin mahsup edilmemesi mükerrer vergilemedir. Benzer şekilde, “kontrol edilen yabancı kurum” düzenlemesinden dolayı Türkiye’de ödenen verginin, indirim ve istisnalar nedeniyle yurt içi asgari kurumlar vergisinden mahsubuna da izin verilmemesi, mükerrer vergilemedir.

4. Payları BİST’de ilk kez işlem görmek üzere en az %20’si halka açılan kurumlara beş hesap dönem sağlanan 2 puan indirim, ihracatçı kurumların münhasıran ihracat kazançlarına 5 puan indirim; sanayi sicil belgesi sahibi ve fiilen üretim yapan kurumların münhasıran üretim kazançlarına 1 puan indirim dolayısıyla ödenmeyen vergi ile alınan teşvik belgeleri kapsamındaki yatırıma katkı tutarlarıyla sınırlı olmak üzere KVK’nun 32/A maddesindeki indirimli kurumlar vergisi uygulamasında dolayı ödemedikleri kurumlar vergisi; %10 yurt içi asgari kurumlar vergisinden düşülebilmesi hem adil olmayan hem de “vergi hesabını bir mühendislik” haline getiren diğer düzenlemedir.

VUK enflasyon düzeltmesi

2024 yılı vergi matrahı enflasyon düzeltmesi kurallarına göre düzeltilmiş bilançoya göre belirlenerek, “Enflasyon Düzeltme Hesabının” bakiyesi, “Enflasyon Düzeltmesi Kârları (MSUGT 648) /Zararları (MSUGT 658)” hesaplarından “Dönem Kârı veya Zararı Hesabına” aktarılıp bakiyesi “dönem kâr ya da zararı” veya “ticari bilanço kâr / zararı” olacak. İndirimli kurumlar vergisinin uygulandığı (1 puan, 2 puan ve 5 puan indirimli uygulanan şirketler ile KVK 32/A) şirketlerde enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan “kâr veya zarar” bakiyesinin “indirimli oran uygulanacak matrah” üzerindeki etkisi nasıl hesaplanacak? Örneğin düzeltme sonrası genel netice hesabı “kâr” ancak enflasyon düzeltmesinin zarar (658) olduğu noktada, bu tutarın “indirimli oran uygulanacak matrah” ile ilişkilendirilmesi gerekecek mi? Düzeltme sonrası zararı varsa (658) bu tutarı ihracat ve/veya üretim faaliyeti ilişkilendirilirse indirimli orana tabi matrah azalacak, genel orana tabi matrah ise artacaktır. Aksi halde de düzeltme sonrası kâr (648) varsa ve bu kârı “ihracat veya imalat kârı” ile ilişkilendirmek “indirimli orana tabi matrah” tutarının artmasına ve genel orana tabi matrahın azalmasına neden olabilecektir.

Ancak, VUK’nun değerleme hükümlerinin (VUK 275’inci maddedeki “imal edilen emtianın maliyet bedeline giren unsurlar” ve “VUK mük. 298/A maddesindeki  enflasyon düzeltmesi) bu ilişkilendirmeyi yapmaya imkan vermediği kanaatindeyim.  


Yukarıda ele alınan konulardaki gibi karmaşıklık örneklerine daha fazla ilaveler yapabilir ve makale uzadıkça uzar.

Yurt içi asgari kurumlar vergisine alternatif?

7524 sayılı Kanun ile “%10 yurt içi asgari kurumlar vergisi” uygulaması yerine, yine aynı Kanun ile vergi mevzuatına dahil edilen “Yerel ve Küresel Asgari Tamamlayıcı Kurumlar Vergisi” uygulamasının kapsamına, “yurt içi yerel işletmeler” de dahil edilebilir miydi?

Evet edilebilirdi.

OECD’nin “%15 küresel asgari kurumlar vergisi” ile ilgili model kurallara gör bu mümkün. Ancak birçok ülke küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasının yaratacağı uyum maliyetleri nedeniyle yerel işletmeleri kapsama dahil etmedi. Ancak %10 yurt için asgari kurumlar vergisi düzenlemesi yerine belli bir hasılatı geçen şirketleri kapsama alması daha doğru olabilirdi. Böylece düzenleme sadece 750 milyon Euro karşılığı Türk Lirası sınırını geçen çok uluslu şirketlere ilave olarak hasılatı belli tutarın üzerinde olan şirketleri de kapsama alarak Türkiye’nin imzaladığı yatırım ve ticaret anlaşmaları açısından da daha tarafsız bir konumda oluşmasına olmasına imkan verebilirdi. İlaveten sadece ilk defa faaliyete geçen kurumlara sağlanan üç hesap dönemi “asgari kurumlar vergisi muafiyeti” hasılatları belirlenen büyüklüğün altında kalan yerel işletmeler dışındakilere uygulanmamış olurdu.

VergideGündem | Abdulkadir Kahraman