Yıllardır okuyorum, görüyorum ve bakıyorum ki, Heykel Postane ve Mahfel taifesi yazıyor.
Bir kısım anılarım canlanıyor ama bu yazar çizer takımı bilmiyor ki ben o taraflardan değilim.
Ben Bahar mahallesindenim.
Benim anılarım biraz acıbiber soslu.
Bilir misiniz?
Dünya 13-14 yılda bir çok soğuk bir kış geçirir.
İnternetteki paylaşımlara da bakarsanız 1929 kışını, 1942 kışını ve 1954 kışını hemen bulursunuz.
1954 kışı olduğunda İstanbul Boğazı'na kadar buzlar gelmiş.
Tabii o tarihte ben henüz 9 yaşında bir sabi idim.
Daha ilkokul 3 üncü sınıfa gidiyordum.
Nereden bileyim o yılın dünyanın soğuk kışlarından biri olduğunu.
Bilseydim de ne benim ne de ailemin ve yine ne de sevgili Necmi Gürsakal'ın ailesinin yapacağı bir şey yoktu.
O zamanlar iletişim bugünkü gibi değildi ki.
1954 yılında Bahar Mahallesi İnci sokakta oturuyordum. Üçüncü sınıfın başlangıcında İstiklal okuluna gidiyordum.
İkinci dönemden itibaren ise Hocailyas okuluna kaydedilen kardeşime göz kulak olabilmek için Hocailyas okulunda tahsilimize devam ettik. Bahar mahallesinden okula tabii ki yayan gidiyorduk.
Geçmiş gün, boyumuza gelen kar yığınlarını hatırlıyorum.
Biraz da abartı olabilir ha.
Abartı diyenler kusuruma bakmasınlar lütfen.
Karlar arasında oluşmuş patikalardan gidiyoruz bir kere.
Şimdi İnci sokaktan yola çıkalım.
Her ne kadar kışın hem de en şiddetli kışın yola çıksak da arada diğer günlere de dönebiliriz.
Cami sokaktan yukarıya yani güneye doğru yürüyoruz.
Şimdiki Demiryolu caddesine geliyoruz. Tabii o zamanlar buruları bomboş. Biraz daha ilerliyoruz. Demiryolu caddesini geçiyoruz.
Sağda Süleyman Amcanın, Nuranların çiftliği var.
Eğer Nuran daha okula gitmemişse yaşadık.
Çünkü o yanımıza gelecek ve çiftliğin köpekleri bizlere saldırmayacak.
Aksi takdirde cebimizdeki taşları kullanacağız.
Birinci vartayı atlattık.
Yukarı doğru devam ediyoruz. Arada bir iki evin arasından geçiyoruz.
Şimdiki Holiday İnn otelinin yanındaki sokaktan geçiyoruz. Bu arada, kışın bu soğuk günlerinde değil de bahar ve yaz günlerine yakın ise tekrar dikkat etmek gerekir.
Mahalle mahalle kavga edilmişse, Kiremitçi mahallesinde tanıdık arkadaşlar ve sınıf arkadaşları ile karşılaşmadığımız takdirde dayak yemek tehlikesi de var.
Şimdiki Gazcılar Caddesini geçince yine sağda top sahası olarak kullanılan bir boşluk var.
Burada da bir köpek çetesi bizleri bekliyor.
Ya bir kaç arkadaş, silahlarımızda geçiyoruz veya bekliyoruz, kalabalık bir gurup halinde geçiyoruz.
Ohh, çok şükür Fevziçakmak caddesine çıktık.
Artık rahatız.
Köpek ve dayak yeme tehlikesi olmadan okula varabiliriz.
Bu arada 1954 kışı soğuğu veya ayaklarımızın, elbiselerimizin ıslanması mühim değil.
Okulumuzda sobalar yanmıştır.
Öğretmenler kapıda bizleri bekliyor.
Hemen soba başına ve ayaklarımız, elbiselerimiz birkaç dakikada kuruyor.
Öğretmenlerimizi çok severdik. Onlar da bizleri severdi.
Hakikaten ben okula koşa koşa giderdim.
Şimdiki gibi servise binerek değil.
Zaten servis nerede o zamanlar.
Biraz da benim zamanımdaki aklımda kalan ilkokuldaki sınıf veya okul arkadaşlarımı saymak isterim.
Ben, Sabri Sever, kardeşim Yaser Akçakoca, Macit Gürsöy (rahmetli), Ertuğrul Yalçınbayır, İrfan Karanfiller, Şakir ve Mahir Soyer, Dr. Nevzat Pehlivan, Ali Bayarı, Ahmet Genç, Erkan Şen.
Kışın ne olursa olsun, okulda ve yolda kartopu oynanırdı.
Okuldan çıkıldığında kızakla kayılırdı.
Pekmez helvası muhakkak yapılırdı.
Yaa biz de bir zamanlar ilkokulda idik ve de bizim okul servislerimiz ayaklarımızdı.
LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA