Değerli okurlar, seçimin ardından yeni kabine oluştu. Yeni kabineyi zor bir görev bekliyor. Önemli ekonomik sorunlarımız var.
Merkezi yönetim bütçesi 2022 yılı Ocak-Nisan döneminde 19 milyar 358 milyon TL açık vermiş iken 2023 yılı Ocak-Nisan döneminde 382 milyar 496 milyon TL açık verdi.
Bu arada çok geniş bir coğrafyayı etkileyen şiddetli bir deprem felaketi yaşadık.
Bunların etkisiyle seçimden önceki Meclis, 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, kurumlar vergisi mükelleflerinin 2022 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinde beyan ettikleri belirli indirim ve istisnalar ile Kurumlar Vergisi Kanununun 32/A maddesi kapsamındaki indirimli kurumlar vergisi matrahları üzerinden yüzde 10 (iştirak kazançlarında yüzde 5) oranında ek vergi ödemelerine yönelik yasal düzenleme yapmıştı.
Düzenlemenin gerekçesinde, düzenlemenin 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depreminin oluşturduğu etkilerin giderilmesini temin etmek amacıyla getirildiği ifade edilmişti.
Bu düzenlemenin Anayasa’nın hukuki belirlilik, mali güce göre vergileme, genellik ve eşitlik ilkeleri ile vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle birçok kurum 2022 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesini ek vergi yönünden ihtirazî kayıtla verdi ve dava açtı.
Düzenlemenin en çok genellik ve eşitlik ilkeleri yönünden eleştirildiğini söylemek yanlış olmaz!
6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremler çok geniş bir coğrafyayı etkiledi. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının Raporuna göre; depremin ekonomide yol açtığı toplam maliyet yaklaşık 103,2 milyar dolar civarında bulunuyor [Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu, syf. 103].
Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilileri tarafından da ek vergi düzenlemesiyle yaklaşık 100 milyar TL ek gelir sağlanacağı ifade edildi. [TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu 9 Mart 2023 Tarihli Görüşme Tutanağı, syf. 103).
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2022 Yılı Faaliyet Raporuna göre, 2022 yılı sonu itibariyle yaklaşık 1,1 milyonu faal kurumlar vergisi mükellefi ve 2,4 milyonu ticari, zirai veya serbest meslek kazancı elde eden gelir vergisi mükellefi olmak üzere toplam 12 milyon faal vergi mükellefi bulunuyor [Gelir İdaresi Başkanlığı 2022 Yılı Faaliyet Raporu, syf. 142].
Depremlerin neden olduğu ekonomik maliyetin yüksekliğine rağmen, faal vergi mükelleflerinden sadece indirim ve istisnalardan yararlanan 20-22 bin civarında kurumlar vergisi mükellefi bu vergiyi ödemekle yükümlü tutuldu. Bu yaklaşım genellik ve eşitlik ilkesi yönünden özellikle eleştiriliyor.
Gerçekten de afetin getirdiği ilave kamu giderleri yükünün, aynı statüye tabi ve mali ödeme gücüne sahip başka mükellefler bulunmasına rağmen, çok sınırlı sayıda bir mükellef kitlesinden alınması; vergi yükünün dağılımı bakımından mali güce göre kurulması gereken eşitliği, indirim ve istisnalardan yararlanan kurumlar vergisi mükellefleri aleyhine bozduğunu, aynı zamanda Anayasa'nın 10 uncu maddesinde yer alan kanun önünde eşitlik ilkesine de aykırı bir durum yarattığını düşünüyorum.
Açılan davaların ne şekilde sonuçlanacağını bilemiyoruz. Çünkü önceki düzenlemelerin aksine ek vergi bu defa çok farklı bir şekilde ihdas edildi.
Seçimden önceki Meclis, ek vergiyi, efektif vergi yükü sıfır veya düşük oranlı mükelleflerden almayı tercih etti. Bu yaklaşımla da ciddi bir eleştiri almadığını söylemek mümkün. Çünkü ek vergiyi, bazı istisna ve indirimler ile yatırım teşvik belgeli yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan düşük oranlı vergilemeden yararlanan kurumlarla sınırlı uygulamak savulması kolay bir tercihti. Buna Mecliste muhalefet partilerinin de güçlü bir şekilde itiraz etmeyerek bu yaklaşımı desteklediklerini söyleyebiliriz.
Peki ek vergiye ilaveten yeni deprem vergilerine ihtiyaç var mı?
Seçimden sonraki dedikodular, geçmişteki net aktif vergisi, ek emlak ve ek motorlu taşıtlar vergisi gibi olağanüstü nitelikteki vergilerin getirilme olasılığının yüksek olduğu yönünde. Umarım bunlar dedikodu seviyesinde kalır. Çünkü yaşadığımız ekonomik durum ve yüksek enflasyonist ortam, deprem vergisi alınabilecek kişi ve kurum bırakmadı. Bunların mali durumlarını çok bozdu. Özetle gerek bireysel gerekse kurumsal olarak mükelleflerin ek vergi ödeyecek mali gücü (takati) kalmadı.
Ödenen yüksek kurumlar vergisine aldanmamak gerekir, çünkü bu yüksek vergilerin nedeni enflasyonist kazançlar ile döviz yükümlülükleri için tedbirli davranan mükelleflerin lehine doğan kur farkları. Bunlar da reel bir kazanç değil.
Devletimizin bu zor süreçte mükellefleri desteklemesi, deprem vergileri ile daha da kötü duruma düşürmemesi gerekir!