Tarihe baktığımızda Mussolini’nin İtalya’da kurguladığı faşist ideolojinin, birçok Avrupa ülkesinde faşizm ve benzeri hareketlere veya partilere model olduğunu görüyoruz. Hitler ve Mussolini, I. Dünya Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri ile 1919 yılında imzalanan “Versay Barış Antlaşması”nı kabullenmeyip buna karşı aşırı milliyetçi söylemlere sarıldılar.

Faşist hareketlerin öncelikli motivasyonu şartların oluşmasıyla birlikte, bireyleri ve belli bir kesimi değil bütün bir milleti yüceltme (Alman Nazizminde olduğu gibi bu ırkçılığa kadar varabiliyor.) ve kendi milletini diğer milletlerden üstün görme çabası olarak ortaya çıkıyor, bunu da topyekûn militarist bir diktatörlükle sağlanacağına inanıyorlar. Hal böyle olunca sınıfları esas alan sosyalizmi, bireysel temel hak ve özgürlüklere güvence sağlayan demokrasi ve hukuk devletini, basın ve ifade özgürlüğünü, sendikaları, sivil toplum örgütlerini, muhalif partileri kendi sistemlerine engel olarak görüyorlar. Avrupa’da faşist ideolojiler neden yükseliyor? Bunun için kapitalizmin kriz üreten yapısını analiz etmemiz gerekiyor.

KÜRESELLEŞME VE NEOLİBERALİZM

1971 yılına geldiğimizde II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan altına endeksli uluslararası “Bretton Woods” para sistemi çöktü. Çünkü ABD, düşük faizle dolaşıma büyük miktarlarda dolar sürerek büyüyen cari açığını finanse ediyordu. ABD Doları’nın uluslararası rezerv para birimi olarak dünya üzerinde ABD’ye sağladığı bu haksız ve sömürgen avantaj bugün de devam ediyor. 1991 yılında Sovyetler’in dağılması, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, kapitalizmin zaferi olarak nitelendi, neoliberalizmin rüzgârları eşliğinde gidilen küreselleşmeyle birlikte malların ve sermayenin serbest dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması, piyasaların serbestleşmesi, regülasyonların kaldırılması, kamu harcamalarının ve devlet müdahalesinin en aza indirgenmesi temel vizyon haline getirildi.

KÜRESEL KRİZLER

Kapitalizmin finansallaşması dediğimiz bu süreçte, finansal mühendisliklerle daha fazla kâr maksimizasyonu için muhasebe hileleri, üst düzey yöneticilerin manipülasyonları, kredi derecelendirme kuruluşlarının ve büyük bağımsız denetim firmalarının zaafları ortaya çıktı. Denetim ve gözetimin olmadığı, ekonomide kamunun seyirci olduğu bu ortamda, varlık ve türev finansal ürünlerde balonlar oluştu ve 2008’de Amerika’da bu balonlardan biri patladı, etkisi bütün dünyaya yayıldı. Krediler geri ödenemedi, likidite daraldı, durgunluk baş gösterdi, bankalar ve şirketler iflas etti. Kriz, tekrar piyasaya bol miktarda ucuz kredi verilerek büyük kurtarma paketleriyle atlatılmaya çalışıldı. 2019 Covid19 pandemisiyle gelen küresel daralmada da piyasalara bol para enjekte edildi ve düşük faizli borçlanma kanalları açıldı. Bugün küresel borçluluk miktarı 335 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor. Sonrasında, Türkiye hariç, bütün dünyada enflasyonla mücadele dönemi başladı.

AVRUPA’DA DURUM 

Dünya ekonomisi büyüyemiyor. Euro Bölgesi 2023’te yüzde 0.5 büyüdü, 2024 yılı büyüme tahmini yüzde 0.9 düzeyinde bulunuyor. Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa’nın ucuz ve kolay doğalgaz temin etme musluklarını kapattı ve savunmaya daha fazla bütçe ayırma mecburiyetiyle karşı karşıya kaldılar. Yapay zekâ, diğer dijital teknolojilerde ve uluslararası ticarette yeni bir amansız rekabet belirginleşiyor. Avrupa, ABD’nin peşinden giderek Çin mallarına vergi koymaya hazırlanıyor. Göçmen karşıtlığı, ayrımcılık ve korumacılık giderek büyüyor. Liberalizmin öngördüğü serbestleşme birçok alanda teklerken küreselleşmenin ve iklim değişikliğinin getirdiği yükler artıyor. Bütün bunlar; küresel ekonomik krizlerde, servet ve gelir dağılımında kaybeden Avrupa’daki kitleleri, aşırı sağın popülist politikalarına açık hale getirmiş bulunuyor. 

Milattan önce 6. yüzyılda Anaksimandros şöyle diyor: “Var olan şeyler nerden oluşuyorsa bunların yok oluşu da bir gerekliliğe bağlıdır çünkü zamanın düzenine göre adil olmadıkları için karşılıklı olarak birbirlerine adil bir dengeleme yapmayı borçludurlar.” Gerek faşist ideolojiler için olsun gerekse daha kamucu sol ideolojiler için olsun uygun şartları kapitalizmin yarattığı krizler hazırlıyor. Bizim gibi azgelişmiş ülkelerin ise tasarruf yetersizliği, teknoloji, üretim, rekabet, bilim, eğitim, sanat, hukuk ve demokrasi gibi alanlarda ilave can alıcı varoluş sorunları bulunuyor.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ