Böylece ABD’nin büyüyen dış ticaret açığını ve bütçe açığını aşağı çekmek, ABD’nin artan devasa dış borç yükünü azaltmak ve ABD’nin üretim gücünü daha da artırmak istiyor. Elbette bir siyasi liderin kendi ülkesi için bunları istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Muhtemelen önceki ABD başkanları da bu sorunları gidermek istemişlerdir. Ancak ekonomideki her tercihin farklı sonuçları olur.

Öncelikle Trump’ın ekonomik politika tercihleri, dünya ekonomisinde yeni bir belirsizlik ve kuralsızlık ortamı yaratmış görünüyor. Çünkü öngördüğü hamleleri, uluslararası ticaretin kurallarını, hukukunu ve kurumlarını yok sayarak yapmaya çalışıyor ve rakip gördüğü başta Çin olmak üzere diğer ülkeleri zarara sokmayı amaçlıyor. İçeride ise kendine yakın küresel şirketlere avantaj sağlama gayreti içinde. Sanırım bu yandaş sermayeyi besleme modelini bizden almış olabilir. Ayrıca Trump’ın, ABD ekonomisini dışarıya kapatmanın getirdiği dezavantajları yeterince hesaba katmadığı anlaşılıyor. Her sabah bir ülkeye gümrük vergisi getiriyor. Bir gün gümrük vergilerini artırıyor, ertesi gün bunları 90 günlüğüne askıya aldığını söylüyor.

YENİ DÜNYA DÜZENİ, YENİ KAOS MU GETİRİYOR?

Trump’ın korumacılığa, kayırmacılığa ve güç kullanmaya dayanan yeni uluslararası ticaret kurgusu, sermayenin ve malların serbest dolaşımına dayanan neoliberalizmin açmazlarına da çözüm getirmekten uzak bulunuyor. Kaçınılmaz olarak karşılıklı misillemelerle tırmanacak olan uluslararası rekabetin daha da sertleşeceği, yer yer geniş çaplı bölgesel çatışmalara dönüşeceği ihtimali giderek artıyor. G7 ülkelerinin desteklediği dalgalı döviz kuru, rezerv para birimleri, IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi yapıların işlevleri gibi birçok konunun tartışılacağı bir döneme giriyoruz.

Trump’la şekillenen yeni dünya düzeninin, kapitalizmin ürettiği krizlere, yeni tip krizler ekleyeceğini görüyoruz. Bunun ilk etkisinin, ABD ekonomisinde daralma ve enflasyonda artış olarak ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz. Bu sebeple dünya pazarlarında meydana gelecek daralmadan bütün ülkelerin genel olarak olumsuz etkilenecekleri açıktır. Uluslararası emtia, petrol ve dolar fiyatlarında düşüşler meydana gelmesi başlangıçta bize avantaj sağlasa da üretim yapımızın ve ihracatımızın yapısal sorunları, rekabetteki zayıflığımız devam ettikçe yüzde 10’luk gümrük vergisinin bile bizi zorlayacağı günlerdeyiz.

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE BELİRSİZLİK BÜYÜYOR

Kimi yorumcular; ABD’nin koyduğu yüksek gümrük vergilerine muhatap olan ülkelerden, düşük gümrük vergisi avantajı nedeniyle Türkiye’ye doğrudan yatırımların gelebileceğini söylüyor. Ancak bunun için öncelikle Türkiye’de ekonomik istikrar, güven, hukukun üstünlüğü, kurumların ve kuralların çalıştığı demokratik bir sistemin sorunsuz çalışıyor olması gerekmiyor mu?

Daha yeni, 19 Mart’la başlayan siyasi operasyonla İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı ve rakip cumhurbaşkanı adayı sayın Ekrem İmamoğlu içeri atılmadı mı? Daha ortada iddianame yokken İBB soruşturması kapsamında, İmamoğlu İnşaat dahil gözaltına alınanlara ait 24 şirkete TMSF tarafından kayyum atanmadı mı?

Maalesef 19 Mart’ın faturası büyüyor: 19 Mart’tan sonraki ilk üç gün içinde 27 milyar dolar civarında Merkez Bankası’nın döviz satışı yaptığı hesaplanıyor. Dövize yönelme nedeniyle BDDK verilerine göre, yabancı para mevduatı 13 milyar doların üzerinde artmış görünüyor. CDS primleri arttı, cari açık artıyor. Merkez Bankası’nın yayımladığı piyasa katılımcıları anketine göre, yıl sonu TÜFE tahmini yüzde 29.98’e çıkmış görünüyor. Bu durumda faizleri daha da aşağı çekmenin, yükseliş eğilimine girmiş olan döviz kurunu ve enflasyonu daha da artıracağını söylemek için uzman olmaya gerek yok sanırım. Bu nedenle Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta yüzde 42.5 olan politika faizini sabit tutacağı bekleniyor.

Yüksek faiz maliyetlerine katlanamayan sanayi sektörü daralıyor, küçük ve orta ölçekli işletmelerde konkordato ve iflaslar yaygınlaşıyor. DİSK-AR’ın mart ayı araştırmasına göre, geniş tanımlı işsiz sayısı 11.4 milyona çıkmış bulunuyor. Sadece sabit gelirlilerin yoksullaştırılması ve yüksek faiz üzerine kurgulanan program çöküyor. Emekçiler açlık ve yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışıyor. Her şey ateş pahası. Kurbağanın içinde olduğu suyun azar azar ama sürekli ısıtılması gibi çoğumuz haşlanarak dibi olmayan bir fakirliğin içine yuvarlanıyoruz.

Kaynak: Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ