Mali idarece, şirketler forward sözleşmesi çerçevesinde, işlem gününde, bankalardan piyasaya göre daha ucuza döviz alıyorlarsa, diğer bir deyişle şirket bu işten kârlı çıkıyorsa, bu fark tutarı üzerinden bankaya KDV’li fatura kesmiş olması gerektiği iddia edilmektedir.
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin ‘6.1.1.Forward işlemleri’ başlıklı bölümünde “Forward sözleşmesi, taraflardan birinin sözleşmeye konu olan finansal varlığı sözleşmede belirlenen fiyat üzerinden gelecekteki belirli bir tarihte satın almasını, karşı tarafın da sözleşmeye konu finansal varlığı satmasını şart koşan bir sözleşme türüdür” şeklinde tanımlanmıştır.
Forward işlemi, önceden belirlenen ileri bir tarihte (genelde 30-180 gün sonrası için), döviz cinsi, miktarı ve kuru üzerinden yapılan vaade dayalı bir döviz alım/satım işlemidir. İşlem gününde forward kurları, spot kurlardan daha yüksek ya da daha düşük olabilmektedir. Bu işlemden, forward kuru işlem gününde piyasaya göre daha yüksekse banka, düşükse işleme taraf olan şirket kârlı çıkmaktadır.
Konu ile ilgili müktesabat
Bu konu geçmişte çok çeşitli açılardan tartışılmış, konuya ilişkin olarak mali idarece verilen yazılı görüşlerle piyasa yönlendirilmiş, bugün tartışmaya açılan boyutu ile ilgili husus bugüne kadar bildiğimiz kadarıyla hiç gündeme gelmemiştir.
Geçmişte, tarafın yurt dışında kurulu finans şirketi olup olmamasına, tarafların grup şirketi olup olmamasına göre değerlendirmeler yapılmıştı.
Türkiye’deki bankalarla Türkiye’deki şirketler arasında yapılan forward sözleşmelerinin neticesinde banka lehine doğan gelir BSMV (6802 sayılı Kanunun 29/p ve 33. Madde ) hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş ve vergiye tabi tutulmamakta, işlemin neticesinde işlem şirket lehine sonuçlandığında da (KDVK 17/4-e ve g bentleri çerçevesinde) KDV hiç gündeme gelmemekteydi.
Konu nasıl ele alınmalı?
Bir dönem, devletimiz, dövizle borçlanmış veya dövize bağlı maliyetleri olan şirketleri, olası döviz kuru dalgalanmalarından korumak için bir tür risk yönetim aracı olan forward vb işlemleri kullanmaları için adeta zorluyordu. Dövizle borçlanma, işlem yasakları gibi önlemler de ekonominin döviz dalgalanmalarına bağlı kırılganlıklarını önlemek için getirilmiş önlemlerdi.
Bu konularda atılacak adımlar ekonomi politikaları açısından da sonuçlar yaratabilme potansiyeli taşımaktadır.
Yapılan düzenlemelerle bir yandan istisnalar getirilmişken, bu istisnaların banka gelir elde ederken ve sadece BSMV açısından uygulanacağı, hasbelkader işlemden şirketler kazanç elde ederse istisnaların olmadığı-uygulanamayacağı sonucuna varılması, ilk etapta bir değerlendirme eksikliği olabileceği tereddütü yaratmış olmalıdır.
Bu konuda varıldığı anlaşılan sonuca katılmamakla birlikte, velev ki şirketlerin lehine kalan forward gelirlerinin vergilenmesi gerektiği sonucuna varıldı, bu tavır değişikliği inceleme sürprizleri ile yapılmamalı, bir tebliğ düzenlemesi ile neden böyle bir sonuca varıldığı izah edilmeli ve ileriye dönük olarak başlatılmalıdır. Anayasa Mahkemesinin İş Bankası kararı bu konuda dikkate alınabilir. Vergi Usul Kanununun 369. maddesi de bu amaçla çıkarılmıştır. İleriye dönük tebliğ düzenlemesine rağmen farklı uygulama yapanlar konuyu yargıda tartışabilecektir.
Tabi o arada forward sözleşmeleri ya yapılamayacak hale gelecek ya da mutlaka doğal olarak bankalar, bu ilave yükü de fiyatlayacak ve işlemin tarafı olan şirketlere yansıtacaktır.
KDV açısından çok kısa bir değerlendirme
Bir gazete yazısı sınırlılığında teknik konuların uzun boylu açıklanabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle çok kısa ve basitçe bir kaç değerlendirme ile yetineceğim.
Konuya ilişkin yukarıda zikrettiğimiz Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde de belirtildiği üzere, forward sözleşmesinde iki taraf vardır. Bir taraf banka, ikincisi banka ile belirli bir vadede, belirli bir fiyattan döviz almaya ya da satmaya razı olan şirketler.
Şirketlerin bu işlem neticesinde kazançlı çıktığı durumda, olsa olsa şirketin bankaya bir hizmet verdiği iddia edilecektir. Oysa sözleşme yapısına bakıldığında, sözleşmenin hakim (dövizi teslim edecek, fiyatı belirleyen, vadeyi belirleyen, satabileceği tutarı belirleyen, bu sözleşme için ayrıca bedel alabilen) tarafının, banka olduğu son derece açıktır.
İşleme teslim de desek hizmet de desek, teslim edeni, hizmeti vereni dolayısıyla da KDVK sistematiği gereği mükellefi aslında bankadır. Bankalar da hem KDVK 17/4-e ,hem de 17/4-g hükümleri çerçevesinde bu tür işlemler nedeniyle elde edecekleri gelirler açısından KDV’den istisna tutulmuştur.
Bu yaklaşımı bir adım daha ileri götürdüğümüzde, iş şirketlerin bankalardan elde ettiği mevduat faizlerinin de KDV’ye tabi olması gerektiği iddiasına da gider. Mevduat açısından konu daha da zor. 1985 yılından beri şirketlerin mevduat faiz gelirlerine fatura kesmemeleri, KDV uygulamamalarının hukuki gerekçesi ne o zaman? Bence ihmal veya atlama değil. Tıpkı bu konuda olduğu gibi.
Dünya | Zeki GÜNDÜZ