Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek üslendiği görevin yabancısı değil. Daha önce de Maliye Bakanlığı yapmıştı. Her ne kadar Maliye bürokrasisinde birçok değişiklik olsa da bakan olduğu dönemden tanıdığı bürokratlar olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim Şimşek yaptığı açıklamada, görevini ifa ederken en büyük yardımcısının Bakanlığın değerli kadroları olacağını; hem başbakan yardımcılığı hem de bakanlık yaptığı dönemden, Hazine ve Maliye Bakanlığının, güçlü insan kaynağı ve liyakatli kadroları ile her zaman ön planda olduğunu bildiğini ifade etti.
Bakan yardımcısı atamalarının düşündürdükleri…
Bu açıklamaların ardından bakanlığa dört bakan yardımcısı atandı. Bunlardan birinin mali müşavir, diğer ikisinin ise Maliye Bakanlığı kökenli olması dikkat çekici. Üstelik bakanlık kökenli olan iki bakan yardımcısı da denetim elemanı olarak mesleğe başlamış.
İsmail İlhan Hatipoğlu'nun, Gelirler Kontrolörü olarak başlayan Maliye kariyeri Gelirler Genel Müdürlüğü'nde daire başkanı, Gelir İdaresi Daire Başkanı ve Gelirler Kontrolörleri Başkanı, Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü ve ardından Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı ile devam etmiş. Etkileyici bir kariyer çizgisi…
Sayın Hatipoğlu'nu özel sektörle de iyi iletişim kuran bir bürokrat olarak hatırlıyorum.
Zekeriya Kaya ise Maliye Bakanlığı'nda Muhasebe Denetmenliği, Vergi Denetmenliği ve Hesap Uzmanlığı gibi denetim görevlerinde bulunduktan sonra Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Grup Müdürlüğü, Vergi Denetim Kurulu Grup Başkanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı Grup Başkanlığı ve Daire Başkanlığı görevlerini yürütmüş. Özetle yine başarılı bir kariyer çizgisi var karşımızda…
Bu atamalar eski bir Maliye denetim elemanı (Hesap Uzmanı) olarak beni umutlandırdı. Her iki bakan yardımcısının da vergi denetim elemanı olarak çalıştıktan sonra Maliye Bakanlığında vergi yönetimi görevlerinde bulunmuş olmaları, bürokratlarla güçlü bir iletişim içinde olacakları ve vergiye taraf olan kişi ve kurumlarla siyasiler arasındaki ilişkinin daha rasyonel bir temel üzerinden yürütüleceği yönünde beklenti yaratıyor. Umarım bu beklenti gerçekleşir ve ülkemiz kazançlı çıkar. Çünkü çözümü çok zor sorunlarımız var.
Eski bir Hesap Uzmanı olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimi kazanması halinde eski kurulları yeniden kuracağını söylemesi büyük bir heyecan yaratmıştı. Kılıçdaroğlu seçilemedi, ancak iki denetim kökenli bakan yardımcısının atanmış olması bu beklentiyi sıcak tutar mı? Sanmıyorum…
Ancak Mehmet Şimşek'in geçmiş bakanlık deneyiminin aksine, özel sektör ve bakanlık bürokrasisi ile diyaloğunu bakan yardımcılarının da desteğiyle daha başarılı yürüteceğini tahmin ediyorum.
Son yıllarda zedelenen istişare kültürünün yeniden canlanması dileğiyle tüm bakan yardımcılarına başarılar diliyorum.
Vergide bekleyen acil konular
Yeni bir torba yasanın çok yakında gündeme geleceği söyleniyor. Bu torba yasada doğal olarak vergi ile ilgili düzenlemeler de yer alacaktır.
Çünkü acilen bütçe açığının azaltılmasına yönelik adımlar atılması gerekiyor.
Bu çalışmalar sırasında dikkate alınmasını umarak, bazı uyarılar ve hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Vergi oran ve tutar artırımlarına yönelik genel değerlendirmelerim
Vergi oran ve tutarlarında artış yapılacak veya ek vergiler konulacaksa, bunun, deprem nedeniyle ihdas edilen tek seferlik ek vergide yapıldığının aksine geniş tabanlı yapılması daha isabetli olur. Çünkü zaten zor durumdaki mükelleflerin düşük bir kısmına yüksek bir yükümlülük getirmek yerine daha geniş bir kesimi etkileyecek daha düşük ek veya bir defalık yükümlülükler tercih edilmelidir.
Kurumlar vergisi oranına yönelik artırım olasılıkları üzerine değerlendirmelerim
Geçmişte ülkeler kurumlar vergisi oranlarını düşürmek için yarış içindeyken, pandemi ile başlayan ve sonrasında yüksek enflasyon nedeniyle yaygınlaşan bir şekilde kurumlar vergisi oranlarında artış eğilimine girildi. Eğer ülkemizde de böyle bir artış düşünülüyorsa, bunun, mutlaka geçici bir süre için uygulanması gerekir.
Hatırlayacaksınız kurumlar vergisi oranımız yüzde 20 iken geçici bir maddeyle geçtiğimiz üç yıl için artırımlı oranlar uygulanmış, 2022 yılı için yüzde 23 oranı uygulandıktan sonra 2023 yılı başında oran kendiliğinden yüzde 20'ye (kanuni orana) düşmüştü.
Depremi de düşünürsek, kurumlar vergisi oranında artış kaçınılmaz gözüküyor. Oranın önceki yıl seviyesine getirileceğini varsayarsak, yani yüzde 23 olarak belirlenirse, mevcut yüzde 20 oranında yüzde 15 artış yapılacağı anlamına gelir. Kanaatimce bu artış fazla, içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullarda bile makul sayılabilecek artış en fazla yüzde 10'lar seviyesinde olabilir. Yani genel oran geçici bir süre için yüzde 22 olarak belirlenebilir. Oranda yüzde 25 artış yapmak, yani genel oranı geçici süreyle de olsa yüzde 25 olarak belirlemek çok ama çok yanlış olur. Ölçülü olmaz!
Geçmiş uygulamada, banka ve finans kurumları için kurumlar vergisi oranı yükseltilirken kalıcı ve geçici maddedeki oranlar dikkate alınmadı ve bence bir hata yapıldı. Kalıcı düzenlemede (Kurumla Vergisi Kanunu Md.32) genel oran yüzde 20 iken banka ve finans kurumları için yüzde 25 oranı benimsendi, yani bu kurumlar için oran yüzde 25 artırıldı. Ancak geçici maddede böyle bir matematik (oransal denge) benimsenmedi. Yani geçici maddede, 2022 yılı için geçerli oran yüzde 23 iken banka ve finans kurumlarına ilişkin oran yüzde 25 olarak belirlendi. Buna göre, banka ve finans kurumları 2022 yılı için genel orana göre yüzde 25 artırımlı değil, yaklaşık yüzde 9 oranında artırımlı kurumlar vergisi ödediler.
2023'e girildiğinde, genel oran yüzde 20, banka ve finans kurumları için artırımlı oran (yüzde 25 oranı) geçerli hale geldi. Böylece genel orana tabi kurumlarda oran 3 puan düşerken, banka ve finans kurumlarında aynı kaldı.
Şimdi, oranlar geçici olarak artırılırsa, banka ve finans kurumlarının artırımlı oranı nasıl belirlenecek? Artırılmış genel oranın yüzde 25 arttırılmış hali mi geçerli olacak? Örneğin genel oran geçici olarak yüzde 23 belirlenirse, banka ve finans kurumları için artırımlı oran yüzde 28,75 mi olacak?
Torba yasa taslağı hazırlanırken bu hususa dikkat etmek ve net bir belirleme yapmak gerekir.
Ayrıca bu vesileyle bir garabete de son verilmesinde yarar var.
Yüksek kazanç elde ettikleri için daha yüksek kurumlar vergisi ödemeleri öngörülen banka ve finans kurumlarına ilişkin oran artırımı sırasında sırf Sermaye Piyasası Kanununda “sermaye piyasası kurumları” arasında sayıldığı için bağımsız denetim şirketlerinin kurumlar vergisi oranı da yüzde 25'e yükseltilmişti. Bunun yanlış ve haksız olduğunu defalarca yazdım. Bakanlık tebliğ ile ve amaçsal yorumla sorunu çözmedi, üstüne olumsuz özelge verdi, umarım torba yasaya konulacak bir parantez içi hükümle sorun çözüme kavuşturulur.
Kurumlar vergisi oranı ile ilgili son uyarım, son dönemlerde yapılan ve uygulanması çok zor olan oran indirimlerinin (ihracatçı ve imalatçılara uygulanan 1 puanlık indirim vs.) bu vesileyle gözden geçirilmesi gerektiğidir. Bakanlığın indirime ilişkin tebliği bu indirim uygulamalarını çok zorlaştırdı. Eğer indirim uygulaması böyle devam edecekse, oran artırımı sırasında dikkate alınması daha isabetli olur. Daha açık bir ifadeyle bu tür indirimlerin kaldırılması dahi değerlendirilmelidir.
Zaten genel olarak vergi istisna ve indirimlerinin toptan gözden geçirilmesinde yarar var. Her zaman kamuya açıklanan ancak uygulanmayan bu söylemin bu defa gerçekleştirilmesi olasılığı yüksek görünüyor.
Ayrıca oran artışı yapılırken, finansman gider kısıtlaması ile binek oto gider kısıtlamalarının da efektif vergi oranını ciddi ölçüde yükselttiği göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer çok yüksek oranda artış düşünülüyorsa (yüzde 25 gibi), bu tür kısıtlamaların kaldırılması gerekir. Bu kısıtlama uygulamalarının da vergi sistemimizi zorlaştırdığını söylemeden geçemeyeceğim. Sadelik ihtiyacını her fırsatta dile getiren bakan Şimşek'ten bu konuda bir gelişme beklemek sanırım rasyonel bir beklentidir.
Gelir vergisinde oran artırımı
Gelir vergisinde en yüksek gelir dilimine uygulanan oran yakın zamanda yüzde 40'a çıkarıldığı için gelir vergisi ile ilgili bir oran artışının doğru olmayacağını düşünüyorum. Ancak gelir vergisinde yüksek enflasyon nedeniyle gelir dilimlerinin yeniden belirlenmesi ve özellikle ücret gelirleri yönünden daha avantajlı bir tarife yapısının kurgulanması doğru olur.
Döviz kısıtlamalarına ilişkin kısıtlamalar
2018 yılında yaşanan ve 2021 sonlarında tekrar eden döviz kurlarındaki yüksek artışlar dövize yönelik önemli kısıtlamalar yapılması ile sonuçlandı. Kambiyo mevzuatımızın liberal yapısı bozuldu. Durum öyle dayanılmaz bir hâl aldı ki, işletmelerimiz bu önlemler nedeniyle önemli zararlar görmeye başladılar.
Bundan sadece itibarımız zarar görmüyor, ekonomik olarak da çok zarar görüyoruz. Başta aşağıda sıralamaya çalıştığım kısıtlamalar olmak üzere, son yıllarda uygulanan kısıtlamaların kaldırılması veya yumuşatılması acil bir ihtiyaç olarak gündemde:
*İhracat bedellerinin çok yüksek oranda TL'ye çevrilmesi zorunluluğu, döviz kuruna müdahale,
*İhraç kayıtlı satışlarda da TL ödeme zorunluluğu,
*Kredi kullanımlarına ilişkin Merkez Bankası ve BDDK raporlamaları,
*Grup içinde döviz cinsinden borç kullandırımına, döviz cinsinden köprü kredi uygulamalarına yönelik kısıtlamalar,
* Döviz cinsinden veya dövize endeksli kredi kullanımına getirilen kısıtlamalar.
Dövizli işlemlere kısıtlama getirilmesinin değil, TL işlemlerin vergisel ve diğer düzenlemelerle teşvik edilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
T24 | Erdoğan SAĞLAM