Ipsos Global Advisor’ın mart ayında yayımlanan “Dünya’yı Neler Endişelendiriyor Anketi”nde, 29 ülkede en önemli sosyal ve siyasi konularda halkın görüşleri alınmış ve enflasyonun son iki yıldır dünyada en büyük endişe kaynağı olduğu sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Sırasıyla diğer endişe verici sorunlar; yoksulluk ve sosyal eşitsizlik, suç ve şiddet, işsizlik, finansal ve siyasal yolsuzluklar geliyor:
2022 yılında dünya ekonomisinin COVID 19 krizinden çıkacağı ve ekonomilerde toparlanma olacağı öngörülüyordu. Sonrasında ülke ekonomilerinin çoğunda enflasyon da kontrol altına alındı ama Ukrayna ve Gazze savaşlarının etkisiyle 2023’te dünyada yeni sorunlar ortaya çıktı, iklim krizi riski büyüdü, dijital teknolojilerde rekabet kızıştı, artan milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı, sürekli toplumsal gerilimler, bölgesel savaşlar ve ticaret savaşlarıyla birlikte dünyada irili ufaklı çoklu krizler bir türlü bitmiyor.
TÜRKİYE'DE ENFLASYONLA MÜCADELE ÇOK DAHA ZOR
Türkiye’de ise yüksek enflasyonun ekonomide ve sosyal yaşamda yarattığı tahribat giderek tehlikeli boyutlara ulaştı. Arjantin’den sonra dünyanın en yüksek enflasyon oranına sahip olan Türkiye’de, ilk kez 2023 seçimlerinden sonra enflasyonla mücadeleden söz edilmeye başlandı. Daha önceleri düşük faiz ve baskılanan döviz kuru politikalarıyla enflasyona yol verilmişti. Gelir dağılımı bozuldu, büyük servet transferlerine neden olundu, yoksulluk derinleşti. Sonunda geçen günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, “Can yakan enflasyonun yol açtığı hayat pahalılığı ile boğuşuyoruz. Enflasyon ortamında ne verirsek verelim dipsiz kuyu misali kaybolup gidiyor” itirafı geldi. Peki bu kuyuyu kim kazdı?
Şimdi faizler artıyor ama Türkiye’de makro ekonomik dengeler, üretim ve maliyet yapısı o kadar bozuldu ki artık enflasyonu parasal tedbirlerle frenlemek mümkün görünmüyor. Her şeyden önce yönetim erkine sahip olan bütün kurum ve kuruluşların acilen yeniden güven tesis etmelerine ihtiyaç bulunuyor.
Belli ki seçimden sonra yurttaşlara içirilecek acı ilaçların reçeteleri hazırlanıyor ancak bu yükün dar gelirli kesimlerin ve çalışanların sırtına yıkılmaması gerekiyor. Zira yüksek enflasyonun en çok mağdur ettiği bu kesimlerin ekonomik zorlukları taşıyacak güçleri bulunmuyor.
SERVET VE GELİR DAĞILIMINDA BÜYÜK ADALETSİZLİKLER OLUŞTU
Credit Suisse ve UBS tarafından yapılan bir araştırma yayımlandı. Araştırmaya göre, Avrupa’da servet dağılımında görülen adaletsizliğin en yüksek olduğu ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim ülkedeki servetin yüzde 40’ını alıyor.
Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59.2’sine sahip iken en zengin yüzde 10’luk kesim ise servetin yüzde 69.8’ine sahip bulunuyor. Servet ve gelir dağılımı ölçümünde kullanılan gini katsayısı “0”a yaklaştıkça eşitlik, “1”e yaklaştıkça eşitsizlik artıyor demektir. Türkiye 0.802’lik gini katsayısı ile 34 Avrupa ülkesi arasında servet dağılımı eşitsizliği en yüksek olan 3’üncü ülke konumunda bulunuyor. İlk sıradaki İsveç’te bu oran 0.874, ikinci sıradaki Letonya’da bu oran 0.804’tür. Elbette İsveç’teki servet pastası ile bizimki aynı değildir.
Aynı eşitsizliği gelir dağılımında da görüyoruz. Türkiye’de son yıllarda yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin eden ekonomi politikaları nedeniyle çalışanların milli gelirden aldığı pay azalırken şirketlerin aldığı pay artıyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2014 yılında gini katsayısı 0.391 iken bu değer 2023 yılında 0.433’e çıkarak son 10 yıldaki en yüksek seviyeye çıkmış bulunuyor. Gini katsayısına göre gelir dağılımı eşitsizliğinde Türkiye, Avrupa’da birinci sıradayken dünyada 130 ülke içinde ise 28’inci sırada bulunuyor.
Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda, yaptıkları ankete göre yurttaşların yüzde 85’inin ya geçinemediğini ya da zar zor geçindiğini, sadece yüzde 10’luk bir kesimin geçinme sorununun olmadığını söylüyor. Aslında açlık ve yoksulluk sınırı altında gelir elde edenleri kabaca hesapladığımızda ya da yukarıda sözünü ettiğimiz gelir ve servet dağılımlarına baktığımızda da Türkiye’de vatandaşın çok ciddi bir geçinme derdi olduğu ortaya çıkıyor. Abraham Maslow’un geliştirdiği ihtiyaçlar piramidi kapsamında, Türkiye’de yurttaşlar birtakım değerlerle avutulsa da temel olarak fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik ihtiyacı çemberine sıkıştırılmış bulunuyor.
Cumhuriyet | İrfan Hüseyin Yıldız