Enflasyon düzeltmesinin geçmişi ve amacı
Parasal değer kayıplarının telafi edilmesi ve mali tablolar üzerindeki etkilerinin azaltılması amacıyla getirilen düzenlemelerin ilki 1963 yılında VUK'a eklenen (Geç.m.11) yeniden değerleme maddesidir.
Bu madde, 1984 ve 1987 yılında değiştirilerek VUK, mükerrer 298.madde olarak yeniden düzenlenmiştir. 2003 yılında ise daha geniş bir uygulama pratiği içeren enflasyon düzeltmesi hükümleri ihdas edilmiştir. Kanun gerekçesine göre, “Ülkemizde uzun yıllardır süren yüksek enflasyon, çok çeşitli tahribatlarının yanında, malî tabloları da bozmuş ve malî tabloların gerçek durumu yansıtmaktan uzaklaşmasına yol açmıştır...”.
Bu kapsamda, enflasyon düzeltmesi, "Parasal olmayan kıymetlerin üzerindeki enflasyonist etkinin ortadan kaldırılması ve değerlerinin günün değerine getirilmesi için " ve "paranın satın alma gücündeki değişmelere paralel olarak nominal değerleri değişen fakat satın alma güçleri aynı kalan parasal olmayan kıymetler için“ getirilmiştir.
2023 için erteleme
2021 yılı mali tabloları için uygulanma zorunluluğu 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle gerçekleşmiştir ancak VUK’a eklenen geçici madde 33 ile 2021 ve 2022 hesap dönemleri ile 2023 hesap dönemi geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesine ilişkin şartların oluşup oluşmadığına bakılmaksızın mali tabloların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmayacağı kabul edilmiştir.
Taslak kanun içeriği
Taslak kanun; bankalar, sigorta şirketleri varlık yönetim şirketleri başta olmak üzere kısaca finans sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların enflasyon düzeltmesine tabi olduğunu ancak 2024-2025 hesap dönemlerinde yapılan enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kâr/ zarar farklarının kazancın tespitinde dikkate alınmayacağı esasını getiriyor.
Anayasa tartışmaları
Enflasyon düzeltmesinin ertelenmesine yönelik Anayasa tartışmaları nihayetlenmemiş iken kanun uygulaması, bu kez kapsama giren mükellefler açısından sonuçları farklılaştırılarak sınırlandırılmıştır. Tasarı bu haliyle de Anayasa’ya aykırıdır.
Kanun içeriği bakımından
Kanun içeriği bakımından hukuk devleti pratiğine Anayasa Mahkemesi tarafından verilen cevapları hatırlamak gereklidir. “Kanunların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti ilkesinin gereğidir.
Bu nedenle, yasa koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir” (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15.10.2009; E.2011/70, K.2012/77, 24.5.2012). Finans sektöründe faaliyet gösteren mükelleflerin enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kâr/zarar farklarını kazancın tespitinde dikkate alamaması AY, m.73’te yer alan birden fazla ilkeyi tartışma olanağı sağlamaktadır.
Vergide eşitlik ilkesi
Anayasa m.73 ve 10’a göre, aynı hukuki durumda bulunan mükelleflerin aynı vergisel muameleye tabi tutulması gerekmektedir. Aynı hukuki durumda bulunanlar arasında farklılaşma ancak haklı neden temelinde mümkündür. Haklı neden olduğu tespit edilirse ise nedenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı hususları irdelenir. Kanun tasarısı, finans sektöründeki mükellefler için sonuçları açısından getirdiği sınırlamayla haklı neden ölçütünü sağlamaktan uzaktır.
Haklı neden olduğu varsayımında da nesnel ve makul bir temele ulaşılamamaktadır. Kanunun temel gerekçesi, vergilemenin enflasyonun etkisinden arındırılarak gerçekleştirilebilmesi ihtiyacının karşılanması iken buna göre düzeltilen hesapların vergi hesabında dikkate alınmaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle, farkların kazancın tespitinde dikkate alınmaması “mali güce göre vergilendirme” ve “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı” ilkeleri açısından da Anayasa’ya aykırıdır.