Biraz üzerinde diye belirtiyorum çünkü TÜİK tarafından önümüzdeki aylarda açıklanacak 12 aylık enflasyon rakamlarında düşüş etkisini gözlemleyeceğiz. Dolayısıyla hedefin biraz üzerinden bir yılsonu enflasyon rakamı görmek mümkün olacak. Yani, enflasyon düşecek. Bu güzel haber mi? MB Başkanı, üzerine basa basa diyor ki enflasyonda sürdürülebilir düşüş yaşanmadan sıkı para politikasından geri adım atmayacağız.
Bu nedenle 12 aylık enflasyonda gerileme eğilimine rağmen, faiz kararında aylık bazlı enflasyonun dikkate alınacağına işaret ediyor. Artık, her kesimin çok iyi bildiği üzere açıklanan yıllıklandırılmış enflasyon rakamları baz etkisi nedenli düşme eğiliminde. Ancak, aynı tabloyu aylık değişim oranlarında göremiyoruz. 2024 yılı Ocak ayında aylık rakam yüzde 6.70 idi. Şubat ayı yüzde 4.53 iken sonraki aylarda yüzde 3 seviyelerine geriledi. Haziran aylık enflasyon yüzde 1.64 olarak açıklandı ancak bu gerileme yüzde 3.23 temmuz ayı verisi ile yön değiştirmiş oldu.
Geçtiğimiz dönemlerin aylık enflasyon rakamları bir eylül etkisine de işaret etmekte. Özellikle okul alışverişi gibi zorunlu tüketici harcamaları bu seride yeniden bir bozulmaya işaret edebilir. Dolayısıyla enflasyondaki düşüşün henüz sürdürülebilir olduğunu söylemek için erken ki hissettiğimiz fiyatların açıklananın üzerinden olduğu konusuna yeniden değinmeye gerek yok.
Dalgalanma pahalılık getirdi
Türkiye’de uzun bir süre düşük faiz ve yüksek kur ortamı yaşadık. Mesela, USD/ TL kurunun yıllık 5 yıllık verileri incelediğinde 2020 yılında ortalama 7.013 düzeyinde iken, 2021 yılında 8.85, 2022 yılında 16.55 ve 2023 yılında ortalama 23.74 seviyesindeyken şimdilerde 33.69 düzeyinde. Euro tarafında da tablo benzer.
Cari açık sorunu için bu çözüm üretilmiş olsa da, bu dalgalanma ve belirsizlik ekonomide hayat pahalılığını da beraberinde getirmiş oldu. Pandemide tüm MB’ler faiz indirimine gitmişti ancak küresel düzen bu politikadan yavaş yavaş vazgeçerken, biz farklı bir yoldan devam ederek düşük faiz ortamını sürdürmüştük. Bu koşullar bir süre düşük maliyetle fona erişim imkânı sağlamış olsa da, hatırlarsanız seçimler öncesinde düşük faiz ortamına rağmen finansa erişim zorluğundan bahsetmiştik.
Dolayısıyla aslında düşük düzeyde tutulmaya çalışan politika faizine rağmen, reelde yüksek kredi maliyetleri ile karşı karşıya kalınmıştı. Evdeki hesap çarşıya uymayınca ekonomi kontrolden çıktı ve toparlayabilmek için çok daha keskin faiz artışına ihtiyaç duyuldu. Şimdilerde ise Türkiye gündeminde buna paralel olarak durgunluk söylemleri hâkim. Bu endişeleri destekleyen bazı veriler de mevcut.
İmalat sanayinde daralma öngörüsü
Mesela, TÜİK’in açıkladığı ekonomik güven endeksleri farklı kesimlerin gelecek beklentilerine ilişkin görüşünü ortaya koyan önemli bir göstergedir. Bu kapsamda ekonomik güven endeksi; tüketici güven endeksi, reel kesim güven endeksi, hizmet sektörü güven endeksi, inşaat sektörü güven endeksi ve perakende sektörü güven endeksi olmak üzere alt kırılımlar içerir.
Bu alt endekslerin son birkaç aylık verisi incelendiğinde her birine ilişkin düşüş gözlenmekte. Bu koşullar tüketiciden sanayiciye, hizmet sektöründe perakendeye kadar tüm çıkar gruplarının gelecek öngörülerini negatif konumlandırdığına işaret etmekte. Yine TÜİK’in açıkladığı sanayi üretim endeksi değerleri de imalat sanayide daralmaya işaret etmekte.
En son açıklanan Haziran ayı verisine göre bir önceki yılın aynı dönemine göre endeks değerinde yüzde 6,9’luk bir daralma göze çarpıyor. Sanayi PMI’da da daralma mevcut. TCMB verisine göre özel sektör yurtdışı kredi borçlarında ilk 6 ayda önemli bir sıçrayış var. İşte bu noktada kur düzeyi de önemli bir risk unsuru oluşturmakta. MB’nin eli çok rahat değil. Aynı anda yönetmesi gereken çokça parametre var. Sonbahar zorlu geçecek.
Dünya | Prof. Dr. Dilek LEBLEBİCİ TEKER