Türk-İş’in kasım ayı araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 20 bin 562 lira iken gıda ile birlikte diğer temel harcamaları (gıda, giyim, sağlık, eğitim, barınma gibi) için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı (yoksulluk sınırı) ise 66 bin 976 lira seviyesinde bulunuyor. Halihazırda en düşük emekli maaşının 12 bin 500 lira, en düşük memur emekli maaşının 17 bin 587 lira ve asgari ücretin 17 bin 2 lira olduğunu unutmayalım. Emeklilerin ve çalışanların önemlice bir kesimi asgari maaş ve asgari ücretle geçinmeye çalışıyorlar ki bu rakamlar açlık sınırının bile altında bulunuyor. 

2025 yılına az bir zaman kala ocak ayında, asgari ücret, memur ve emekli maaşlarına yapılacak zamları konuşuyoruz. Tartışılan konulardan biri, yapılacak zamlarda gerçekleşen enflasyon mu, beklenen enflasyon mu dikkate alınacak? 

Bugüne kadar gerçekleşen enflasyon karşısında maaşları ve ücretleri epeyce eriyen emeklilerin ve çalışanların öncelikle reel gelir kayıplarının telafi edilmesi gerekiyor. Üstüne de milli gelir artışından pay verilmesi gerekiyor. Bir sosyal devlette, adil olan budur.

ENFLASYONDA HAVLU ATILDI

TÜİK’in hesaplamalarına göre 2024 yılı enflasyonunun yüzde 45’ler (ENAG bunu yüzde 80’nin üzerinde hesaplıyor.) civarında olacağı anlaşılıyor. Ancak gerçek enflasyon daha yüksek; çarşıda, pazarda bütün vatandaşlar alışveriş yaparken bunu yaşıyorlar. 2025 yılsonu için beklenen resmi enflasyonun ise yüzde 21 olacağı öngörülüyor. Sadece son bir yıl içinde öngörülen enflasyon oranlarının üç kez yukarı doğru revize edildiğini gördük. Gerçekleşen bile doğru hesaplanmazken beklenen enflasyona göre maaş ve ücret zamlarını belirlemek büyük bir adaletsizlik olur. Üstelik devlet ocak ayında kendi alacağı olan bütün maktu vergi ve harçları yüzde 43.93 oranında artırdığını ilan etmişken.

Sadece kontrollü döviz kuru ve yüksek faiz politikasıyla enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşacağını söyleyenler, halka gerçekleri söylemiyorlar. Bütçe rakamları bize kamuda şatafat ve harcama artışının hız kesmediğini gösteriyor. Ülke yönetimi, güçler ayrılığına dayalı kurumsal yönetişimi, denge ve denetim mekanizmalarını yitirmiş, talimatla çalışır hale gelmiş bulunuyor. 

BÖYLE SÖMÜRÜ GÖRÜLMEDİ

Faizi indir, yandaşlara bolca kredi ver, mal ve hizmetlerin fiyatları artsın, enflasyonu uçsun, varlıklarının değeri artsın, zenginler daha da zengin olsunlar. Ya da faizi artır; sermaye sahipleri vergisiz bolca faiz geliri elde etsin daha da zenginleşsinler. Yanına bir de kamu ihalelerinden, imar rantlarından ve KOİ projelerinden yandaşlara akan servet transferlerini koy, Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir sömürü düzeni hiç görülmedi. Peki böyle bir ortamda sermaye sahipleri üretim yapmanın ve istihdam sağlamanın getirdiği riskleri niye alsınlar? 

TÜİK tarafından yayımlanan 2024’ün üçüncü çeyrek verileri; mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış milli gelirin yüzde 0.2 oranında küçüldüğünü gösteriyor. Aynı küçülmenin ikinci çeyrekte de yaşandığı dikkate alınırsa, Türkiye ekonomisinin yüksek enflasyonla birlikte teknik olarak resesyona da girdiği söylenebilir. Ayrıca üçüncü çeyrekte sanayi sektörü yüzde 2.2 oranında daralırken toplam sabit sermaye yatırımları yüzde 0.8 oranında, makine teçhizat yatırımları ise yüzde 8.6 oranında azalmış görünüyor. Buna karşın özel tüketim yüzde 3.1 oranında artmış bulunuyor. Özet olarak yatırım ve üretim yok ama enflasyon endişesiyle tüketim harcamaları üzerinden büyüyoruz.

Savaştaki Rusya, Ukrayna ve İsrail’de bile enflasyon tek haneli rakamlarda bulunuyor. Türkiye’nin enflasyonda Arjantin’den sonra dünya lideri olması bilinçli bir tercihtir. Ancak enflasyon ekonomideki bütün fiyatlama davranışlarını bozduğu için sabit gelirleri olanlar hızla yoksullaşır, gelir dağılımı bozulur, istikrarsızlık büyür, öngörülemezlik ve güvensizlikle birlikte bütün üretim ve piyasa ilişkileri felce uğrar, kayıt dışılık yaygınlaşır ve ticari ahlak değersizleşir. Bu nedenle kamuda tasarruf olmadan, kurumlar, kurallar, hukuk, demokrasi ve siyaset alanında çağı yakalayan reformlar yapılmadan, sadece para politikası araçlarıyla enflasyonla sahici bir mücadele yapılması mümkün değildir.

Kaynak: Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ