Ülkemiz de belirli periyotlarda çıkarılan vergi afları yadırganmaz hale geldi, ekonomik sürecin doğal bir sonucu rutini olarak kabullenilmeye başlanıldı. Hatta süresi 30.09.2021 tarihine kadar uzatılan 7326 sayılı Af Kanunu, başta ben olmak üzere birçok teknisyen ve akademisyen tarafından adeta çağırıldı. Hem de vergi aflarının mükelleflerin vergi ahlakını bozduğunun, mali müşavir ve yeminli mali müşavirlerin emeklerine haksızlık olduğunun, meslek mensuplarını itibarsızlaştırdığın; herkes tarafından bilinmesine ve her ortamda paylaşılan gerçekler olmasına rağmen!
Bütün bunlara rağmen af istendi. Çünkü öncelik ülke ekonomisiydi, hazinenin paraya ihtiyacı vardı ve en önemlisi ise vergi toplanmaz hale gelmişti, COVID nedeniyle de; hem Türkiye’ye hem de döneme özel bir ihtiyaç olarak düşünülüp algılandı. Şimdi diyeceksiniz ki bu yazdıkların yeni veya farklı bir şey değil ki, sadece “malumun ilamı” Evet, yukarıda yaptığımız açıklamalar belki de malumun ilanı, yeni bir şey değil. Ancak söz konusu afların bağımsız denetim mesleğine olumsuz etkileri ve/veya vermiş olduğu zarar telafi edilmeyecek kadar ciddi ve önemli. Gelin konuyu birlikte değerlendirelim.
Bildiğiniz üzere çıkarılan vergi afları; mevcut borç stokunun yapılandırılması ile beraber, matrah artırımı, kasa ve stok affı ve ihtilaflı konularda feragat edilmesi gibi ana başlıklar halinde özetlenebilir. Matrah artırımı, mükellefin beyan etmiş olduğu vergi matrahını belirli oran veya tutarlarda artırarak; Maliye Bakanlığı tarafından matrah artırımı yapılan hesap dönemi ve vergi türü özelinde ek vergi ve veya ceza kesilmeme garantisi almasıdır. Şu an yürürlükte olan kanun gereği dileyen mükellefler zamanaşımı süresi içinde kalan (2016, 2017, 2018, 2019, 2020) dönemler için matrah artırımında bulunabilmektedirler.
Kasa affı ise, mükelleflerin kasa hesaplarında ya da diğer benzer hesaplarda (Ortaklar cari, sipariş avansları gibi) bulunan fiktif paranın %3’ünün Maliye Bakanlığı’na yatırılması ile bu paraların fiktif olduğunun ancak bunlar için ceza kesilmeyeceğinin Maliye Bakanlığı tarafından kabul edilmesidir.
ancak kayıtlarda olmayan ya da tam tersi kayıtlarda olan ancak işletmede olmayan stoklar için Maliye Bakanlığı tarafından ceza kesilmemesidir. İhtilaflardan vazgeçmek ise, Maliye Bakanlığı ile olan davalardan karşılıklı olarak vazgeçilmesi halidir. Bu kısa hatırlatmadan sonra gelelim bunların bağımsız denetim ile olan ilişkisine. Şimdi siz bağımsız denetçi olarak bir firmada denetim yaptınız, firmanın kasasını, sipariş avanslarını, stoklarını devam eden davalarını tespit ve teyit ettiniz ve bunlara uygunluk verdiniz.
Bu raporu da KGK sistemine yükleyerek; konunun tarafları ve kamu ile paylaştınız. Sizin peşinizden mükellef vergi affından yararlanarak matrah artırımı yaptı, ya da kasa veya stok affından faydalandı, ya da ihtilafından vazgeçti. Sizin denetçi olarak teyid edip onayladığınız kasanın da stokunda ya da karşılık ayırmadığınız dava konusunun da hiçbir anlam ve önemi kalmadı. Hatta sizin hazırladığınız raporun hiçbir anlam ve önemi kalmadı.
Matrah artımı ve haklı olduğu davadan vazgeçmek; mükellefin Maliye Bakanlığı ile karşı karşıya gelmemek, kendisini baskı altında hissetmemek ve bunu bir kasko poliçesi olarak görmesi gibi algılanıp açıklanabilir ve kabullenilebilir. Ancak kasa ve stok affını bu şekilde açıklamanın biraz zor olduğunu düşünüyoruz. Hatta bunu uygulamada halka açık işletmelerin bile yaptığı düşünülecek olursa konu iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çünkü başka bir deyişle bağımsız denetim raporu açığa düşüyor. Bu durum aslında konunun tüm tarafları tarafından biliniyor ama bize göre öncelikler dikkate alındığı için bir şey yapılamıyor…
Ayrıca yapılmaması da doğru bir işlem, aksi takdire affın ve devletin verdiği sözün bir anlam ve önemi kalmayacaktır. Peki, ne yapılmalı diyeceksiniz. Bizim teklifimiz; bu durumu düzenlemek ve/ veya düzeltmek adına KGK’nın (Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu) Türkiye’nin özeline ve önceliklerine uygun olmak üzere bir düzenleme yapması, konuya uygun bir bağımsız denetim standardı hazırlayarak uygulamaya koyması, yani bu özel durumu kabul ettiğini bildirmesidir. Şimdi ne dersiniz asıl “malumun ilamı “bu konu olmaz mı?
Dünya | Yılmaz SEZER